Bosphorus Enstitüsü Semineri'nde AB mesajı
TÜSİAD'ın girişimiyle Fransa'da kurulan Bosphorus Enstitüsü'nün (Institut du Bosphore)7 Yıllık Semineri'nde mülteci kriziyle canlanan Türkiye'nin AB'ye üyelik süreci ve AB'nin toplumsal, kurumsal ve ekonomik evrimi tartışıldı. Sığınmacı krizine çözüm bulma sürecinde yeniden canlanan Avrupa Birliği (AB) ile Türkiye ilişkilerinde iki tarafın da güvenlik nedeniyle "birbirinden vazgeçemez" duruma geldiğine işaret edilirken, AB tarafı, AB değerlerine en çok ihtiyaç duyulduğu günlerde, "kulakları sağır eden bir sessizliğe bürünmekle" eleştiriliyor.
Avrupa Birliği - Fransa - Türkiye arasındaki ekonomik, siyasal ve kültürel işbirliğini desteklemek amacıyla kurulan Enstitü'nün etkinliğinde, açılış konuşmalarını TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Cansen Başaran- Symes, Fransa Meclisi Türkiye Dostluk Grubu Başkanı Christophe Bouillon, Türkiye'nin Fransa Büyükelçisi H.E. Hakkı Akil ile Institut du Bosphore Bilim Kurulu Eş Başkanları Anne Lauvergeon ve Boyner Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ümit Boyner yaptı. Toplantıya parlamenterler, akademisyenler, iş dünyası ve Bilim Kurulu üyeleri de katıldı.
Seminerde "Değişken Geometrili Avrupa" ile "Kale Avrupası" alternatifleri; Euro ve Schengen krizleri, göçmen dalgası, popülizmin yükselişi gibi meselelerle mücadele eden Avrupa'nın genişleme politikası bağlamında Türkiye ile ilişkileri de ele alındı. CSFRS stratejik araştırmalar kuruluşu direktörü Eric Danon, Paris saldırılarıyla sarsılan Fransa ve Türkiye'de son bir yılda güvenlikle ilgili sorunlar, askeri operasyonlara girişildiğini hatırlatarak, "Savaş kartları yeniden kardı" diye konuştu.
"Kazan kazan yerine kaybet kaybet denklemi oluştu"
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Cansen Başaran, "AB üyelik sürecinin olumlu enerjisi olmadan gümrük birliği, mülteci krizi gibi konularda ilerlemek mümkün değildir" dedi ve ticaret, yatırım, sosyal ilerleme, yüksek yaşam standartları gibi konular açısından AB'nin öncelikli referans olduğunu belirtti. Başaran, AB'ye üyelik sürecinin bir dış politika konusu, mülteci akınını önlemeyi hedefleyen teknik bir mesele olarak algılanmaması gerektiğini söyledi. Başaran, sürecin Rusya, Ortadoğu ve bölge ile ilişkilerin de önemini arttırdığını belirtti ve "AB üyelik perspektifinin güçlü olduğu dönemden bu yana, ne yazık ki kazan-kazan denklemi yerine kaybet-kaybet denklemi oluştu" dedi.
"Demokratik, laik bir hukuk devleti olan Türkiye"
"Savaş, baskı ve yoksulluk ortadan kalmadıkça insanlar siyasal mülteciye ya da ekonomik göçmene dönüşecektir" diye konuşan Başaran, Ankara, Suruç, İstanbul ve Paris'teki saldırılara değindi. Başaran, "AB ile sadece çıkarlarımız değil, başa çıkmaya çalıştığımız sorunlar da ortaktır" dedi ve ekledi: "Demokratik, laik bir hukuk devleti olan, ortak değerlere sahip bir Türkiye gerekli."
"AB, değerlerini duymaya en çok ihtiyaç duyduğumuz günlerde sessiz"
Bilim Kurulu Eş Başkanı Ümit Boyner de, "AB değerlerini en çok duymaya ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde, AB ülkelerinin kulakları sağır eden bir sessizliğe büründüğü" eleştirisini yaptı. Almanya ve ABD'deki seçim süreçlerine değinen Boyner, popülist dozu yüksek söylemlerin arttığını vurguladı ve Merkel'in mültecilere sınırları açmasının maliyetini ödediğini söyledi. "Vizesiz seyahati hak ettiğini düşünen, bunu bekleyen Türkiye" açısından Brüksel'de AB'den bir ortak kararın çıkmamasının, "hayal kırıklığı" olacağını da sözlerine ekledi. Boyner, "Liberal değerler, hukukun üstünlüğü konularında geriye düşüyoruz" derken, AB üyeliği sürecinin sağlıklı devam etmesi için bu konuların önemine değindi.
Boyner, AB'de genişleme, Euro krizi ve mülteci krizinin de bir "kırılma" ve "varoluşsal tehdit" haline geldiğini açıkladı. Ümit Boyner, "Ankara'da tanık olduğumuz canilik, bir kırılma noktası. Bu hunharlıkla yaşamaya alışmak diye bir şey yok. Bu saldırıya nasıl cevap vereceğimiz, ülkemizin geleceği için de belirleyici olacaktır" dedi.
"Birlikte yapacaklarımızı nasıl yapabiliriz, asıl soru bu"
Eric Danon, "Ekonomik sorunlardan konuşmaya alışkınız ama güvenlik sebebiyle AB -Türkiye birbirinden vazgeçemez duruma geldi; birlikte yapacaklarımızı nasıl yapabiliriz, asıl soru bu" dedi.
Fransa Meclisi'nden Christophe Bouillon da, Brüksel'de sürmekte olan görüşmelerde "Tam da şu an Fransa-Türkiye ve AB'yi ilgilendiren önemli kararlar alınıyor" dedi. Bouillon, terör, göçmenler sorunu, ekonomi, enerji yolları, Avrupa'nın geleceği gibi her yolun Enstitü'ye adını veren Boğaziçi'den geçtiğini vurguladı. Bouillon, İki ekonomi arasındaki ilişkileri en üst düzeye çıkarma amacında TÜSİAD ve Fransız şirketlerinin katkılarına vurgu yaptı.
"Eğer dost olmak istiyorsak her şeyi söyleyebilmeliyiz"
Bouillon, "Eğer dost olmak istiyorsak her şeyi söyleyebilmeliyiz. Bu, gözünü açmaya yönelik bir tavırdır. Kimse Fransa ve Türkiye'de her şeyin yolunda gittiğini söyleyemez; Avrupa'nın tıkandığını da inkar edemez" diye açıkladı. Türkiye'nin Fransa Büyükelçisi Hakkı Akil, Fransa-Türkiye ilişkilerinin iniş çıkışlar yaşadığını ve son olarak Cumhurbaşkanı François Hollande'ın gelişiyle üstlere tırmanan ilişkilerin düşmesi durumunda yıpratıcı olacağını söyledi. Akil, siyasi ilişkiler düzelirken iki ülkenin de ekonomik potansiyeline yaklaşacağını umduğunu belirtti.
Akil, Türkiye'nin AB'ye "şantaj yaptığı" yorumlarının doğru olmadığına, amaçlarının "insan hayatlarını kurtarmak ve AB ile ilişkileri canlandırmak" olduğuna dikkat çekti ve "10 milyar dolarlık meblağ mülteciler için harcandı; Türkiye üç milyar avro için şantaj yapacak bir ülke değildir" dedi.
"Türkiye ve AB arasındaki siyasi ve jeopolitik bağımlılık hiç bu kadar güçlü olmamıştı"
Bilim Kurulu Eş Başkanı Anne Lauvergon da, 3 milyon göçmenin Türkiye'de olduğunu hatırlatırken, "Kürt meselesinin bugünkü gibi yeniden açılması, Rusya gerilimi, basın özgürlüğünün bu derece kötüye gitmesini kim bekleyebilirdi?" diye vurguladı. Lauvergon, "Türkiye dışarıdan bakıldığında bu konular soru işaretleri uyandırıyor" dedi.
Lauvergon ayrıca, "Türkiye ve AB arasındaki siyasi ve jeopolitik bağımlılık hiç bu kadar güçlü olmamıştı" diyerek bunun, "paradoksal bir durum" yarattığını da sözlerine ekledi.
"Ne yazık ki burada bir pazarlık söz konusu"
Türkiye - Avrupa Birliği Derneği Başkanı Gül Günver Turan da, "Türkiye'nin doğusunda yaşananlar" ve ülkede "yavaşlayan bir ekonomiye" işaret etti. Turan, "Bugün kabul edilecek bir anlaşma metni Türkiye için zaten kendisine verilmesi gereken bir karşılık ve müzakere sürecini hızlandıracak bir şey gibi görülüyor. Oysa bunun mülteci krizinden bağımsız yürümesi gerekirdi; ne yazık ki burada bir pazarlık söz konusu" dedi.
"Git gide Orta Doğu'laşan bir Türkiye, otoriter ve siyaseten kendini kapatan bir siyasi erk görüyoruz" diye açıklayan Gül Turan ekledi :"Bu gelişmelere rağmen AB, ticaret oyununu sürdürmek için elinden geleni yapıyor. Açılan fasıllar da ekonomik. Yargı reformu, temel haklar, adalet ve özgürlüklere ilişkin fasıllar neden müzakerelerin ortak noktasını oluşturmadı? İki tarafın üyelikle ilgili gerçek tavrı nedir?"