hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Avrupa rüyası bitti, uyanın!

    Avrupa rüyası bitti, uyanın
    expand

    Rusya lideri Dimitri Medvedev'e en yakın isimlerden Sergey Markov Amerika ile yakınlaşmaya sıcak bakan kanadı temsil ediyor, ama yine Rusya'nın çıkış yolunun Avrasya ile bütünleşmek olduğunu savunuyor. Ona göre bu, sadece Rusya'nın değil, Türkiye'nin de çıkış yollarından biri.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Kremlin'in içini avcunun içi gibi bilen biri o... Sergey Markov. Rusya lideri Dimitri Medvedev'e en yakın isimlerden... Siyaset bilimi profesörü, Putin'in lideri olduğu Birleşik Rusya partisinin milletvekili. Rus dış politikasının önemli ideologlarından. 

    Amerika ile yakınlaşmaya sıcak bakan kanadı temsil ediyor, ama yine Rusya'nın çıkış yolunun Avrasya ile bütünleşmek olduğunu savunuyor.  Ona göre bu, sadece Rusya'nın değil, Türkiye'nin de çıkış yollarından biri. Türkiye'ye "Avrupa rüyası bitti, uyanın", Rusya'ya "Kafkaslar'da net bir politikamız yok, biz de arayış içindeyiz" diyecek kadar dobra... 

    Türk-Rus Stratejik İşbirliği Konseyi'nin kararıyla kurulan Türkiye-Rusya Toplumsal Forumu toplantısı için İstanbul'daydı. CNN TÜRK Dış Haberler'den Hande Aşık sordu, Sergey Markov yanıtladı...  

    Hande Aşık: Dil sorunu nedeniyle Biz Rusya haberlerini daha çok Batı medyasından takip ediyoruz. Onlar da Rusya’da olan biten her şeyi Putin ve Medvedev arasındaki rekabet çerçevesinden görmekte ısrarlı. Diğer tarafta Kremlin de, her fırsatta, “değişen bir şey yok, Rus politikası Medvedev ve Putin dönemleri arasında tam bir devamlılık gösteriyor” mesajı veriyor. Bize gerçekçi bir resim çizer misiniz, Rusya’da ne değişti ve ne aynı kaldı?

    Sergey Markov: Haklısınız, bu Türk-Rus ilişkilerindeki en büyük boşluklardan biri. Biz Türkiye ve Rusya arasındaki stratejik işbirliği konseyinin tamamlayıcısı olarak kurulan toplumsal forum sayesinde, iletişimdeki bu boşluğu kapatmayı amaçlıyoruz. Şunun anlaşılması lazım: Türkiye ve Rusya’nın ortak hedefleri var. Avrupa Birliği’ne benzeyen, ancak tarafların bağımsızlıklarını ve kimliklerini koruduğu uluslararası oluşumlar yaratmayı amaçlıyoruz. Hem Rusya hem de Türkiye, dini öğeleri de kapsayan geleneksel yapılarını, modern bir form içinde korumak istiyor. Bu çok kolay değil ama bunu yaparkenki tecrübelerimizi paylaşabiliriz ve bence bunu başarabiliriz.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    H.A.: Peki, madem siz şimdiden oraya geldiniz ben de sorayım:  Türk dış politikasındaki değişimi nasıl görüyorsunuz?

    S.M.: Ben Rusya’da Türk- Rus stratejik ortaklığının en büyük savunucularından biriyim. Türkiye’nin,  gölgelerden gün ışığına doğru ilerlemekte olan bir siyasi dev olduğunu düşünüyorum. Türkiye iki sebepten ötürü gölgedeydi  - bunlardan biri ABD, diğeri AB. ABD, Türkiye’nin en önemli ortağı, bir anlamda “büyük ağabeyi” idi. Onyıllar boyunca Türkiye’nin sorunlarını çözmeye, ABD talip oldu. Ama Amerika’nın artık farklı bir yöne ilerlediğini düşünüyorum. Amerika artık Soğuk Savaş dönemindeki kadar ihtiyaç duymuyor Türkiye’ye. Bu yüzden şimdi Türkiye’nin sorunlarını çözmekten çok problem yaratıyorlar. Irak’ın düştüğü durum, Türkiye sınırında neredeyse bağımsız bir Kürt yönetimi kurulması bunun örnekleri arasında.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Avrupa Birliği üyeliği de onyıllar boyunca Türkiye’nin birinci dış politika hedefiydi. Şimdi bu rüyanın sonuna gelindi. O defter kapandı. Artık ortada sadece kuru bir laf kalabalığı var ve bunu herkes biliyor. Fransa anayasasındaki son değişikliklerin ardından, Türkiye’nin üyeliği sadece referandumla onaylanabilir hale geldi. Fransız seçmenin Paris banliyölerinde onlarca otomobil ateşe verildikten sonra, Fransa ekonomisi sarsıldıktan sonra hala Türkiye’ye “evet” diyeceğini aklı başında kim düşünebilir ki? Saçmalamayın, mantıklı düşünün.

    Şimdi Türkiye’nin yeni bir temel dış politika hedefine ve yeni bir temel müttefike ihtiyacı var.  Şu anda Türkiye bunun ne olduğuna karar vermiş değil.  Türk dış politika elitinin henüz AB üyeliğinin imkansız olduğunu kabullenecek kadar cesur olmadığını düşünüyorum. Türk kamuoyu buna inanmak istemiyor.  Ama öyle bir zaman gelecek ki, Türkiye kendini bulmak zorunda kalacak. Mevcut durum Türkiye’yi daha bağımsız hale getiriyor.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    H.A.: Yani “Türk dış politikasına yön verenler Rusya’da böyle bir “temel müttefik” arıyorlar” mı diyorsunuz?

    S.M.: Bilmiyorum. Türkiye’nin yıllar boyu çok net ve amaçları çok güçlü biçimde belirlenmiş bir dış politikası vardı. Şimdi bu netlik kayboluyor. Türkiye yeni bir yol arıyor. Bu arayış sürecinde Türkiye’nin çok önemli, pek çok açıdan köprü görevi gören çok merkezi bir ülke olduğunu göreceğiz. Bütün o alanlar, Türkiye’yi Avrasya politikasının önemli bir aktörü yapıyor.

    Sonuçta ne olmak istediğinize siz karar vereceksiniz.  Ama ben Türkiye’nin modern gücünü, Rus ekonomik birliği ile Avrupa Birliği arasında bir yerde bulacağına inanıyorum. Biz şu sıralarda ortak ekonomik pazar yaratıyoruz. Türk malları Avrupa pazarına asla eşit koşullarda ve tam olarak giremeyeceği için, Türkiye’nin alternatif pazarlar bulmaya ihtiyacı olacak. Rusya, Ukrayna, Kazakistan ve diğer bazı post-Sovyet ülkeleri kapsayacak bir ortak pazar, Türkiye için de oldukça olumlu olacaktır. Benim planım, her beraber ortak ekonomik bölge oluşturmamız. Böylece Avrupa Birliği’nin birkaç katı büyüme yakalayabiliriz. Öte yandan bu Avrasya birliği, Avrupa Birliği’ne alternatif değil tamamlayıcı bir rol oynayacaktır.  Avrupa birliği kendi kurumlarını bizim ülkelerimiz için oluşturmaz, bunu bizim yapmamız gerek.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    H.A.:  Bu sizin bir hayaliniz, idealiniz mi, yoksa Türk muhataplarınızla görüşmelerinizde gündeme getirdiğiniz somut bir öneri mi?

    S.M.: Bu benim tartışmaya temel oluşturması için masaya koyduğum bir fikir. Tam olarak bir öneri diyemeyiz. Yeni bir strateji geliştirmemiz gerektiği açık çünkü eski stratejiler çöktü. Tabii ki biz de ABD ve Avrupa Birliği ile ekonomik işbirliği içinde olmak istiyoruz ama Rusya’dan istedikleri tek bir şey var o da güvenlik.  Bizim ihtiyacımız olansa teknoloji. Bunu da hiç kimse size vermez ama Avrupa ve Amerika ile işbirliği içinde kendi teknolojik altyapınızı geliştirebilirsiniz. İlk sorunuza dönersek Başkan Medvedev de tam olarak bunu yapıyor. Rusya’yı Batı’ya yaklaştırıyor. Öte yandan Putin de Avrasya’daki ekonomik işbirliği alanını sağlamlaştırıyor. Yani ikisinin stratejileri çelişki içinde değil, birbirini tamamlayıcı nitelikte.  Türkiye’ye de, bunun içinde kendisine nasıl bir yer bulabileceğini düşünmesini öneririm.

    H.A.: “Rusya’dan sadece güvenlik istiyorlar” dediniz, NATO ile anlaşmanıza gelelim. Bu uzlaşının bölge için anlamı ne?

    S.M.: Bu uzlaşı NATO’nun Rusya’ya “2008’deki Güney Osetya’daki savaşta sizi eleştirmekte haklı değildik” demesidir. Biliyorsunuz ilişkiler o savaş yüzünden askıya alınmıştı.  Rusya’nın haksız olduğu suçlamalarının sadece propagandadan ibaret olduğunu, gerçek bir politikayı yansıtmadığını gördük.  Ama biz NATO’dan daha fazlasını istiyoruz. Avrupa’nın güvenliği için işbirliğinde yeni bir model öneriyoruz. O model “güvenliğin bölünmezliği” – yani bir tarafı daha güvende kılacak adımların, eğer diğer tarafın güvenliğini azaltıyorsa, atılmaması. Bir tarafın güvenliğini azaltmanın, tüm tarafların güvenliğini azaltacağının anlaşılmasını istiyoruz.  Yani Ukrayna, Gürcistan ya da Azerbaycan’ın NATO katılması NATO’nun güvenliğini artırıyor ancak bizim güvenliğimizi azaltıyorsa, NATO “tamam bunu yapmıyoruz” demeli.  Tabii şu an Rusya’ya veto yetkisi vermek NATO’da hayal bile edilemiyor ama bunun doğru olduğunu anlayacakları zaman gelecek.

    H.A.:  Peki Afganistan’a giden NATO askeri ve techizatının ülkenizden geçmesine izin veriyorsunuz, ama “NATO Ukrayna’da yanıbaşımızda olmasın” diyorsunuz. Burada bir çelişki yok mu?

    S.M.: Kesinlikle yok. Afganistan’da ortak çıkarımız var. Radikal İslamcı bir yönetimin iktidara gelmesini istemiyoruz çünkü öyle bir yönetimin Orta Asya’nın geri kalanına da saldıracağını düşünüyoruz. Bu da Rus sınırına yüzbinlerce mültecinin yığılması anlamına geliyor, bunu istemeyiz. Ayrıca uyuşturucu kaçakçılığı konusunda ciddi sorunlarımız var.  NATO’da bu alanda daha çok çaba bekliyoruz.  Ama öte yandan, Doğu Avrupa’ya baktığınızda, şimdiye kadar hiçbir askeri oluşum sınırımızın bu kadar yakınına gelmemişti. Evinizin hemen yanında tank görmek istemezsiniz.

    Bir de, NATO’nun soğuk savaş döneminde iki ideolojisi olduğunu düşünüyoruz. Bunlardan biri komünist diktatörlüğe karşı demokrasiyi savunmaktı, diğeri de Rus karşıtı ideolojiydi.  Bugün NATO’nun demokrasiyi savunması konusunda hiçbir sorunumuz yok. Biz NATO’da Rus karşıtı ideolojinin devam ettiğini görmek istemiyoruz. NATO bir Rus karşıtları kulübü olmamalı.

    H.A.:  Türkiye’nin yeni dış politikasında Ortadoğu’da attığı bazı adımlar Batı’da yoğun tartışma yarattı. Türk dış politikasının İslami ideolojiye doğru kaydığını düşünüyor musunuz? Burada Rusya bir tehdit algılıyor mu?

    S.M.: Hayır, Türkiye’nin bu konuda attığı adımların olumlu ve yapıcı olduğunu düşünüyorum. Siz de bizim gibi, radikal gözüken unsurların merkeze çekilmesi için uğraşıyorsunuz. HAMAS konusunda bunu yaptınız, biz de HAMAS ile aynı şekilde görüşüyoruz. HAMAS radikalleşme yolunu seçerse, siyasi parti olmak yerine askeri bir güç olma yoluna giderse ilişkileri kesmek zorunda kalırız.

    Türkiye’nin farklı bölgelerdeki rolünü çok yapıcı buluyoruz. Ankara yargıç değil arabulucu olmaya çalışıyor. Bizim de tavrımız bu. Türkiye bir tarafı diğer tarafa karşı koruma çabasında değil, iki tarafın ortak noktayı bulması için çaba gösteriyor.  Bu alanların tamamında Rusya ve Türkiye’nin işbirliği yapabileceğini düşünüyorum.

    H.A.: İran konusunda son zamanlarda Rusya’nın Amerika’nın durduğu yere daha fazla yakınlaştığını gözlemliyoruz.

    S.M.: Geçmişte Rusya İran’a, Türkiye de ABD’ye daha yakındı. Şimdi biz biraz ABD’ye yakınlaştık, siz de biraz İran’a; yani bugün Türkiye ve Rusya çok benzer bir noktada duruyor. İran’ın askeri bir nükleer programı olmasını istemiyoruz ama aynı zamanda tehditlerin işe yarayacağını da düşünmüyoruz.  Zaten İran’ın nükleer çalışmalarını sürdürmesinin sebeplerinden biri de bu tehditlerin saldırıya dönüşeceği korkusu.  Bu durumun sorumlularından biri, Bush-Cheney yönetimidir. Obama yönetiminin bu tavırdan farklı bir yön seçmesinden memnuniyet duyuyoruz.

    H.A.:  Barack Obama’Nın kendini Bush ile aynı noktada bulacağı endişeniz var mı?

    S.M.: Hayır. Bush aşırı radikal ve tahmin edilemezdi. Obama’yı orada düşünmek çok zor. İran’a yönelik tavır “nükleer silah yapmayın yoksa ülkenizde rejim değişikliği yaparız” demek olmamalı. Önümüzde Kuzey Kore ve Irak örnekleri var.  Nükleer silaha gerçekte sahip olmayan Irak’a saldırıldı, rejim devrildi. Nükleer silahı olan Kuzey Kore’ye saldırı olmadı. Bu İran’a nasıl bir tercih sunuyor sizce? İran’a Saddam’dan da Kuzey Kore’den de farklı bir seçenek sunmalıyız.

    H.A.:  Siz İran’ın nükleer programı konusundaki belirsizliği nasıl yorumluyorsunuz? Sizce İran’ın nükleer programının silah amaçlı olması olasılığı mı, yoksa barışçıl amaçlı olma olasılığı mı daha yüksek?

    S.M.: İran’ın askeri amaçlı nükleer programı var diyemem. Şöyle diyelim: Barışçıl nükleer program artı bir fazlası var. O artı bir fazlanın ne kadar büyük olduğunu, nasıl geliştiğini kontrol etmek, kontrol altında tutmak istiyoruz.

    H.A.: yani Rusya yaptırımlara o artı bir fazla yüzünden “evet” dedi, öyle mi?

    S.M.: Evet, o fazla yüzünden ve daha önemlisi, İran’ın o fazlanın kontrol edilmesine izin vermemesi yüzünden. Ama yaptırımlar daha çok sembolik. Elle tutulabilir, gerçek bir sonuç İran’ın S-300 füzelerini alamaması oldu. O satış bölgeyi gerçekten istikrarsızlaştırabilirdi. Çünkü S-300’lerin satılmasıyla mevzilere yerleştirilmesi arasındaki süre içinde, o füzeler İsrail’in hedefi olabilirdi.

    H.A.: Batı’ya yaklaştığınız bir diğer konu olan füze kalkanı projesinde, Rusya’nın tüm endişeleri giderildi mi?

    S.M.: Hayır kesinlikle giderilmedi.  Projenin hala tehlikeli olduğunu düşünüyoruz, çünkü İran’ın öyle bir balistik kapasitesi olduğuna inanmıyoruz. Hedefin hala Rusya olduğu görüşündeyiz ve gelecek bizim haklı olduğumuzu gösterecek.

    H.A.: Ama Bush yönetiminde gösterdiğiniz direnci göstermiyorsunuz artık.

    S.M.: Çünkü ortada iyi bir diyalog atmosferi var. Bush Rusya’nın endişelerini görmezden geliyordu, Obama ise anlamaya çalışıyor. Belki hepsini anlamıyor ama sonuçta o bir Rus siyasetçi değil, Amerikan Başkanı. Bu da Rusya’yı Washington ile güven içinde masaya oturmak konusunda ikna etti.

    H.A.: Peki Türkiye ve Rusya arasında rekabet algısının güçlü olduğu alanlara geçelim. Azeri gazında birimiz kazanırken, diğer taraf kaybetmek zorunda mı?

    S.M.:  Ben bu konuda net bir stratejik tehdit olduğunu düşünmüyorum. Sürekli bir oyun oynanıyor, bir boru hattı histerisi yaşanıyor ama bu kadar çok boru hattını dolduracak petrol ve doğalgaz yok. Bence onlarca boru hattından bahsettiğimiz mevcut durum, siyasilerin karşılıklı tavizlerle orta noktayı bulma konusundaki beceriksizliğinin bedeli.

    H.A.:  Türk-Ermeni yakınlaşmasında da Rusya-Türkiye ilişkileri sıkça gündeme geldi. Çelişkili haberler ve yorumlar vardı. Rus dışişleri  bakanı Sergey Lavrov’un, Ermenistan dışişleri bakanı Nalbandyan’a “protokolleri imzala” baskısı yaptığı haberini aldık. Ama genel tabloya bakıldığında, Ermenistan ile normalleşmenin Türkiye’yi Kafkaslar’da daha büyük bir aktör haline getireceği, bunun da Rusya’nın hoşuna gitmeyeceğini yorumları da yapıldı. Rusya’nın bu konudaki politikası ne?

    S.M.: Rusya çok zor bir noktada bu konuda. Bu bizim açımızdan çok karmaşık bir konu. Bazı genel prensiplerimiz var; daha az kapalı sınır, daha çok iletişim gibi.  Sınırın açılmasının bölgenin gelişimini hızlandıracağını düşünüyorum. Aç, fakir ve kızgın insanların bölgeyi savaşa götüreceğine inanıyoruz ve bu da Rusya’nın istediği bir şey değil.

    Ama Rusya’nın Kafkaslar’da net bir politikası yok.  Rusya yeni Kafkas politikasını arıyor, daha bulmuş değiliz. Rusya için önemli olanın, Kafkaslar’da etkin olmak olduğu sanılıyor, ama bizim için daha önemli olan, o bölge kaynaklı sorun yaşamamak. Savaşların bir bedeli var ve bunu da Rusya ödüyor.

    H.A.:  Son olarak Rusya, Dağlık Karabağ konusunda Azerbaycan ve Ermenistan arasında tek etkili arabulucu görüntüsü veriyor.  Sizce o üçlü zirvelerde ilerleme sağlama ihtimali var mı?

    S.M.:  Bölgede durum şu an çok kırılgan. Savaş tehlikesinin gün geçtikçe arttığı görüşündeyim. Rusya’da bazı diplomatlar, Amerika’nın Karabağ’ı savaşla almak konusunda Azerbaycan’a cesaret verdiği görüşünde ama ben böyle düşünmüyorum. Amerika Azerbaycan’a çok fazla yatırım yaptı, bunu savaşla tehlikeye atmak istemez. Ama ortada böyle bir görüşün olması bile, bölgede durumun hiç de istikrarlı olmadığını gösteriyor. 

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow