hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Türkiye ve Yunanistan'ın simit savaşı kızışıyor

    Türkiye ve Yunanistanın simit savaşı kızışıyor
    expand

    İstanbul Simitçiler Odası, Yunanlıların güçlükle kabulleneceği bir hareketle bu ay İstanbul Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği'ne (ISTESOB) bir dilekçe sunarak, odadan ulusal ve uluslararası patent yoluyla simidi korumaya yönelik adımlar atıp Yunanlıların onun menşeiyle ilgili her türlü iddiasını boşa çıkarmasını istedi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    Kahvaltı ve öğle yemeğinde yenen simit, Türkiye'de en çok tüketilen gıdalardan biri. Her şehirde, neredeyse her köşebaşında bir simitçi görmek mümkün.

    İstanbul'un Sarıyer ilçesinde simitçilik yapan 32 yaşındaki Osman Yıldırım, SETimes'a şunları söyledi:

    "Simit, İstanbul'un simgesi gibidir. Türk kültürünün ayrılmaz bir parçası ve hem zengin hem de fakirlerin bir numaralı yiyeceğidir. Bir simitçi olarak, onun da yabancıların kendilerine mal ettiği diğer geleneksel lezzetlerimizle aynı kaderi paylaşmasından şahsen büyük utanç duyarım."

    Baklava, lokum derken şimdi de simit...

    Bu, iki komşu ülkenin yaşadığı ilk kültür sürtüşmesi değil. Baklava ve lokum gibi geleneksel tatlıların yanı sıra kukla karakterleri Hacivat ve Karagöz de geçmişte benzer tartışmalara konu olmuştu.

    Anadolu Haber Ajansı'na göre, Türk Patent Enstitüsü Ocak ayında yerli mallarını tescil ettirmek isteyen ticaret odaları ve STK'ları destekleme yönündeki çalışmalarını hızlandırdı.

    Simitle ilgili tartışma, Yunan Eleftheros Typos gazetesinin simidin menşeine bir sayfa ayırıp, "simidin İsa'dan beri bilindiğini ve Bizans döneminde hem İstanbul hem de Selanik'te popüler bir yiyecek olduğunu" iddia etmesiyle başladı.

    "Türk kültürünün bir parçası"

    İstanbul Simitçiler Odası Başkanı Zeki Sami Özdemir SETimes'a, simidin Türk kültürünün bir parçası olduğunu söyledi:

    "Bizim simitle Yunanistan'da koulouri adı altında satılan arasında büyük fark var." diyen Özdemir şöyle devam ediyor: "Pişirme yöntemleri, görünüş ve susam kalitesi tamamen farklı."

    Özdemir'e göre, iki ülkenin Osmanlı dönemine dayanan ilişkileri sonucu Yunan ve Türk yiyeceklerinin benzer özelliklere sahip olması gayet normal.

    "Belgeler elimizde"

    Oda Başkanı, "İlgili makamlara, simidin ... yaklaşık 1500'lerde Osmanlı köklerimize dayanan kaynağıyla ilgili her türlü tarihi ve teknik belgeyi gururla sunabiliriz" diye ekliyor.

    Ancak sokakta konuştuğumuz bir Yunanlı aynı şekilde düşünmüyor.

    Adını sadece Yorgos olarak belirten Omonia Meydanı'daki 60 yaşındaki satıcı, SETimes'a "Koulouri'nin kimseye ait olduğuna inanmıyorum." diyor.

    Yorgos, "O temel bir besin maddesi. Hayatım boyunca koulouria sattım. Herkes bana gelip koulouri Thessalonikis istiyor -- onu böyle biliyorlar. Türk menşeli olsaydı, ona başka bir ad vermezlerdi değil mi, tıpkı Türk kahvesi dememiz gibi?" diye ekliyor.

    Selanik Fırıncılar Derneği Genel Sekreteri Elisabet Koukoumeria da ona katılıyor.

    Koulori'den önce Kollikion var

    SETimes'a konuşan Koukoumeria, "Herkes koulouri'yi ilk kez kendisinin yaptığını iddia edebilir, fakat onun geçmişinin Bizans'a dayandığı ve adının kollikion ' olduğu tarihi olarak belgelenmiştir. " diyor.

    Genel Sekreter, "Geçenlerde bir grup İtalyan fırınımıza geldi ve hepsi de koulouri Thessalonikis istedi. Herkes bunu böyle biliyor. Bu yönde hiçbir tanıtım kampanyası yapmadık." şeklinde açıklamada bulunuyor.

    Koukoumeria, "Hepimizin bir şeylere isim takma eğilimimiz var. Fakat gelenekler her türlü yasa, yasak veya isimden çok daha güçlüdür. Bunun, pazarlama amaçlı abartılı bir reklamdan çok daha fazlası olduğuna gerçekten inanıyorum." diyor.

    Kaynak: Menekşe Tokyay / SETimes

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow