Filistin sorunu nedir, yüz yıllık tarihinde neler yaşandı?
ABD Başkanı Donald Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımasıyla, kökleri 19. yüzyıla kadar uzanan ve dünyanın en karmaşık ve zulüm dolu sorunlarından biri olan Filistin sorunu yeniden alevlendi. Daha doğrusu dünya gündeminde ilk sıralara yükseldi. Peki Filistin sorunu nedir, nasıl bir tarihsel süreç içinde ortaya çıktı, neler yaşandı? İşte bütün tarihi gelişimi içinde bu soruların yanıtları...
Haberin Devamı
1897 - Birinci Siyonizm Kongresi
/

Gazeteci Theodor Herzl'in 1896'da yayınlanan ''Der Judenstaat'' yani Yahudi Devleti adlı kitabıyla başlayan tartışma, Yahudilerin kendi devletini kurması fikrini gündeme getirdi ve İsviçre'nin Basel kentinde Birinci Siyonizm Kongresi toplandı. Yahudileri bu arayışa yönelten Avrupa'da ve bulundukları ülkelerde zulüm görmeleri ve pogromlara maruz kalmalarıydı. Kongrenin sonunda yayınlanan Basel Programı ile Filistin'de bir "Yahudi vatanının" kurulması ve Dünya Siyonizm Teşkilatı'nın bu amaca ulaşmak için faaliyete geçirilmesi kararlaştırıldı. O tarihlerde bir Osmanlı vilayeti olan Filistin'e göç 1897'nin öncesinde başlamış, 1903'e gelindiğinde çoğunluğu Doğu Avrupa'dan gelen 25 bin Siyonist göçmen bu topraklara yerleşmişti. Ve o tarihlerde yarım milyona yakın bir nüfusa sahip Araplarla birlikte yaşıyorlardı.1904-1914 arasında ikinci bir göç dalgası yaşandı 40 bin kişi daha geldi.
1916 - Sykes-Picot Antlaşması
/

Birinci Dünya Savaşı son bulduğunda yani 1918'de İngiltere Filistin, İngiltere'nin idaresine girdi, 25 Nisan 1920'deki Milletler Cemiyeti kararıyla da bölge resmen İngiliz mandası oldu. Fransa ve İngiltere, iki ülkenin dış işleri bakanlarının adlarıyla anılan Sykes-Picot Antlaşmasını gizlice imzaladı. Ortadoğu bu iki ülke arasında paylaşılırken, Filistin'de ise uluslararası idare kurulması öngörüldü.
Haberin Devamı
1917 - Balfour Deklarasyonu
/

Daha 1917'de İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour; savaş konjonktüründe mali ve siyasi desteğinin arayışında oldukları Siyonistlerin destekçilerinden Lord Rothschild'e, Filistin'de Yahudiler için bir vatan kurulması sözü vermişti. İşte bu vaat, İngiliz bakanın adıyla "Balfour Deklarasyonu" olarak anılıyor.
1929-1936 Arap-Yahudi çatışmaları
/

İngiltere mandası altındaki Filistin'e Siyonist proje kapsamında yüz binlerce Yahudi göç etti. Bu da Arapların öfkesine ve isyanına yol açtı. 1922'de İngiltere bir nüfus sayımı yaparak, Yahudilerin sayısının, Filistin'in 750 binlik nüfusunun yüzde 11'ine ulaştığını belirledi. Sonraki 15 yılda bu topraklara 300 bin Yahudi daha geldi. Ağustos 1929'da Siyonistlerle Araplar arasında kanlı çatışmalar çıktı. 133 Yahudi, Filistinliler tarafından öldürüldü. İngiltere polisi de 110 Filistinliyi öldürdü. Siyonist örgüt "Irgun Zvai Leumi" de, "Filistin ile Ürdün'ü 'kurtarmak" amacıyla, Filistinlilere ve İngilizlere saldırılar düzenlemeye başladı. 1936'da Araplar bir genel grevle birlikte sivil itaatsizliğe başladı.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
1937- Filistin'i bölme teklifi
/

1937 Temmuzunda İngiltere, bölgeyi Yahudi ve Arap devletleri arasında ikiye bölmeyi önerdi. Yahudi devleti, İngiliz mandasındaki Filistin'in üçte birini kaplayacaktı ve Celile Denizi ile sahildeki düzlükleri içine alacaktı. Filistinli ve Arap temsilciler teklifi reddetti. Göçün durmasını ve azınlık haklarına saygılı bir üniter devlet kurulmasını istediler.
1947 - Birleşmiş Milletler devrede
/

İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya üzerindeki hegemon konumunu yitiren İngiltere, Siyonist-Arap sorununu çözme sorumluluğunu 1947'de Birleşmiş Milletler'e devretti. Filistin şiddet olaylarıyla sarsılıyordu. Yahudiler artık nüfusun üçte birini oluşturuyordu. Ama toprakların yüzde 6'sı onların elindeydi. Avrupa'daki Nazi zulmünden kaçan yüz binlerce Yahudi'nin buraya ulaşması çözüm arayışını daha da acil hale getirdi. İkinci Dünya Savaşı'nda 6 milyon Yahudi öldürülmüştü. BM'nin kurduğu özel komite de bölgeyi Filistin ve Arap devletleri arasında bölmeyi önerdi. Arap Yüksek Komitesi teklifi reddetti, Yahudi temsilciler ise kabul etti. Paylaşım planı ise şöyleydi: Filistin'in yüzde 56,47'si Yahudi devletine, yüzde 43,53'ü de Arap devletine ait olacaktı. Kudüs ise uluslararası bir idare altında olacaktı. 29 Kasım 1947'de BM Genel Kurulu'nda 33 ülkenin oyuyla plan onaylandı. 13 ülke karşı oy vermiş, 10 ülke de çekimser kalmıştı. Filistinlilerin reddettiği plan hiç uygulanmadı.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
1948- İngiltere manda idaresine son veriyor
/

15 Mayıs 1948'de İngiltere, Filistin'deki manda idaresine son verme niyetini açıkladı ve çarpışmalar hızlandı. ABD de artık dünya sahnesine çıkmıştı ve Siyonistleri destekliyordu. Filistin'de Araplar ve Yahudiler arasında yaklaşan savaş, tarafları seferber etmişti. Aralık ayında Yahudi milisler, Arap köylerine saldırılara başladı.
1948 - İsrail'in kuruluşu
/

İsrail, 2 bin yılın ardından ilk Yahudi devleti olarak, Tel Aviv'de 14 Mayıs 1948'de saat 16:00'da ilan edildi. Karar, son İngiltere birliklerinin bölgeyi terk ettiği ertesi gün yürürlüğe girdi. Filistinliler bu günü, yani 15 Mayıs'ı "El Nakba" yani "Felaket" günü olarak anmaya başladı. Yahudi güçleri, İrgun ve Lehi militanlarının desteğinde Filistinlilerin topraklarını ele geçirdi. Irgun ve Lehi örgütlerinin militanları, 9 Nisan'da Kudüs yakınlarındaki Deir Yasin köyünde çok sayıda Filistinliyi katletti. Katliam haberi, Filistinliler arasında hızla yayılıp dehşet yarattı ve yüz binlercesi Lübnan, Mısır ve Batı Şeria'ya kaçtı. Yahudi ordusu, Necef Çölü'nü, Celile'yi, Batı Kudüs'ü ve sahildeki düzlüklerin birçok bölümünü işgal etti.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
1948- Arap İsrail Savaşı
/

İsrail devleti ilan edildikten bir gün sonra, Ürdün, Mısır, Lübnan, Irak ve Suriye orduları, hemen İsrail'de işgale başladı ama püskürtüldüler. İsrail ordusu küçük bölgelerde süren direnişi de bastırdı. Ortaya çıkan ateşkes hatları, İngiltere mandasındaki Filistin'in çoğunluğunu İsrail'e bırakıyordu. Mısır, Gazze Şeridi'ni elinde tuttu. Ürdün de Kudüs çevresindeki toprakları ve Batı Şeria'yı ilhak etti. Bunlar, İngiltere manda topraklarının yüzde 25'ini oluşturuyordu. Bu durum 1967 savaşına dek sürdü.
1964 - FKÖ'nün kuruluşu
/

1964'te Kudüs'te Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) kuruldu, hemen ardından da Arap devletleri tarafından tanındı. Yaser Arafat, 1969'da örgütün başına geçti. Kendisine bağlı, beş yıl önce gizli olarak kurulmuş El Fetih örgütü de İsrail'e karşı savaşıyordu. El Fetih savaşçıları, 1968'de Ürdün'de İsrail birliklerine ağır kayıplar verdirdi.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
1967 Savaşı
/

İsrail ve Arap komşuları arasında artan gerginlik, 5 Haziran 1967'de başlayan 6 Gün Savaşları'na yol açtı. Orta Doğu anlaşmazlığının çehresi bu altı günde değişti. İsrail, Mısır'dan Gazze ve Sina Yarımadası'nı, Suriye'den de Golan Tepeleri'ni aldı. Ürdün güçlerini de Batı Şeria ile Doğu Kudüs'ten çıkardı. Mısır'ın güçlü hava kuvvetleri, savaşın ilk günü saf dışı bırakıldı. İsrail uçakları, daha başlangıçta Mısır hava kuvvetlerini havalanamadan yerle bir etti. Toprak kazanımları İsrail'in kontrolündeki alanı iki katına çıkardı. Zafer, İsrail ve yandaşları için yeni bir güven ve iyimserlik havası yaratıyordu. BM Güvenlik Konseyi, 242 sayılı kararı aldı. Kararda, savaşla toprak kazanımı reddediliyor, son çarpışmalarda ele geçirdiği yerlerden İsrail'in çekilmesi isteniyordu. BM'ye göre, bu savaşta 500 bin Filistinli daha mülteci haline geldi; Mısır, Lübnan, Ürdün ve Suriye'ye göç etti.
1973 Yom Kippur Savaşı
/

1967'deki savaşta kaybettikleri toprakları diplomatik yollardan geri alamayan Mısır ve Suriye, 1973'te Yahudilerin en önemli dini bayramı olan Yom Kippur, yani "Kefaret Günü"nde İsrail'e karşı taarruza girişti. "Ramazan Savaşı" diye de anılan bu çatışmaların başlangıcında Mısır ve Suriye, Sina ve Golan Tepeleri'nde ilerleme kaydettiler. Üç hafta süren çarpışmalar sonunda bu durum değişti. İsrail bazı yerlerde 1967'deki ateşkes hattının da ötesine geçti. İsrail güçleri Golan Tepeleri'ni aşarak Suriye içinde ilerlemeye başladı. Gerçi sonradan bu toprakları bıraktılar. Mısır'da da, İsrail güçleri toprak kazandılar, Süveyş Kanalı'nın batı yakasına geçtiler. ABD, Sovyetler Birliği ve BM, diplomatik müdahalelerle ateşkes anlaşmasına varılmasını sağladı. Mısır ve Suriye, toplam 8 bin 500 asker kaybetti. İsrail'in can kaybı ise 6 bindi. Ekim 1973'te, BM Güvenlik Konseyi, 338 sayılı kararıyla taraflardan bir an önce çarpışmaları durdurmaları ve müzakerelere başlamalarını istedi.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
1974 Petrol Ambargosu ve kriz
/

Savaşın hemen ardından Suudi Arabistan, İsrail'i destekleyen ülkelere petrol ambargosu başlattı. Petrol fiyatları bütün dünyada hızla yükselirken küresel nitelikte bir ekonomik kriz baş gösterdi ve ambargo Mart 1974'e kadar sürdü.
1974 Arafat'ın BM'ye ilk gidişi
/

Arafat liderliğindeki FKÖ ile Ebu Nidal gibi, FKÖ dışındaki Filistinli örgütler, İsrail ve diğer hedeflere karşı 1970'lerde bir dizi eylem düzenledi. Kara Eylül diye de bilinen Ebu Nidal'in örgütü, 1972 Münih Olimpiyatları'ndaki eylemde 11 İsrailli sporcuyu öldürdü. Filistin'in tamamını kurtarmak için silahlı mücadeleye başvuran FKÖ'nün lideri Arafat, bir yandan da BM'de barışçı çözümü savunduğunu anlatan ilk konuşmasını yaptı: "Bugün bir elimde zeytin dalı, bir elimde kurtuluş savaşı veren birinin silahı var. Zeytin dalını düşürmeyin." Bu konuşma, Filistinlilerin uluslararası tanınma çabalarına büyük katkı sağladı. Bir yıl sonra ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan Harold Saunders, Arap-İsrail barışı müzakere edilirken Filistin halkının meşru çıkarlarının da hesaba katılması gerektiğini söylüyordu.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
1977 - İsrail'de sağın yükselişi
/

1970'li yıllar İsrail'de sağın yükseliş yılları oldu. Sonradan bugünkü Likud adını alan Herut Partisi'nde temsiliyet bulan sağ, Ürdün toprakları da dahil kutsal kitaplarında anlatılan "Büyük İsrail"i ele geçirmeyi hedefleyen yayılmacı bir ideolojiye sahipti. Menahem Begin başkanlığında kurulan sağ hükümet, 1967 savaşında ele geçirdikleri Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ndeki toprakları geri vermemek için yerleşim alanları açmayı hızlandırdı. İşte bu yılların öne çıkan radikal sağ siyasetçilerinden biri de o hükümette Tarım Bakanı olan Ariel Şaron'du ve 1981'e kadar da bu yerleşim yerleriyle ilgili komisyonun başındaydı.
1979 - İsrail ve Mısır barışı
/

Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat 19 Kasım 1977'de İsrail'e uçup, İsrail Parlamentosu Knesset'te konuştu. Dünyayı şaşırtan bu beklenmeyen gelişmeyle Sedat, İsrail'i tanıyan ilk Arap lider oldu. Mısır ve İsrail, 1978'de Camp David anlaşmalarını imzaladı. Mart 1979'da yürürlüğe girin ikili barış anlaşmasıyla Filistinlilere sınırlı bir özerklik verildi. Anlaşmalarla Mısır kaybettiği Sina yarımadasını geri aldı. Ancak İsrail'le kendi başına pazarlığa giriştiği için Mısır, Arap devletlerinin boykotuna uğradı. Enver Sedat 1981'de kendi ordusundaki İslamcılarca öldürüldü.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
1982 - İsrail Lübnan'ı işgal ediyor
/

Sina'dan çekilen İsrail ordusu 2 ay sonra, sınıra yakın yerleşim birimlerini saldırılardan korumak gerekçesiyle Lübnan'ın güneyini işgale girişti. Lübnan'ın işgali, Ebu Nidal örgütünün İsrail'in Londra Büyükelçisine suikast girişiminin ardından başlamıştı. İsrail ordusu Ağustos'ta Beyrut'a girdi. Bu o sırada Savunma Bakanı Ariel Şaron'un hamlesiydi. Beyrut işgal edilince yapılan ateşkesin şartı FKÖ milislerinin Lübnan'dan çıkarılmasıydı. FKÖ çekilince, bu ülkedeki Filistin mülteci kampları da savunmasız kaldı. Eylül ayı geldiğinde ise büyük katliamlar yaşandı. İsrail ile işbirliği yapan Hıristiyan Falanj milislerin lideri Beşir Cemayel'in bir bombalı saldırıda öldürülmesinin ardından Sabra ve Şatilla kamplarında yüzlerce Filistinli öldürüldü. Bu katliamın dünyada yarattığı tepkiler nedeniyle "savaş suçu" işlemekle suçlanan Şaron, Savunma Bakanlığını bırakmak zorunda kaldı.
İntifada 1987-93
/

İsrail işgaline karşı intifada, yani kitlesel ayaklanma Gazze Şeridi'nde başladı; kısa sürede Batı Şeria'ya yayıldı. Protestolar, sivil itaatsizlik şekline büründü. Genel grevler düzenlendi, İsrail ürünleri boykot edildi, duvarlara yazılar yazıldı ve yollarda barikatlar kuruldu. İntifadanın sembolü, Arafat'ın "çocuk generallerim" dediği, İsrail'in devasa askeri gücünün karşısına ellerinde taşlarla dikilen yoksul Filistinli çocuklarıydı. Pek çoğu ağır silahlarla donanmış bir ordu tarafından öldürüldü, işkenceler gördü.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
1988 - FKÖ barışa kapıyı açıyor: Madrid Zirvesi
/

İsrail devasa gücüne rağmen, intifada sırasında çıplak elleriyle karşısına dikilen Filistin halkını durduramıyordu. Lübnan'ın işgalinin ardından Tunus'a yerleşen FKÖ'nün başı çektiği Filistin Ulusal Konseyi, Kasım 1988'de Cezayir'de toplandı ve 1947'deki Birleşmiş Milletler kararında yer alan ''iki devlet'' çözümünü kabul etti. Bu adım peşi sıra gelecek uluslararası çabalarla görüşmeler, zirveler ve anlaşmalar sürecinin kapısını araladı. 1991'deki Körfez Savaşı'nın ardından ABD'nin girişimleriyle aynı yılın 30 Ekiminde Madrid Zirvesi yapıldı. İsrail, FKÖ'lü olmayan Filistinliler ile Ürdün ve Suriye heyetleriyle masaya oturdu.
1993 - Oslo Barış Süreci
/

1992 Haziranında İsrail'de İşçi Partisi iktidara geldi ve bir barış süreci başlattı. Sertlik yanlısı gösterilen İzak Rabin'in başbakan, barış yanlısı olarak gösterilen Şimon Peres'in ve yardımcısı Yosi Beilin'in oluşturduğu ekip önce Washington'da ikili görüşmeler başladı. Bu görüşmeler tıkanında İsrail, FKÖ'nün katılımına ilişkin itirazını kaldırdı ve Norveç'in girişimiyle 20 Ocak 1993'te Oslo Barış Süreci olarak adlandırılan görüşmeler başladı. Sarpsborg kasabasındaki müzakerelerde Filistinliler, işgal topraklarından aşamalı çekilmeye başlaması karşılığında İsrail devletini tanımayı kabul etti. Bu görüşmelerin ardından Washington'da İlkeler Deklarasyonu imzalandı; Arafat ile Rabin 400 milyon insanın canlı izlediği tarihi tokalaşmayı gerçekleştirdi.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
1994 - Filistin Yönetimi'nin kurulması
/

İsrail ve Filistin Kurtuluş Örgütü, İlkeler Deklarasyonu'nun başlangıçta nasıl uygulanacağı konusundaki anlaşmayı Kahire'de 4 Mayıs 1994'te imzaladı. İsrail, Gazze Şeridi'nin çoğunu terk ediyordu. Sadece Yahudi yerleşimleri ve etraflarındaki arazilerde İsrail varlığı sürecekti. Batı Şeria'da ise Eriha kentini Filistinliler'e bırakıyorlardı. Bu pazarlıklar güçlükle yürütüldü. Batı Şeria'nın El Halil kentinde bir Yahudi yerleşimci olan Baru Goldstein, İbrahim Camii'nde sabah namazı kılan Filistinliler'in üzerine makineli tüfekle ateş açarak 29 kişiyi öldürdü. Saldırganın öldürüldüğü katliam neredeyse barış görüşmelerini sonlandırıyordu. Anlaşmaya göre 5 yıllık bir geçiş dönemi öngörülüyordu ve büreçte İsrail ordusu aşamalı olarak işgal topraklarından çekilecekti. İhtilaflı konularla ilgili müzakereler sürüyordu: Filistin devletinin kuruluşu, Kudüs'ün statüsü, işgal edilmiş topraklardaki Yahudi yerleşimlerinin durumu ve 1948 ile 67 arasında göçe zorlanan 3,5 milyon Filistinli mültecinin ne olacağı. Yaser Arafat 1 Temmuz 1994'te coşkulu karşılamalar ile Filistin'e döndü. Filistin Kurtuluş Ordusu, İsrail ordusunun boşalttığı yerlere konuşlandı. Filistin Ulusal İdaresi, yani özerk yönetimin başkanı olarak Yaser Arafat vardı artık. 1996'daki seçim de bunu tescil etti.
1995 - İkinci Oslo ve Rabin suikastı
/

Filistin yönetimi, Gazze Şeridi'ndeki ilk yılında zorluklarla boğuştu. Filistinli militanların bombalı eylemlerinde onlarca İsrailli öldü. İsrail özerk yönetimin topraklarına giriş çıkışları engelliyor; militanlara suikastlar düzenliyordu. Yeni yerleşim inşaatları da durmadı. Filistin Özerk Yönetimi kendi toplumunun öfkesini kitlesel gözaltılarla bastırmaya çalıştı. İsrail içinde ise barış sürecine tepkiler sağ kanattan ve dini gruplardan geliyordu. 24 Eylül'de 2. Oslo diye anılan anlaşma Mısır'ın Taba şehrinde ve Washington'da ayrı törenlerle imzalandı.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
Batı Şeria üçe bölünüyordu
/

Bu anlaşma Batı Şeria'yı üçe bölüyordu: A Bölgesi: Batı Şeria'nın yüzde 7'sini oluşturan bu bölge, Doğu Kudüs ve El Halil haricindeki belli başlı yerleşim merkezlerini tam olarak Filistin idaresine bırakıyordu. B Bölgesi: İsrail ve Filistinlilerin ortak kontrolüne bırakılan bu bölge Batı Şeria'nın yüzde 21'ini oluşturuyordu. C Bölgesi: İsrail bu bölgeyi kontrol altında tutacak, ama aynı zamanda Filistinli tutukluları serbest bırakacaktı.
İzak Rabin öldürüldü
/

2. Oslo Anlaşması, Filistinlileri pek heyecanlandırmadı. İsrailli dinciler ise ''Yahudi toprağının'' teslim edilmesine öfkeliydi. Öfke ve tahrik içeren bir kampanyaya hedef olan Başbakan İzak Rabin, bir aşırı dinci Yahudi tarafından 4 Kasım'da öldürüldü. Suikast bütün dünyaya şok dalgaları yaydı. "Güvercin" diye nitelendirilen ve bir türlü tamamlanamayan barış sürecinin mimarı Şimon Peres başbakan oldu.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
1996-1999 İlerleme yok
/

1996 ile 1999 arası, İsrail'de yönetimlerin değişikliklerine tanık oldu. Önce Peres iktidarı kaybetti, yerine Binyamin Netanyahu'nun kurduğu hükümet geldi. Oslo anlaşmalarına karşı çıkan ve "güvenlik içinde barış" tezini savunan Netahyanu, yeni yerleşimlerin dondurulması kararını kaldırdı ve El Aksa Camii'nin altında arkeolojik tünel kazısına izin verdi. Bu gelişmeler bir anda barış sürecinin yarattığı havayı ortadan kaldırdı ve akamete uğrattı. Arafat da tek yanlı Filistin devleti ilanını gündeme getirdi. Netanyahu, ABD'nin baskısıyla Ocak 1997'de El Halil şehrini Filistinlilere devretti. İsrail'in Batı Şeria'dan çekilmesi öngörülen 23 Ekim 1998 tarihli Wye River Beyannamesi'nin yarattığı tepkiler, Netanyahu'yu da iktidarda düşürdü. 18 Mayıs 1999'da yerine gelen Ehud Barak'ın başında olduğu hükümet, barış sürecine dönüşü vadediyordu. Oslo anlaşmalarında öngörülen geçiş süresinin sona erdiği 4 Mayıs 1999'a gelindiğinde Arafat tek yanlı Filistin devleti ilanından vazgeçirildi. Amaç İsrail'deki yeni yönetimle pazarlığa yeniden başlanmasıydı.
2000 - İkinci intifada
/

İsrail'de krize yol açan Wye River sözleşmesi Eylül 1999'da yenilendi. Ehud Barak hükümetinin başlarda yarattığı umut hızla ivme yitirdi. Kudüs'ün durumu, mülteciler, yerleşimler ve sınırlar gibi nihaî statü pazarlıkları sonuçsuz kalınca, İsrail'in işgal topraklarından çekilmesi durdu. Filistin barış süreci bir yere varmayınca Ehud Barak, Suriye ile barışa odaklandı, Mayıs 2000'de Lübnan'daki 21 yıllık işgale son verdi. Bu adımların ardından ABD Başkanı Bill Clinton'un girişimiyle Ehud Barak ile Yaser Arafat, Camp David'de bir araya geldi. İki hafta süren görüşmelerde Kudüs'ün statüsü ve Filistinli mültecilerin geri dönüş hakları konusunda bir uzlaşmaya varılamadı. Bu belirsizlikler sürerken İsrail sağı hamle başlattı. 28 Eylül 2000'de Likud Partisi'nin lideri Ariel Şaron, Mescid-i Aksa'nın bulunduğu kompleksi ziyaret etti. Şaron'un bu tahrikine karşı başlayan Filistinlilerin protestoları "El Aksa İntifadası" diye anılan İkinci İntifada'yı başlattı.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
2001 - Şaron'un kanlı dönüşü
/

İsrail'in Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ndeki işgaline karşı tırmanan intifadanın siyasetteki sonucu Ariel Şaron'u iktidara taşımak oldu. Şaron iktidarıyla birlikte 90'lı yılların toprak paylaşımı ile barış tesis etme arayışları yerini askeri baskının artırılmasına bıraktı. Şaron'un Filistinlilere yönelik uygulamaya koyduğu suikastlar, hava saldırıları, askeri baskınlarına karşı Filistinli örgütlerin militanları da intihar eylemlerine başladı. ABD'nin şiddeti önlemeye yönelik girişimleri oldu ama başarı sağlanamadı.
2002 - Batı Şeria yeniden işgal altında
/

İntihar saldırılarını öne süren İsrail, Mart ve Haziran aylarında Batı Şeria'nın tamamına yakının işgal etti. 2002 yılı Filistin kentlerinin İsrail ordusunun baskınlarına, kuşatmalarına uğramasıyla geçti. Nisan ayında İsrail ordusu Batı Şeria'nın kuzeyindeki Cenin mülteci kampına girip katliam yaptı ve bölgeyi işgal etti. İsrail ordusu Beytüllahim'deki Milad Kilisesi'ni de 5 hafta boyunca kuşatma altında tuttu. Kuşatma kiliseye sığınan 13 Filistinlinin sürgüne gönderilmesiyle son buldu. Bu süreçte Filistin ile İsrail arasında duran barış sürecinin yeniden canlandırılması için BM, ABD, Rusya ve AB'nin oluşturduğu "Ortadoğu Dörtlüsü" devreye girerek bir "yol haritası" hazırladı. 2003'te ABD Irak'ı işgal etti. Bush, Haziran ayında Filistinlilere "teröre taviz vermeyen bir lider belirleyin" diye seslendi. Filistinli gruplar yoğun müzakerelerin ardından ateşkes ilan etti fakat bu 7 hafta sürdü.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
2004 - Arafat'ın ölümü
/

İsrail'in hava saldırılarının sürdüğü 2004'te intihar saldırıları da devam etti. Mart ve nisan aylarında İsrail, Hamas'ın ruhani lideri Şeyh Ahmet Yasin'le örgütün önde gelen isimlerinden Abdülazizi el Rantisi'yi öldürdü. Filistinlilerin buna tepkileri sürerken Ariel Şaron, Gazze'den yerleşimcileri ve askerleri çekme planını açıkladı. Ağustos ayında da Gazze'deki Yahudi yerleşimciler bölgeden çıkarıldı. Bu sırada Gazze'yi dünyadan ayıran bir duvar da yükselmeye başlamıştı. Temmuz ayında da Lahey Adalet Divanı duvarı yaşadışı ilan etti. Ancak İsrail bu kararlara rağmen duvar inşaasını sürdürdü. Ekim ayının sonlarında ise rahatsızlanan Filistin lideri Yaser Arafat, 11 Kasım'da tedavi için götürüldüğü Fransa'da hayatını kaybetti. Filistin Kurtuluş Örgütü liderliğine ise Mahmud Abbas getirildi. Ocak ayında Filistin'de yapılan seçimler sonunda Mahmud Abbas özerk yönetimin başkanlığına getirildi.
2006- İsrail'in yenilgiyle sonuçlanan Lübnan Savaşı
/

Ocak ayı başında beyin kanaması geçirerek komaya giren Ariel Şaron'un yerine Ehud Olmert geldi. Hizbullah'ın iki işgalci İsrail askerini rehin almasının ardından temmuz ayında Lübnan'a savaş açtı ve Beyrut'un da aralarında bulunduğu bazı kentleri bombaladı. Bu savaş İsrail'in, sert direnişiyle karşılaştığı Hizbullah karşısındaki yenilgisiyle sonuçlandı ve İsrail ordusu ilan edilen ateşkesin ardından geri çekildi.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
2006-2007 - Hamas'ın seçimleri kazanması, bölünme
/

Bir yandan da Filistin'de ocak ayında düzenlenen seçimlerde Hamas ezici bir çoğunluğu elde ederek galip çıktı. İsrail'in varolma hakkını tanıması ve şiddeti reddetmesi için baskı altında kalan Hamas'a yönelik uluslararası ambargo uygulandı. ABD ve AB, Hamas'ı gerekçe göstererek, Filistin'e mali yardımları durdurdu. Bu esnada Hamas'la El Fetih arasında tırmanan gerilim, Filistinliler arasında çok sayıda kişinin öldürüldüğü iç çatışmalar yaşanmasına neden oldu. Hamas, kontrolü altına aldığı Gazze'den El Fetih'i kovdu. 2007'de Suudi Arabistan'ın aracılığıyla Hamas ve El Fetih arasında ateşkes sağlandı, ulusal birlik hükümeti kurulması üzerinde uzlaşıldı. İsmail Haniye başkanlığındaki hükümetin ömrü uzun olmadı. Mahmud Abbas hükümeti azledince, Gazze'de Hamas yönetimi, Batı Şeria'da ise ayrı bir yönetimin olduğu ikili bir yapı ortaya çıktı.
2008 - İsrail'in 'Dökme Kurşun Operasyonu'
/

İsrail, roket saldırılarını gerekçe göstererek Mısır'ın da Refah Sınır Kapısı'nı kapatarak verdiği desteğiyle Gazze'de abluka başlattı. Kentte yaşayan yüz binlerce Filistinli, temel ihtiyaçlarını bile kaşılayamaz hale geldi. İsrail'in Mart ayı boyunca düzenlediği saldırılarda en az 117 Filistinli öldü, yüzlercesi yaralandı. 800 Filistinlinin evleri yıkıldı. İsrail, Filistinli örgütlerin önde gelen isimlerini düzenlediği hava saldırılarıyla öldürmeyi sürdürdü. Haziran'da Mısır'ın arabuluculuğuyla Hamas ile İsrail arasında 6 aylık ateşkes imzalandı. Hamas roket atmayacak İsrail ise ambargoyu kaldırıp, suikastlara son verecekti. Ancak İsrail ambargoyu kaldırmadı, Hamas da saldırılara son vermedi. Aralıkta İsrail, Gazze'deki bir mezuniyet törenini vurarak Hamas'ın üst düzey isimlerinin de olduğu 140 kişiyi öldürdü. Hemen peşinden de Gazze Şeridi’nde “Dökme Kurşun Operasyonu”nu başlattı. 60 savaş uçağının katıldığı operasyonun sadece ilk saatlerinde 200’ü aşkın Filistinli öldürüldü.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
2009 - Gazze'ye kara operasyonu
/

Devreye giren Ortadoğu Dörtlüsü'nün ateşkes çağrılarını reddeden İsrail, 3 Ocak 2009'da karadan işgale başladı. 18 Ocak'ta ateşkesi kabul eden İsrail, yerle bir ettiği Gazze'den 22 gün sonra 21 Ocak'ta çekildi. Öldürülen yüzlerce Filistinlinin arasında Hamas'ın bakanlarının ailelerinden kişiler de vardı. Kasım ayında, İsrail’in Gazze’de orantısız güç kullanarak savaş suçu işlediği belirtilen Goldstone Raporu, BM Genel Kurulu’nda kabul edildi.
2010 - Mavi Marmara olayı
/

2010 yılı İsrail'in Gazze'ye uyguladığı ambargoya dünyanın pek çok yerinden sivil tepkilerin yükseldiği bir yıl oldu. Britanya'dan yol çıkan ve insani yardım malzemesi taşıyan "Filistin'e Yol Açık" konvoyu 6 Ocak'ta Gazze'ye ulaştı. Mayıs ayında pek çok ülkeden aktivistin katıldığı "Gazze’ye Özgürlük Filosu"na katılarak Gazze'ye yardım götürmek üzere, İHH'nın organizasyonuyla Mavi Marmara gemisi de “Rotamız Filistin Yükümüz İnsani Yardım” sloganıyla yola çıktı. 31 Mayıs'ta İsrail donanması, uluslararası sularda Mavi Marmara gemisine saldırı düzenledi ve 9 kişiyi öldürdü, 50’yi aşkın kişi de yaralandı. BM İnsan Hakları Konseyi yayınladığı raporda, İsrail'in Mavi Marmara saldırısını ve Gazze ambargosunu "yasadışı" ilan etti. Saldırının yol açtığı uluslararası tepkiler, İsrail'in Gazze’ye ambargosunu hafifletmesine yol açtı. Eylül ayı geldiğinde ise Netanyahu ile Abbas arasında Washington'da barış müzakereleri yeniden başlatıldı.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
2011 - 2013 Filistin'in uluslararası tanınma arayışları
/

Barış görüşmelerinin etkisini yitirdiği, çözümün buzdolabına kaldırıldığı süreçte Filistin, uluslararası alanda devlet olarak tanınmayı hedefleyen girişimlerini sürdürdü. 2011 Eylülünde Filistin yönetimi tam üye devlet statüsü kazanmak amacıyla BM Genel Sekreteri Ban ki-Mun'a başvurdu; Ekim ayında da ABD ve İsrail'in tepkileri arasında UNESCO Genel Konferansı'nın kararı ile kurumun 194'üncü üyesi oldu. 2012'de BM Filistin’e, BM’de üye olmayan gözlemci devlet statüsünü verme kararı aldı. BM Genel Kurulu’ndaki oylamada beş daimi üyeden Fransa, Rusya ve Çin bu kararı desteklerken İngiltere çekimser kaldı ABD ise hayır oyu kullandı. 29 Temmuz 2013'te ABD'nin arabuluculuğuyla, Kudüs'ün statüsünün ele alınacağı doğrudan barış görüşmelerinin başlayacağı duyuruldu. Filistin, 1967 savaşının ardından İsrail'in ilhak ettiği Doğu Küdüs'ün Filistin devletinin başkenti olarak tanınmasını talep ederken, İsrail ise 1980'de çıkartılan İsrail Temel Yasası'ndaki "Tam ve birleşik Kudüs İsrail'in başkentidir" ifadesinden geri adım atmak istemiyordu. Batı Şeria'daki Kalandiye mülteci kampında İsrail polisi üç Filistinli'yi öldürünce görüşmeler askıya alındı.
2014 - İsrail'in 51 günlük saldırısı
/

İsrail 7 Temmuz 2014'te Gazze’ye yönelik 51 gün sürecek bir saldırı başlattı. İsrail ordusunun saldırısında 530’u çocuk, 302’si kadın 2 bin 100’den fazla Filistinli öldü, 10 binden fazla Filistinli de yaralandı. İsrail tarafında ise 64’ü asker 70 İsrailli öldü, 720 İsrailli de yaralandı. 27 Temmuz iki taraf için geçerli 12 saatlik ateşkes ilan edildi. Fakat İsrail ateşkesin üzerinden 2 saat geçtikten sonra ateşkesi ihlal edip kara saldırısına devam etti.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
2016 - BM Güvenlik Konseyi kararı
/

30 Kasım 2016'da Rusya, İsrail-Filistin sorununu yeniden gündeme taşıdı. Rusya Devlet Başkanı Putin, İsrail-Filistin müzakerelerine yeniden başlanması çağrısı yaptı ve 1967 sınırlarına tabi ve başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasını desteklediklerini açıkladı. 23 Aralıkta ise BM Güvenlik Konseyi, İsrail'in işgali altındaki Filistin topraklarında yasadışı tüm yerleşim faaliyetlerini "hemen ve tamamen" durdurmasını öngören karar tasarısını kabul etti. Güvenlik Konseyi üyesi 15 ülkeden 14'u karar tasarısı için 'evet' oyu verirken, veto hakkı bulunan ancak bu hakkı kullanmayan ABD "çekimser" oy kullandı. İsrail BMGK'nın kararına uymayacağını açıklarken ABD'ye çok sert tepki gösterdi.
2017 - BM Güvenlik Konseyi kararı
/

Bu yıl ise 14 Temmuz'da İsrail polisinin Mescid-i Aksa'da 3 Filistinliyi öldürmesinin gerilimiyle olaylar yeniden tırmandı, yaralanan 2 İsrail polisi öldü. Olayların ardından Mescid-i Aksa'nın da içinde bulunduğu Harem el Şerif bölgesine giriş-çıkışlar iki gün boyunca yasaklandı. Açıldığında ise giriş noktalarına metal detektörleri yerleştirildi. Dedektörleri protesto eden Filistinliler, Doğu Kudüs'ün sokaklarında namaz kılmaya başladı. Gerilim arttı Doğu Kudüs'te hem de Batı Şeria'da protestocu Filistinlilere İsrail polisi müdahale etti ve toplamda dört Filistinli öldürüldü. Ardından bir Filistinli, üç İsrailli sivili bıçaklayarak öldürdü.
Haberin Devamı
Haberin Devamı
Trump'ın Kudüs kararı krizi yeniden alevledi
/

Sonrasında sorun kısmen durulmuştu ki, 6 Aralık'ta ABD Başkanı Trump, İsrail'in başkenti olarak Kudüs'ü tanıdıklarını açıkladı ve ABD Büyükelçiliği'ni Tel Aviv'den Kudüs'e taşıyacaklarını duyurdu.
Doğu Kudüs ilanı
/

ABD'nin Kudüs kararı sonrasında Türkiye'nin dönem başkanlığını yaptığı İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü İslam Zirvesi Konferansı İstanbul'da toplandı. Konferansın sonuç bildirgesinde "Doğu Kudüs, Filistin devletinin başkenti olarak" tanındı.