hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Cemil Çiçek 27 Nisan gecesini anlattı...

    Cemil Çiçek 27 Nisan gecesini anlattı...
    expand

    27 Nisan muhtırasının yıldönümünü dönemin Hükümet Sözcüsü, şimdiki Meclis Başkanı Cemil Çiçek CNN TÜRK'e değerlendirdi. CNN TÜRK Ankara Temsilcisi Hande Fırat'ın sorularını cevaplayan Çiçek, o gece yaşananları anlattı...

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    HF: TBMM'den iyi günler diliyoruz. Özel yayınla karşınızdayız, TBMM'deyiz çünkü konuğumuz Meclis Başkanı Sayın Cemil Çiçek. Hoşgeldiniz.

     

    CÇ: Hoşbulduk sağolun.

     

    HF: Bugün aslında dikkat çeken bir gün 27 Nisan.. Pek çok konu var, tutuklu vekillerin durumu, anayasa çalışmaları ama biz diyoruz ki 27 Nisan ile başlayalım. Çünkü o dönem siz hükümet sözcüsüydünüz. 28 Nisan sabahı da kameraların karşısına geçip çok önemli bir açıklama yaptınız. Şimdi yeniden 28 Şubat soruşturması bir yanda devam ederken, iki ay önce 27 Nisan'a ilişkin bir soruşturma açılmışken, biraz 27 Nisan konuşsak. Bir süre sonra, dönemin Genel Kurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, 32. Gün programında Mehmet Ali Birand'a "Bu bir muhtıra değlidi" dedi ve Başbakan Erdoğan'ın da benzer bir açıklaması vardı. Önce oradan başlasak, 27 Nisan o bildiri neydi? Muhtıra mıydı? E-muhtıra mıydı? Yoksa değil miydi, sadece Genel Kurmay Başkanı'nın görüşleri miydi?

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

     

     

    CÇ: şimdi tabii muhtıra vesaire gibi kavramlar bunlar siyaseten kullanılacak kavramlar, siyasi kavram. bizde günlük dilde bu tip kavramlar üzerinden yorumlar yapıyoruz. bir de işin hukuk yönü var. hukuki kavramlarla konuşulması gereken yönler olabilir. adına ne dersek diyelim hoş bir gece değildi. hoş bir ifade değil, hoş bir açıklama değil.. en azından öyle diyelim. iş kötü yanlışsa adına ne derseniz deyin, bunun bir anlamı yok. Türkiye için 57 yıllık çok partili hayata geçtiğimiz günden sonra kuralı belli zamanlaması belli, usulü yolu yöntemi belli bir konuda, Türkiye'nin 57 yıl sonra maraza çıkarılmış olması, demokratik süreci sıkıntıya sokacak, Türkiye'nin imajı itibarı açısından halk iradesi açısından sıkıntı çıkaracak, bu tür yollara tevessül edilmesi doğru bir şey değildi.. Onun için mesele biraz, o açıdan bakmak gerekecektir. Çünkü adına ne derseniz değil, orada yapılan yanlış bir iş yoktur. Nedir o, Cumhurbaşkanının seçimi..

     

    HF:  Araya girsem, herkes o geceyi biraz anlatıyor, biraz merak da ediyor 27 Nisan gecesini... Kürşat Tüzmen, dönemin bakanı yanılmıyorsam ertesi günkü basın toplantısında, Başbakan'ın "asıl iş Kürşatcığım, Köşk'e türbanlı eş istemiyorlar" dediği, , sizin de bulunduğunuz bir toplantıda, bir gazeteye anlatmış.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Sizden başlasak, o gece 27 Nisan'da nasıl öğrendiniz, nasıldı Ankara??

     

    CÇ:  Şimdi şöyle ifade edeyim, kim ne dedi ne demedi ona cevap verme noktasında en azından bugün itibariyle çok fazla olamam, bu sıfatı taşıdığım sürece, yeni polemiklere tartışmalara girmek istemem. Ancak dediğim gibi o gecenin bir kabus olduğunu, hoş bir gece olmadığını, karanlık bir gece olduğunu çok net ifade ederim. Onun altını bir çizelim.. ikincisi tabii bizler halen görevdeyiz, bir kısım insanlarla hala beraber çalışıyoruz, işin bu safhasında bu manada biraz detaya girmenin doğurabileceği sakıncalar olduğunu belirtmek isterim. İnşallah bunun tüm ayrıntılarının yazılacağı, konuşulacağı günler de gelecektir. Buna hukuki veya başka türlü bir engel yok ama taşıdığımız sorumluluk buna engel, onu da belirtmek istiyorum. Bir de yapılan açıklamaları, yanyana getirmeden, tek bir açıklama üzerinden değerlendirmek de eksik olur. çünkü herkes kim neredeydi, ne dedi filan, ben o konularda biraz şüpheci bir tavrım var. Doğrusunu isterseniz 27 Nisan gecesi zaten sona doğru, o gece sonlanıyor, 28 Nisan'a giriyoruz, 28 Nisan, 29 Nisan, 30 Nİsan, 1 Mayıs, 2 Mayıs, , belli kesimler iyi bir sınav vermedi..

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

     

    HF: Kim bu kesimler?

     

    CÇ:Şimdi belki hak ve özgürlüklere daha çok vurgu yapanların bir kısmı.. Yani hükümet olarak açıklama yapılıncaya kadar, bu işin yanlış olduğunu söyleyen kaç kişi var? bunları bir tarafma ile çıkarabilirsiniz, isterseniz. Bu konuda yazılacak bir kitap, yapılacak bir araştırma ilgi de çeker. Yani ben demek istiyorum ki, bugün herkes konuşuyor, herkes bir şeyler söylüyor, elbette söyleyecek, ifade ve kanaat özgürlüğü var, o gün söyleyememiş olsa bile, bu bugün söyleyebilir düşüncelerini kanaatlerini. Ama kim kimdir, ne nedir, kim o gece nerede duruyor, sonra duranları kim nasıl suçladı nasıl ediyor, bunların biraz ortaya çıkması lazım. Ortalık aydınlanınca, kahramanlar çok oluyor. Ortalılk aydınlandıkça ben demiştim diyenler çok oluyor. Hakikaten kim ne dedi, ne demedi, 28 Nisan sabahından itibaren basını bir tarayın, özellikle ilk 2-3 gündür herkesin demokratik tavrı koyabilmesi açısından. Ya da demokrasi ile ilgili kendi arasındaki mesafe, ne kadar nerede duruyordu. İlk 2-3 gün çok önemli. Çok üzücü, en az o gece kadar, o bildiri kadar, adına ne diyorsanız, üzücü açıklamalar olmuştur.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

     

    HF: Orada bir araya girsem, şimdi acaba kastınız, siyasi partiler başta CHP mi? Bunu niye soruyorum, o dönemin grup başkanvekili Nihat Ergün, "Cumhurbaşkanlığı seçimine engel olmak, bu kadar senkronizasyon, işbirliği nasıl olabilir arkadaşlar, eğer bir işbirliği varsa, bu bildiri yayınlayanlarla CHP'nin eylemleri arasında tam bir amaç birliği vardır" dedi. Benzer açıklamalar geldi AK Parti'den.. Sizde böyle bir senkronizasyon, organizasyon bir yapı görüyor musunuz?

     

    CÇ:  Şimdi şöyle ifade edeyim, evvela sürece bir müdahaledir. Bunda bir tereddüt yok.

    Çünkü orada Meclis'in yaptığı yanlış bir iş yoktu. Çünkü kuralı belli, ben bunları çok açıkladım. Kuralı belli, adayda aranacak nitelikler belli, zamanlaması belli, anayasada en ayrıntılı maddelerden bir tanesi Cumhurbaşkanı seçimi ile ilgili maddedir. Bu maddenin bu kadar ayrıntılı olmasında bir arka planı var. Çünkü 1980 öncesi Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılamadı. Arka arkaya sayısız, nafile turlar, gazete manşetlerine bakarsanız, her gün Meclis işi gücü bırakıyor, belli bir çoğunluğu elde edebilmek için, seçimi yapıyor, sonuç yok, seçimi yapıyor sonuç yok, en yüce makam vekaleten sürdürülüyor. Hatta 12 Eylül müdahalesinin önemli gerekçelerinden birisi olarak da bu seçimlerin yapılmamış olması açıklandı. Bu nedenle 82 anayasası yapılırken, bunca yanlışlığı bir tarafa, onu zaten düzeltmeye inşallah uğraşıyoruz hep beraber, en ayrıntılı düzenleme Cumhurbaşkanlığı'nın seçimi ile ilgilidir. Tam da usulüne uygun bir seçim süreci başladı. Bir önceki Cumhurbaşkanı'nın görev süresinin bitiminden bir ay evvel bu süreç başlar, ilk 10 günü adaylıktır, adayda aranacak nitelikler orada ayrıntılı yazılıdır. O dönem bu süreç açısından bir yanlışlık yapılmadı. Yani bir 1 ay evvel başlaması gereken bir süreci biz 25 gün kala yapmadık. Ya da 45 gün evvelden başlamadı. Gösterilen aday, anayasadaki nitelikleri taşımıyor değildi. Bu noktada herhangi bir sıkıntı da yoktur..

     

    HF: Tüm mesele başörtüsü ve türban mıydı?

     

    CÇ: Ne olursa olsun, geriye dönük açıklamalara baktığınızda, başörtüsü falan işin belki bir bahanesidir. Sözde değil, özde laik olmak vesaire, yani bu ülkede şunlardan vazgeçmek lazım yani bir yerde bir terazi var, vatanseverliğimizi, devlete sadakatimizi, millete bağlılığımızı, Cumhuriyeti benimsediğimizi, demokrasiyi özümsediğimizi, bir yerden onaylatmak gibi bir yöntem demokrasilerde olamaz. Yani kim kimin demokratlığını, demokratlığı, özgürlüğü ölçecekseniz, 28 Nisan sabahı kim nerede ona bir bakın. Yoksa onun dışında ben gelmişim, anayasaya göre seçilmişim, anayasaya göre yemin etmişim, oradaki özellikleri taşıyorum, ve buna karşılık anayasada olmayan bir kısım nedenlerle işte biz istemedik, istemiyoruz.. artık o devrin kapanması gerekiyor..

     

    HF: O yanıtını vermesezdiniz 28 Nisan'da.. Ne olurdu??

     

    CÇ: Bugünkü olanların hiçbirisi olmazdı. Türkiye yanlış bir yola girmişti zaten, o açıklama bunu açıkça teyid ediyor, ona tekabül eden günlere de bir bakın, bugün yanlış yolda ilerlemeye devam ederdik. Yani bir üçüncü dünya ülkesi olma yolunda hızla ilerlemiş olurduk.

     

    HF: Örneğin 28 Şubat sürecine benzer bir süreç olur muydu?

     

    CÇ:  E tabii ki.. Yani bu milletin iradesini biz temsil etmiyorsak, Temmuz sıcağında seçim yapmanın anlamı ne? Bakın bir önceki seçimi Temmuz'da yaptık o sıkıtnılar sebebiyle.. Temmuz sıcağında, tarlada insanlar çalışırken, geldi işini gücünü bıraktı oy kullandı. Dağ bayır dolaşacaksın, anayasaya göre seçim yapacaksın, yetki kullanacaksın, ama buna rağmen anayasada olmayan başka onaylama merciileri çıkmış olacak. Bu hem bu kadar bozuk bir anayasaya aykırıdır, hem de demokrasinin özüne aykırıdır. Dolayısıyla o dönem yapılan hukuken ve anayasa açısından yapılan hiçbir yanlışlık yoktur. Belki başka işlerde yanlışlık eksiklik olabilirdi ama Cumhurbaşkanlığı süreci açısından yapılan en ufak bir hukuki hata, mevzuat açısından eksiklik yok. Ama buna rağmen o kabus gece ortaya çıktı..

     

    HF: Biraz bahseder misiniz ne yaşadınız, yanınızda birilerini hissettiniz mi hissetmediniz mi?? O gece nasıl bir geceydi?

     

    CÇ:  Ben o gün yoldan geldim gece 23:15 gibi.. Yoldan gelmiştim. Bir meslektaşınız aradı. Dedi ki böyle böyle bir durum var. Ne diyorsunuz buna. Dedim ben yoldan geldim, şimdi içeri girdim, yeterli bilgi sahibi değilim, ama televizyondan geçiyor, son dakikada alt yazıdan gördük, bu alt yazı işleriniz iyi oluyor, ben onun üzerine, bugün yetkili makamda olan bir arkadaşı aradık. Ben daha evvel de benzer bir sıkıntıyı eski hükümetler döneminde yaşadığım için, eski Genel Kurmay başkanının istifa etmesi sebebiyle, onu yaşadığımız için bu sıkıntıyı, onun bir değerlendirilmesi gerektiğini düşündüm, bu tür işlerde, dış destek bağlantı var mıdır yok mudur, işin önünde arkasında ne var. Gece yarısı böyle bir bildiri, yani anında kafamda 40-50 tane soru belirdi. Bunu konuşmak lazımdı, neticede biz bir hükümetiz, sorumluluğunu taşıyoruz, bir inisiyatif başlaması gerekiyor, doğrusu bunu bir birlikte değerlendirmesi söz konusu oldu. Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakanımız bir kaç arkadaşla beraber, telefonla veya birlikte ...

     

    HF: Biraraya mı geldiniz?

     

    CÇ:  Bazı arkadaşlarla beraberdik zaten. Sayın Başbakan ile telefonla, Sayın Cumhurbaşkanımızla beraber, sabaha kadar bu değerlendirmeler yapıldı. Nedir, neye ihtiyaç var, neden bu yola gidildi. Önünde ne var, arkasında ne var, bunun bir sonraki hamlesi nedir. Bu sadece bir bildiriden ibaret değil, dolayısıyla...

     

    HF: Orada da söylendi mi yani bu açıklama yapılmalı, yapılmazsa, 3. dünya ülkesi oluruz...

     

    C.Ç: . Şimdi yapılmama noktasında, bizim başlangıçta görüştüğümüz arkadaşlar dahil, açıklamama yapılmaması yönünde bir şey olmadı. Mutlaka bir açıklama yapılması lazım. Çünkü buaçıklama yapılmadığı takdirde, ben önceden de biliyorum, bir hükümetin var olup olmadığı, yaşayıp yaşamadığı nereden belli olacak?

     

    HF: 5-6 kişi saydınız. Destek telefonu vesaire geldi mi?

     

    CÇ:  Bu tür işler, bir anda başlar. Çünkü çok önceden planlanmış bir konu olur da, siz de filanca filancalar olsun bir araya gelin bir değerlendirin olur, ama bir anda karşılaştığınız bir durum.. Tabii bir kısım alametler oluyor bu türlü dönemlerde, onu nerden biliyoruz, yine geçmiş dönemlerden biliyoruz. Türkiye'de ne zaman bir Cumhurbaşkanlığı seçimi olsa, Türkiye'de bir karın ağrısı başlıyor. Müzmin bir karın ağrısı... Bu defaki Cumhurbaşkanlığı için karın ağrıları 1. 5 sene evvelden başladı. Geriye dönüp bir bakın. Evvela isimler, Cumhurbaşkanlığı üzerinden acaba partide bir ayrışma çıkarılır mı, hep bu zemin yoklamaları yapıldı. Bu tuzağa kimse düşmedi.

     

    HF: Benzer bir süreci şimdi görüyor musunuz?

     

    CÇ:  Hayır. Şimdiki yöntem farklı bundan sonra halk karar verecek.

    Onun için o türlü şeylerle, dar bir kadro üzerinde baskı uygulayarak, veya orada ayrışma ortaya çıkarılarak, bu süreci manipule etme imkanı ortadan kalkmış oldu, halkın seçmesiyle birlikte. Ama Meclislerde seçildiğinde, 1961'de tamam ama ondan sonraki seçimleri uçakların uçtuğu, locaların belli insanlar tarafından doldurulduğu, orada burada toplantıların yapıldığı, muhtıraların verildiği, mektupların yazıldığı süreçleri yaşadık. Bugüne kadar Cumhurbaşkanlığı seçimleri çok sessiz sedasız olmadı. Her defasında bir yıl, 6 ay evvelden, bu süreçte bana göre 1. 5 yıl evvelden bir karın ağrısı Türkiye'de çıkarıldı, çıkarılıyor. Onun için sağduyu ile olup bitenleri mukayese ederek değerlendirirseniz, böyle bir şey alametleri var gibi, en azından ben öyle hissediyorum. O yüzden bir cevap verilmesi gerektiği ortadadır. Çünkü ondan sonra hükümet etme imkanınız kalmaz. Onun için defalarca demeye getirdim ki, anayasa platformuyla ilgili, bu anayasa, , bu anayasadaki vesayet rejimi, Türkiye'de siyasi istikrarı sağlamaya yetmiyor. Seçimler sayısal istikrarı sağlamaya yetiyor, ama siyasi istikrarı sağlamıyor. Nitekim bu müdahalelerin olduğunda ve daha sonra, kapatma davası sonrasında yaşadığımız sıkıntılar var, e Meclis'te sizin çoğunluğunuz var, ama anayasada size verilen yetkileri, imkanları kullanamıyorsunuz. O zaman bu seçim, orada koyduğunu hükümler niye, ne için var? yani bu ülkede anayasaya uygun da davransanız, eğer onay alamıyorsunuz belli yerlerden, o takdirde icra-i hükümet edemezsiniz, böyle bir demokrasi olabilir mi? O kargaşanın yaşandığı bir çok ülkelerdeki demokrasiye benzer. Halbuki biz demokratik dünyada yerimizi almışız, tercihimizi ona göre yapmışız, bir kısım sözleşmelerin altına imzamızı koymuşuz, demokratik kurumların kurucu üyesi olmuşuz, ama buna rağmen, uygulamada anayasaya uysanız da sıkıntı uymasanız da sıkıntı, onun için 27 Nisan'ın çok yönlü olarak değerlendirilmesi gerekiyor. O gün en azından benim bulunduğum yerlerde, o süreçte bazı arkadaşlar nasıl düşündü, nasıl yaptı, ben hepsini bilemem ama 5-6 kişilik grup olarak bir cevap verilmesi gerektiğidir...

     

    HF:  ilk fikir kimden çıktı?

