Meksika, uyuşturucu kartelleri ve bir aile... 9 kişinin öldüğü korkunç katliamın perde arkası
Meksika'da 2019 yılında üç kadın ile altı çocuğun ölümüne neden olan bir silahlı katliam, ülkeyi ayağa kaldırmış ve kamuoyunun dikkatini bir kez daha kartel şiddetine çekmişti. Ancak öldürülenlerin soyadları bunun sadece bir silahlı saldırı olmadığına dair önemli ipuçları içeriyordu. Bu konu geçtiğimiz günlerde raflarla buluşan bir kitap sayesinde yeniden gündeme geldi. İşte tüm ayrıntılar...
Dünya, 4 Kasım 2019 günü Meksika'nın kuzeyinden gelen bir haberle şoke oldu. Üç kadın ve altı çocuk, bir uyuşturucu kartelinin sicario'ları (tetikçi) tarafından gündüz vakti korkunç bir biçimde katledildi.
Kadınlar ve çocuklar saldırıya uğradıklarında üç SUV'den oluşan bir konvoy halinde karayolunda ilerliyorlardı. Ölenlerden bazıları (ki aralarında ikiz bebekler de vardı) araçlardan birinin infilak etmesi sonucu çıkan yangında yanarak can vermişti. Saldırıda altı çocuk da yaralanmıştı.
Saldırının üzerinden 24 saat geçti ama Meksika güvenlik kuvvetleri, saldırıyı düzenleyen kartelin hangisi olduğuna dair bir açıklama yapmadı. Kurbanların kimlikleri ise oldukça şaşırtıcıydı: Ölenler hem ABD hem de Meksika vatandaşlığı bulunan Ervil LeBaron'un ailesinden kadınlar ve çocuklardı. Peki LeBaron Ailesi neden katledilmişti? Dahası bu cinayetlerin ardında kim vardı?
Bu sorulara yanıt verebilmek için öncelikle Ervil LeBaron'ı ve ailesini biraz daha yakından tanımak gerekiyor.
CHARLES MANSON'A BENZETİLDİ AMA…
Ervil LeBaron, ABD kamuoyunda Charles Manson'a göndermeyle "Mormon Manson" olarak tanınıyordu. Ancak yaptıklarına biraz daha yakından bakıldığında, Manson'ın LeBaron'un yanında zayıf kaldığını söylemek mümkün.
Beyazların üstünlüğüne inanan bir radikal dinci olan LeBaron, Mormon kilisesinin Meksika'daki temsilcisi olduğunu iddia ediyordu. Henüz reşit olmayan kızları etkisi altına alıp evlilik yoluyla ailesine katıyor, çevresindeki kadınları kendi emriyle hareket eden katillere dönüştürüyordu.
Bu kadınlar LeBaron'a rakip olan başka çokeşli erkekleri ve LeBaron'ın kilisesinden ayrılan "dönekleri" hedef alıyordu. LeBaron'ın "kan kefareti" diye adlandırdığı doktrini doğrultusunda öldürülenler arasında kendi eşleri ve kızları da vardı.
Charles Manson, 1967 yılından itibaren toplamaya başladığı ve "Manson Ailesi" olarak anılan takipçileriyle birlikte 20'nci yüzyılın en korkunç cinayetlerinden bazılarına imza attı. Özellikle "Tate Cinayetleri" bugün bile çeşitli vesilelerle gündeme geliyor. Mormonluk ise 19'uncu yüzyılın ortalarında kurulan aşırı muhafazakâr bir Hıristiyan kilisesi.
LİDERLERİ HAPİSTE ÖLSE DE CİNAYETLER SÜRDÜ
LeBaron ailesinin üyeleri 1970'lerde Meksika'da ve ABD'nin güneybatı bölgelerinde işlenen 50 civarında cinayetin yanı sıra banka soygunu, otomobil hırsızlığı, uyuşturucu satıcılığı ve uyuşturucu ticareti yapanlara silah satışı gibi çok büyük suçlarla itham edildi.
LeBaron, nihayet yakalandı ve ABD'ye iade edildi; yargılandıktan sonra ömür boyu hapis cezasına çarptırılarak gönderildiği cezaevinde 1981 yılında öldü. Ama eşleri, çocukları ve ruhani takipçileri, cinayetlere 90'ların ortalarına kadar devam etti.
Örneğin Los Angeles Times, 1993 yılında Teksas'ta görülen bir davada, jürinin LeBaron'la alakalı bir grubun üç üyesini, üç eski üyeyi ve 8 yaşındaki bir çocuğu öldürmekten suçlu bulduğunu yazıyordu. LeBaron ailesinin üyelerinden biri bu cinayetlerin ardındaki motivasyonu, "Sizin inandığınız şeye inanmayan herkes kâfirdir" sözleriyle özetliyordu.
Ervil LeBaron'ın oğlu Heber ve üvey kardeşi Douglas Barlow da 1988 yılında Teksas ve Utah'taki cinayetlerden ve otomobil hırsızlığı çetesi liderliğinden suçlu bulundu.
LEBARON'LAR BÖLGEDE KARTELLERDEN ESKİ
2000'lere gelindiğinde, bu olaylar büyük oranda geride kalmıştı. Artık Meksika kamuoyunun geneli için LeBaron'lar, tarımla uğraşan ve tuhaf cinsel hayatları olan varlıklı bir topluluktu. Peki Amerikalı LeBaron'lar neden ülkelerinde değil de Meksika'da yaşıyordu?
Aslına bakılırsa, LeBaron'ların Meksika-ABD sınırındaki varlığı çok eskiye dayanıyor. Hatta LeBaron ailesinin üyelerinin yargılanması, bölgede anlatılan halk hikayelerinin bir parçası haline gelmiş durumda. "Neden Meksika?" sorusuna yanıt verebilmek için ise önce Mormon Kilisesi'nin tarihine dair biraz bilgi sahibi olmak gerekiyor.
Kısaca özetlememiz gerekirse resmi adı İsa Mesih'in Son Zaman Azizler Kilisesi olan Mormonluk, 1830 yılında Joseph Smith tarafından kuruldu. Smith'in 1844'te ABD'nin Illinois eyaletinin Carthage şehrinde öldürülmesinin ardından yandaşları, Utah'a göçtü ve Brigham Young isimli cemaat lideri burada "Mormon reformunu" başlattı.
1857'de yaşanan Meadows Dağı Katliamı kilise tarihinde önemli bir olaydı. Mormon topraklarından geçen bir trendeki 140 erkek, kadın ve çocuğun öldürüldüğü bu katliamın sorumluluğu Paiute yerlilerinin üzerine atılmıştı. Tarihçilerin aktardığına göre, olaya birçok insan karışmıştı ve kanıtlar işin Brigham Young'a kadar uzandığını gösteriyordu. Paiute'ler ya da Güney Utah'taki ayrılıkçıları suçlansa da kilisenin itibarı epey zarar gördü.
Mormon Kilisesi kurulduğu günden beri çokeşliliği kabul hatta teşvik etmesiyle biliniyordu. Ancak kilise liderleri çokeşliliğin Utah'ın eyalet olmasını engellediğini fark etti ve 1890'da bu uygulama yasaklandı. Bunun üzerine aralarında LeBaron'un da bulunduğu çokeşlilik yanlıları güneye, Meksika'ya göç etti.
1924'TE GÖÇTÜLER, 'COLONIA' 1944'TE KURULDU
Dönemin Meksika Devlet Başkanı Porfirio Diaz bu göçmenleri Sonora ve Chihuahua gibi kuzey eyaletlere yerleştirdi. (Şu an Meksika, ABD'den sonra Mormon nüfusunun en fazla olduğu yer ancak bunların önemli bir kısmı çokeşli değil.)
Meksika Devrimi esnasında Pancho Villa, bu Mormonları ABD'ye dönmeye zorladı. Çoğu gittiği yerde kaldı ama LeBaron'lar Meksika'ya dönmeyi tercih etti.
Çokeşliliği sürdürmek uğruna İsa Mesih'in Son Zaman Azizler Kilisesi'nden kopan Alma Dayer LeBaron, iki eşi ve çocuklarıyla 1924 yılında yeniden Meksika'ya göçtü. Alma'nın oğulları Joel, R. Wesley, ve Floren LeBaron, 1955 yılında İlkdoğan Kilisesi'ni hayata geçirdi.
LeBaron'ların mülkü Colonia LeBaron (LeBaron Kolonisi) ise 1944'te kuruldu. Mülkün toprakları, Teksas'ın El Paso şehrinin güneyinde arabayla dört saatte gidilebilecek bir noktada önemli bir karayolunun kıyısına yayılmış vaziyetteydi. Bu yol günümüzde Meksika'dan ABD'ye uyuşturucu ticareti için kullanılıyor. LeBaron ailesi ile Meksika'nın Uyuşturucu Kartelleri arasındaki ilişkinin temelinde de bu konum yatıyor.
YILLARCA KOMŞULUK YAPTILAR
80'lerin sonlarında uyuşturucu ticaretinin Kolombiya'dan Meksika'ya doğru kaymasıyla Meksika'da karteller çağı başladı. Sonraki 20 yıl boyunca kartellerin gücü ve şiddetin dozu günden güne artarken, LeBaron'lar silahlı komşularıyla uyum içinde geçinmeyi başardı.
Hatta söylenene göre, LeBaron'larla Sinaloa Karteli'nin ünlü lideri "El Chapo" (Bücür) lakaplı Joaquin Guzman arasında bir "Siz bize dokunmazsanız biz de size dokunmayız" anlaşması bile yapılmıştı.
Ne var ki geçtiğimiz günlerde yayımlanan bir kitap LeBaron'larla kartel arasındaki ilişkilerin o kadar da basit olmadığına işaret ediyor. Yazar Sally Denton'ın kaleme aldığı "The Colony: Faith and Blood In A Promised Land" (Koloni: Vadedilen Topraklarda İnanç ve Kan) isimli kitapta, iki grubun birbirlerine dokunmayan komşuların çok ötesinde olduğu öne sürülüyor.
Denton, The Daily Beast'e yaptığı açıklamada, "Bence bunların birbirlerine 'sicario' kontrol noktalarında el sallayan barışçıl komşular olduklarına inanılması saflıktan başka bir şey değil. Dünyanın en şiddete yatkın insanlarına yardım etmeden, onlarla birlikte yaşayabileceğinize inanmıyorum. Bence kartele silah desteği sağlıyorlardı" ifadelerini kullandı.
KARTEL ÖNCE ÇOCUK KAÇIRDI SONRA KAN DÖKTÜ
2006'da büyük can kayıplarına neden olan Meksika Uyuşturucu Savaşı başladı. LeBaron topluluğunun bazı liderleri de aşağı yukarı aynı dönemde, ülkedeki kartel bağlantılı çocuk kaçırma, şantaj ve cinayet olaylarını net bir dille kınayan açıklamalar yapmaya başladı.
2009'da Chihuahua'da yaşanan bir olay özellikle dikkat çekiciydi. Yerel bir uyuşturucu karteli, LeBaron ailesinin çocuklarından 16 yaşındaki Erick LeBaron'u kaçırdı ve 1 milyon dolar fidye talebinde bulundu. LeBaron'lar fidyeyi ödemeyi reddederek, bir kampanya başlattı. Aile, Meksika hükümetinden üzerine düşeni yapmasını ve Erick'in eve sağ salim dönmesini sağlamasını istiyordu. Çok ses getiren kampanya etkili olmuş olacak ki Erick, bir sent bile el değiştirmeden ailesinin yanına döndü.
Kartellere direnen LeBaron'lar, Meksika'da kısa süreliğine umut doğmasına neden olsa da geri adım atmayışları yerel kartel liderlerinden birini kızdırdı. Colonia LeBaron'un verimli elma, pikan cevizi ve acı biber bahçelerine 12 kilometre mesafede yaşayan Jose "El Rikin" Escajeda, silahlı adamlarına intikam emri verdi.
İlk kaçırma olayından iki ay sonra bu kez Erick'in ağabeyi ve protesto kampanyasının lideri Benjamin LeBaron, kayınbiraderi Luis Carlos Widmar'la birlikte Colonia LeBaron'dan kaçırıldı.
İki adamın cansız bedenleri, Colonia LeBaron'un yakınlarında bir yol kenarında bulundu. Cesetlerin yanına bırakılan mesajda, cinayetlerin ailenin başlattığı ve bölgede güvenlik güçlerinin etkinliğinin artırılmasını talep eden kampanyayı cezalandırma amacı taşıdığı vurgulanıyordu. Meksika'nın Teksas'la olan sınırının 60 kilometrelik bölümünde uyuşturucu ticareti yapan ailenin lideri olan Escajeda, kısa süre içinde gözaltına alındı.
KARTELLERE KARŞI SİLAHLANDILAR
LeBaron'lar sadece kartel şiddetini değil, şiddetle mücadele etmesi gereken güvenlik kuvvetlerinin ve askeri kurumları etkisi altına alan yolsuzlukları da eleştiriyordu.
2009'daki cinayetlerin ardından, LeBaron ailesi Meksika yasalarını ihlal eder şekilde silaha sarıldı ve topluluğun içinde küçük bir ordu kuruldu. Benjamin'in kardeşi ve Chihuahua Eyalet Meclisi milletvekili olan Alex LeBaron, 2012 yılında Vice'a yaptığı açıklamada, ABD'den silah kaçırmak "kendinizi korumanın tek yolu" diyordu.
Benjamin ile Alex'in üçüncü kardeşleri tanınmış bir barış aktivisti olan Julian LeBaron (ortada). Julian, 2011 yılında şair Javier Sicilia (solda) tarafından kurulan ve ülke genelinde organize suç örgütlerinin neden olduğu hukuksuzluk ve korku iklimini reddeden Adalet ve Saygınlıkla Barış Hareketi grubuyla birlikte ülkeyi dolaşanlardan biriydi. (Sağdaki ise Julian'ın kardeşi Adrian LeBaron.)
Aile üyelerinden Brent LeBaron ise yine Vice'a yaptığı açıklamada, yıllar süren iç savaş sayesinde grup üyelerinin sertleştiğini ve birbirine göz kulak olmayı öğrendiğini belirterek, bu sayede kartellerle savaşmaya hazırlandıklarını söylüyordu. LeBaron, "Herkes bir bekçiye dönüştü" diyordu. (Ancak 2019'daki olayda kadınlar ve çocukların tamamen silahsız ve korumasız oldukları anlaşıldı.)
LeBaron'lar, sivillerin kendilerini koruma amaçlı silah satın almasını zorlaştıran yasalara karşı hamlelerde de bulundu. Nihayet Meksika hükümeti grubun silahlı vatandaş devriyeleri kurmasına izin verdi. İlerleyen dönemde federal yetkililer de Colonia LeBaron'un içinde bir üs ve devriye sistemi kurdu.
Düzen El Chapo'nun Meksika'da yakalandıktan sonra ABD'ye iade edilmesi ve ömür boyu hapis cezasına çarptırılmasıyla bir kez daha bozuldu. Rakip karteller Sinaloa Karteli'nin kontrolü altındaki bölgelerin yeni hâkimi olabilmek için savaşmaya başladı, bu da LeBaron'un takipçilerinin konumunu riske attı.
MEKSİKALI YETKİLİLER KAZA DEDİ, GÖZLER KARTELLERE DÖNDÜ
Kaçırma olaylarından aşağı yukarı 10 yıl sonra Kasım 2019'da girişte bahsettiğimiz kanlı saldırı yaşandı. 100 kadar sicario, Mormonların yaşadığı Sonora ve Chihuahua'yı birbirine bağlayan ve kartellerin de uyuşturucu ticareti için tercih ettiği 20 kilometrelik ıssız yolda ilerleyen üç araca saldırdı ve altısı çocuk toplam dokuz kişinin ölümüne neden oldu.
Saldırı Sinaloa bağlantılı "Jaguarlar" isimli topluluğun denetimindeki bölgede meydana geldi. Katliamın yaşandığı dönemde Juarez Karteli'nin kalıntılarıyla ilişkili La Linea grubu ve acımasızlığıyla kısa süre içinde nam salan Jalisco Yeni Nesil Karteli'nin (CJNG) üyeleri arasında Sinaloa'nın topraklarının kontrolünü elde etme savaşı yaşanıyordu.
Bazıları, kurbanların Sinaloa ve Juarez kartelleri arasında bir savaş çıkarmak için bilinçli olarak hedef alındığını öne sürerken, bazıları da hedeflerde bir karışıklık olduğunu ve LeBaron'ların yanlışlıkla öldürüldüğünü iddia etti. Meksika Güvenlik Bakanı Alfonso Durazo da saldırının ardından yaptığı açıklamada, kurbanların bir rakip çete üyesi zannedilmiş ya da savaşan grupların arasında çapraz ateşte kalmış olabileceğini vurgulamıştı.
Alex LeBaron ise saldırı sonrası yaptığı açıklamada, yetkililerin yorumlarına karşı çıkıyordu. LeBaron, W Radio'ya verdiği röportajda, "Bu çapraz ateş değildi" diyordu. Hayatta kalan çocukların ifadelerine de vurgu yapan Le Baron, saldırıyı pusu olarak nitelendiriyor ve "Bir hata olması imkânsız. Bu açık ve net bir terör eylemidir" diyordu.
Üçüncü bir teori ise Mormonlarla Meksikalı komşuları arasında yaşanan bir su paylaşım kavgasının büyüdüğü ve cinayetle sonuçlandığı yönündeydi. Araştırmacı yazar Sally Denton ise Daily Beast'e yaptığı açıklamada, bu teorilerin üçüne de karşı çıkarak şöyle dedi:
"Bence birinin birine bir borcu vardı. Bence amaç kadınlara ve çocuklara değil ama eşlerine ve babalarına bir mesaj göndermekti. Yanlış kişinin öldürülmesi söz konusu değildi, hedef alınmışlardı. Konu paraydı; biri bir anlaşmayı bozmuş olmalı."
'El Chapo'
ASIL KURBAN YİNE KADINLAR VE ÇOCUKLAR OLDU
Denton'ın kaleme aldığı "The Colony" sadece LeBaron ailesine ve uyuşturucu kartelleriyle ilişkilerine odaklanmıyor. Mormon Kilisesi'ndeki çokeşlilik uygulamasının sebep ve sonuçları ile kilise içinde kadınların yeri ve karşı karşıya kaldıkları muameleler de kitabın önemli bir unsurunu oluşturuyor.
Kendisi de çokeşli bir Mormon aileden gelen ve kitabının yazım sürecinde çokeşlilik içinde büyümüş eşler ve kız evlatlarla röportajlar yapan Denton, "Mormon Kilisesi'ndeki inançlı kişiler, yeryüzünde Tanrı'nın krallığını kurduklarına inanıyor. Bu yüzden hem erkeklerin hem de kadınların mümkün olduğunca çok çocuk sahibi olması gerekiyor. LeBaron kolonisinde kızlar 13 yaşından itibaren doğurmaya başlıyor" ifadelerini kullandı.
"The Colony" bütün bunlara 2019'daki katliamda öldürülen anneler ve çocuklarının penceresinden bakıyor. Zira aradan geçen yaklaşık 3 yıllık süreçte cinayetlerin aydınlatılması için neredeyse hiçbir şey yapılmadı. Gözaltına alınan kişilerin sayısı bir elin parmaklarını geçmezken, saldırı emrini kimin neden verdiği de halen ortaya çıkarılamadı.
Denton bunun LeBaron topluluğunda kadınlara kıymet verilmemesinin bir yansıması olduğunu belirterek, "Genç anneler ve çocuklarınn bu tehlikeli yola silahsız vaziyette yanlarında eşleri olmadan çıkmalarına kesinlikle izin verilmemeliydi. Nihayetinde hikâyenin asıl kurbanları, kadınlar ve çocuklardı. Zaten bu tarz hikayelerde kadınlar ve çocuklar hep kolayca gözden çıkarılabilenler oluyor" diye konuştu.
Mormon Kilisesi, son dönemde ABD'de çok gündemde. Çeşitli belgeseller ve gerçek suç dizileri, ülkedeki çeşitli Mormon gruplarının iç yüzlerine ışık tutuyor. Diğer yandan LeBaron ailesine odaklanan bir podcast de var. Denton, LeBaron'lar ve Meksika'daki Mormonlar ile ABD'deki gruplar arasında benzerlikler olduğunu vurguladı ve "Tüm hikayelerin temelinde aynı inançlar yatıyor" dedi.
Kaynak: Hürriyet / Sevin Turan