     

    CÇ: Birlikte çıkar bu türlü fikirler. Laf lafı açar derler ya, siz belli ki biraraya gelmişsiniz, bu işin önünde, arkasında ne var, bir adım sonrasında nedir, yani bir sade vatandaş gibi değilsiniz, çünkü hükümet olmak gibi bir sorumluluk var, bu işin adresin de neresi olduğu, hangi kesim olduğu belli.. Çözecek olan, çözmeyecek olan, ya da eski usüllere itibar ederek, ne haliniz varsa, görün deyip, çekip gidecek olan var.. Onun için bir cevap verilmesi gerektiği noktasında bir tereddüt yok o arkadaşların arasında.. Bu işleri kişiselleştirmek de doğru değil. Ben bazen soruyorlar, dinliyorum, kim ne dedi vesaire biz kayda almadık ama bir şey varsa, olumlu ya da olumsuz, sorumluluk da başarı da, övünülecek yanı da yerilecek yanı da müşterek olur bu işlerin, öyle yapmak daha doğrudur. Bir cevap verilsin, bu cevabın içeriği ne olsun, o konuşulmuştur, daha sonra da bunlar ortaya konup, daha geniş çaplı bir istişareden sonra, geniş çaplı derken yüzlerce kişiyle değil, belki 10-15 kişiyle daha, sonuçta bunun nasıl verilmesi lazım, o bildiri siteye konulmuş, hükümetin sitesine mi konulsun, yok yazılı bir açıklama yapılsın, çağırırsınız AA'yı ve TRT'yi, öyle mi olsun, yok Sayın Başbakan tarafından mı yapılsın bu açıklama, hükümet sözcüsü tarafından mı yapılsın, , işin bu kısmıdır. Tabii bu açıklama yapılacak saate kadar da daha bilinmeyen pek çok şey var.

     

    HF: Uykusuz mu kalındı?

     

    CÇ: E tabii uykusuzuz. Benim o günkü kıyafetim de basın toplantısına uygun bir kıyafet değildi.

    Neticede gece ne geldiysek, öğleye kadar da o kıyafetle.. Diğer arkadaşlarımızın durumu da öyledir. Maalesef tatsız bir gecedir. Ama demokrasiyi kazanmak, kurumsallaştırmak da kolay olmuyor. Her ülke demokrasi adına bir kısım sıkıntıları, tecrübeleri yaşadı. Temenni ederim ki bu son tecrübedir. Onun için altını bir kez daha çiziyorum, 28-29-30 Nisan, 1-2 Mayıs, o süreci bir tarayın, bu tür olumlu işlerde, sorumluluk, işin takdir yanı varsa müşterektir, kişiselleştirmek doğru olmaz dedim, ama bir olumsuzluk sözkonusu olduğunda o da tek kişinin inisiyatifiyle olmuyor. O noktaya gelinceye kadar, ray döşeyenlere de bir bakmak lazım.

     

    HF: Yani tek başıma ben bildiriyi kaleme aldım diyen Yaşar Büyükanıt'ın bundan tek başına sorumluluğu yoktur.

     

    CÇ: Oraya gelinceye kadar yazılanlara bir bakın.. Meclis'te çoğunluğu bulunan ve anayasaya göre seçim yapma imkanı olan bir Partiye, bu seçimi yaptırmamak için gerekçe icat edenlere bakmak lazım. Geriye dönün, darbelerde bu var, müdahalelerin hepsinde bu var. Yani belli unsurların, kesimlerin günahı hiç az değildir.

    Bunlar önemli bir kısmının toplumla irtibatı falan olmuyor. Normal siyasetten ümidini kesmiş olup, belli noktaları, sinir uçlarını kaşıyan bir alay insanımız var.

     

    HF: Kim? Daha açık ifade etseniz, eski siyasetçilerden mi bahsediyorsunuz?

     

    CÇ:  O zaman, hangi dönemi kastediyorsanız, halen aktif siyasette olanlar var, siyasetin dışında bir şekilde kalmış tekrar siyaset yapmak isteyenler var, meslek kuruluşları var, meslek kuruluşları içinde bazı unsurlar var.

    Sizin mesleğinizin mensuplarından var, yani her kesimden var. Yani kimse bu noktada, herkes kendi çevresine bir baksın..

     

     

    HF: E-bildiri, 27 Nisan soruşturma konusu, , , Şubat ayında başladı. Dava konusu olabilir mi? Hukuki açıdan baktığınızda.

     

    CÇ: Onu ben bilemem

     

    HF: Tartışması devam ediyor çünkü. Olabilir ya da olmayabilir diye.. 367 diye bakıldığında yargı konusu olabilir mi?

     

    CÇ:  Bugüne kadar konu hep siyaseten karşımıza çıktı, değerlendirirken hep siyasi olarak yaptık. Hukuken değerlendirme olacaksa, bu şikayete bağlı bir suç değil. Zaten Türkiye'nin hukuk sistemi içerisinde bir kaç suç dışında, geri kalanlar, eğer bir ülkede bir suç işlendiyse, işleniyor ise, buna da soruşturma makamları bir şekilde muttali olduysa, basından olur, şikayet üzerine olur, birisi mektup yazar, başka bir tartışmadan dinler, ne olursa, suç teşkil eden bir şey varsa, soruşturma makamları ki yargıdır bu, savcıların otomatikman harekete geçmesi gerekiyor. Bazen efendim şuna niye böyle demediniz, bunu yapmadınız, müracat etmediniz vesaire falan, , bunlar siyasi söylemlerdir çok hukuken itibar edilecek laflar olarak görmem..

    Yani bu şahsa bağlı bir şey değil ki, eğer bildirinin ya da muhtıranın muhatabı ben isem, biz isek, ali veli, o isimler olduğu için değil, o sıfatı taşıdıkları içindir. Dolayısıyla o sıfatın hukukunu korumak üzere de, o kurumların, o sıfatların hukukunu korumak üzerine de bunlar doğrudan soruşturmaya tabii konulardır.

     

    HF: Ben şunu anlıyorum bu bakış açınızdan, dava açılırsa, müdahil olabileceğinizi anlıyorum.

     

    CÇ:  Müdahillik kısmı daha sonraki kısmı, dava açılır mı açılmaz mı diye soruyorsunuz, bunu ben değil, ilgili makamlar bilir. Dava açılması gerekiyorsa, açarlar, yok biz bunda hukuki bir şey görmüyoruz diyorsa, onların da hukuku demokrasiyi nasıl anladığı açısından da bakmak gerekir..

     

    HF: Müdahil olur musunuz açılırsa?

     

    CÇ: E, o güne gelelim.

     

     

    HF: çok açık sorayım 27 nisan için kasettiğiniz anap dyp chp gibi siyasi partiler miydi? 28 şubat için demirel'e yönelik ağır eleştiriler.,, onun da soruşturma içinde olması gerektiğini söyleyenler var onu mu kastediyorsunuz

     

    Çiçek:

     bu tür yoruma dayalı adres göstermeleri doğru bulmam. Dediğim gibi hukuki yönü varsa savcılar doğrudan harekete geçer geçmesi gerekir. Onların hukuki sorumluluğudur. Çünkü şahsi mesele değil. Birisi bana hakaret etmiş olsa şikayete bağlıdır. Şahsihukukumla ilgilidir. Şahsi hukukla ilgili dava açıp açmamakta serbestiz. Ama taşıdığımız sıfatlar sebebiyle tbmm başkanına birisi hakaret etse durum farklıdır. Taşıdığımız sıfat sebebiyle kurumlara yönelik şey olursa savcılığın dorğudan harekete geçeceği soruşturma başlatacağı konulardır. Silület tarif eder gibi tarifi doğru bulmam onun için birçok soruşturma yapılıyor. Müdahalede bulunmak doğru deği. Şu var; bu türlü komplikasyonlardan, tertiplerden medet uman ya da siyasetini bunun üzerine inşaa etmeye çalışmış birçok kesim var. Sade vatandaşı kastetmiyoruz. Vatandaşın ortaya koyduğu idareyi beğenmediğinde, ortaya çıkardığı hükümeti meclis tablosunu beğenmediğinde demokratik yollarla mücadele etmek yerine, ki bunun yeri sandıktır, halk birilerini seçmiştir, bir partiyi getirmiştir, oplitikalarını uygular beğenmiyorsanız halka şikayet ederseniz, muhalefet yaparsınız.. 12.27.09ama türkiye'de vatandaş iradesini beğenmeyen kimi çevrelerin o iktidarı iktidardan etmek adına, başarısız kılmak adına bugüne kadar birçok tartibin içinde olmuşlardır. Olmuşlardıır şimdi çok daha net çıkıyor. Görevleriyle bağdaşmayan işlerin içine girdikleri ortadadır. Sivil unsurlar da vardır. Resmi sıfatı taşıyanlar da geçmişte de  olmuştur. Bu devrin kapanması lazım. Bunlar kimlerdir meclis başkanının alfabetik sıralamasına gerek yok. Bunlar zaten aramızda. Herkes biliyor. O nedenle 2002'den sonra, ki ben bunları çok söyledim, geriye dönük 8 buçuk yıl kolay yıllar olmadı, bazen içiniz kan ağlamıştır ülkenin huzuru bozulmasın sınıktı olmasın, türkiyenin imajı zarar görmesin tarzında birçok şeyi içinize çekmişsinizdir.  haklı olduğunuz   zaman bile haklılığınızı söyleşyememişsinizdir. Herkes diyor, niye o zaman böyle olmadı.. Onlar sorumluluk taşımayan birkısmı iyi niyetli , bir kısmı bu işlerle alakası tartışmalı kişilerdir. Sorumluluk taşıdığınız süre içerisinde sade vatandaş kadar tepki koyamayabilirsiniz.. Koyduğunuz tepkiler vardır. Dışarıya bildirmemişsinizdir. Onun için çok zor bir süreçten geçmiştir türkiye, demokrasinin cumhuriyetinin kıymetini iyi bilmesi gerekir türkiyenin.. Bazı çümleleri söylüyorum arkasında yaşadığımız  acılar sıkıntılar tecbüreler var onları söylemeye çalışıyoruz. Geçen yüzyıl milletimiz acısından acıların yüzyılıdır. Çok acılar çekti bu millet. Balkan savaşlarının yüzüncü yılı...

    Başka kazanımları,, iki önemli kazanımı var. Cumhuriyet demokrasidir. Emin olun ağır aksak yönleriyle bile olsa türkiyenin demokrasi ile yönetiliyor olması bile, müdahalelere maruz kalmış olması bile, demokrasi tercihinden vazgeçmemiş olması türkiyenin en önemli kazanımıdır. Onun için geriye dönük suçlamalardan ziyade ders çıkararak geleceğe bakmak lazım.. Suçlamayı yapan yapsın ona birşey demem

     

    HF:  DÜNKÜ YAPTIĞINIZ TOPLANTI DOĞRULTUSUNDA TUTUKLU VEKİLER İLE İLGİLİ DÜZENLEME CMK 100. MADDE 4. FIKRA MI DEĞİŞİYOR UZLAŞMA VAR MI?TÜRKİYE TUTUKLU VEKİLLERİ  NE ZAMAN MECLİS'TE GÖRECEK?

     

    Bugünkü yazılan yazılar dün yapılan açıklamalar dahil hiçbirisi benim teyit etttiğim, doğruladığım doğrudan açıklama yaptığım konular değil.. Bunu ifade edeyim ki kamuoyu yanlış bilgi ile yanlış kanaate varmasın.

     

    Yaptığım tek açıklama var onu da yazılı yaptım çünkü ben bu konuların hassasiyetini biliyorum.

    Çünkü bir işlemin sonlanması bir konuda bir neticenin alınması için birden çok faktör varsa faktörler ve aktörler konusunda uzlaşma belli bir noktaya gelmedikten sonra bunu öyle acur bir davranış ile kamuoyu ile paylaşmak bence tr'nin geçmişten beri yapt basit ziyasetin uzantısıdır biraz bu konularda sorumlu davranmamız gerekir eski görevl sebebi ile cezaevi psikol ne olld bilirim çocuklarının ailelerinin beklentilerinin ne anlama geld bilirim onun için dikkat ederseniz ben sonuç almadan açıklama yapmam dün yapt açıklama şudur;ki kamuoyu oradan buradan derleme bilgiler ile sonuca varmasın diye yazılı yaptım açıklamayı

    Ben üç siyasi parti grubumuzun grup başkanvekilleri  ile yaptım toplantıyı. Ortada bir sorun var benden kaynaklanmadı, meclisten kaynaklanmadı ama karşımıza sorun geldi. Bu kendi kendimize çıkardığımız bir sorun..

    Kendi kendimize bilerek çıkardığımız bir sorun..

    Çözüm için ise tek bir teşebbüsün ya da tek bir  kişinin adım atması sonucu elde etmeye yetmez.. Onun için dedim ki bir işlemin tamamlanmasında  birden çok faktör var, birden çok katkı vermesi gereken aktörler var..

     tutuklu vekiller üç siyasi partinin ..ÜÇünün biraraya gelip ne düşünüyor neyi nasıl algılıyor bir bu..

    Çözümden evvel söylediğim birşey var bu iş siyasi istismarlara konu yapılmamalıdır. Türkiye olarak ve siyasetçiler olarak yaptığımız en başarılı iş her konudan bir istismar şeyi çıkarabilmektir. Doğrusu bundan rahatsızım ben.

     

    +++NASIL İSTİSMAR EDİLEBİLİR?

     

    Her işi kendi bağlamından çıkarıp onun üzerinden politika yapmak onun üzerinden suçlama yapmak.. Yani bizim siyasetimis suçlama üzerine dayalı.. Osmanlı dönemi dahil türkiye'de siyasetin ana ögesi suçlamaktır. Dolayısıyla böylesine önemli faktörü çok aktörü  çok olan bir konuda suçlama yapılmadan istismar yapılmadan bu işin götürülebilmesi için biraz kapalı devre götürülmesi gerekiyordu.. 12. 33. 51 ama hiçbir açıklama yapılmaması da yorumlara sebebiyet veriyor

    Onun için dedim ki siyasi istismara konu olmadan üç siyasi parti belli bir yaklaşım içerisinde oldukları anlaşılıyor.. Onu tespit ettik .. Dolayısıyla bu yaklaşımı tespit edip bunun hukuki bir zemine oturtulması gerekir yani siyaseten herşeyi konuşabilirsiniz ama hukuken çözülecekse muhtemel gelişmeleri bundan sonra olabilecekler emsal teşkil edip etmeyeceği herkes şimdi bu kareyi düşünür yarın olumsuz bir kısım durumlar olduğunda

     

    +AÇIKÇA SÖYLENDİ KARAYILAN VEKİL OLURSA?

     

    Bunu telaffuz etmeye gerek yok

    Bur hukuki düzenleme yapılacaksa evela yakml tespit etmek ve sağlıklı hukuki zemine torutmak gerekir alelacele açıklama yapmaktan inhsanl boş yere ümide kaptırmaktan önemli benim yapmak isted bu sorumluiluk taşıyorum

     

    İkincisi üç partinin genel bir yaklaşımı olduğu anlaşılıyor

    100. Madde öteki beriki benim yaptığım açıklamalar değil benim verdiğim bilgiler değil ne resmi ne fayrıresmi şu konuda bana atfen veya benden kaynaklı birtek kelime ıspat eden olursa gereğini yaparım

     

    Rahatsızım bu işlerden hemencecik yarım yamalak ordan burdan konuşmalarla insanları şu veya bu istikamete sevk etmek..

    Şimdi bu konuşmalarımdan eyvah bu iş yarıda kalıyor bitiyor veya bitmiyor tarzında bişeye de gidilmesin çünkü ne bu probl ben çıkardım ne de şuan sorulan sorularlas iligili tabloyu ben ortaya çıkardım ben sorumluluktan kaçmıyorum ama bir işi biraraya getireceksek konunun tüm tarafl ile mutabakata varıp hukuki zeminini de sağlam tutmak lazım biraz sorumlu davranmak lazım olup bitenleri de biraz sorunlu görüyorum

     

    Bunu da çok doğru bulmuyorum

     

    TARAFLARARASI UZLAŞMA VAR MI?

     

    Üç parti biraraya geldi.. Çok farklı farklı taleplerde bir yaklaşım beraberliği  olduğu ortaya çıkıyor bunun değerlendirilmesi gerekiyor. İşin bu safası budur.. Bunun ötesinde anlam yüklemek doğru değil keşke bu sorular bana hiç sorulmamış olsa.. Çünkü  insanları bir anda iyimser bir anda kötümser noktaya şey yapıyoruz toplumu da  yoruyoruz.

    Bunlar bize ders olmalı bir daha bu tür problem çıkaracak konuları siyasetin gündemine getirmemeliyiz.. Bu problemi kendimiz çıkardık iki maalesef bu problemin siyasetin önüne gelmesi neden dolayıdır yargılama sürecinin uzamasındandır niye uzadı uzamadı tartışmaya da girmem.. Bunu da doğru bulmam ama bu davalar bir şekilde sonuçlansa doğru yanlış bir karar verilmiş olur.. Hukuki bir konu bu.. Yargılama süreci devam ediyor bunda da kamuoyunun bilmediği bişey var birtek mahkeme bu yargılamayı yapmıyor.. 8 vekille ilgili 4 ayrı mahkemede yargılama var ikisi ist ikisi d. Bakır..

    Bu 8 vekil ile ilgili davalar da hepsi aynı safhada değil.. Birinde daha yeni başladı kovuşturma süreci.. Bazılarında daha önce başladı..

     

    Bu kadar karmaşık bir konuda nasıl oluyor da hemencecik şu oluyor bu oluyor.. Ben üzülüyorum.. Biz çözüm bulmaya çalışıyorum

     

    +++SİYASİ PARTİLERE KIZIYORSUNUZ?

     

    Hayır yani siyasi partilere kızmak çözüm olsa kızalım bitirelim diyeceğiz ama bu yolun yol olmadığını yöntem olmadığını söylüyorum.. Bir işlemin tamamlanması için birden çok faktörün olduğu bir noktada, bir resim düşün 10-12 parça var tamamını yan yana getirip koymadığınızda o tablo çıkmaz ben şimdi parçaları yanyana  getirmeye çalışıyorum..

     

    +++BİRAZ SESSİZ OLUN GİBİ BİR ÇAĞRI GÖRÜYORUM BEN

     

    Gerçekçi olun demek istiyorum en evvel bir.. İki başkasının önümüze getirdiği bir işi konuşuyoruz.. Yargının bu süreç içinde hepsini aynı anda olmasa bile bazılarını bitirme imkanı var mıydı yok muydu, bitebilmiş olsaydı bugün bu sorunlara muhatap olmayacaktık. Onun için realist olmakta fayda var

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow