hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Tarihte bugün: 27 kasım

    Tarihte bugün: 27 kasım
    expand

    Türk müziği sanatçısı Abdullah Yüce, 1995'de geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    4 aralık 1920 yılında İstanbul Eyüp Sultan'da doğdu Abdullah Yüce. Annesi Sultan Hanım, babası Hafız İsa Efendi'dir.
     
    Çocukluğu meşakkat ve fakirlik içinde Eyüp Sultan'da geçti. Tahsilini ortaokuldan terk etmek mecburiyetinde kaldı.
     
    18 yaşında sanat hayatına başladı. 1942 yılında askere gitti dört yıl askerlik yaptı. İlk musiki çalışmalarını Ali Rıza Bey'le yaptı. Bu yıllarda ilk şarkısı olan, "Bu Ne Sevgi Ah, Bu Ne Istırap"ı besteledi.
     
    1946 yılında Fındıklı Salı Pazarı'nda sahne hayatına atıldı. 1949 yılında ilk plak çalışmasını yaptı. 50'ye yakın taş plak doldurdu. Sanat hayatı boyunca, Sadettin Kaynak, Selahattin Pınar, Kemani Hacı Maksut, Kadri Şençalar, İsmail Şençalar, Edip Erten ve Ali Rıza Bey gibi üstatlardan feyz aldı.
     
    "Üç Arkadaş", "Kara Sevda" ve "Hicran Yarası" gibi çeşitli sinema film çalışmaları yaptı. Evli ve iki çocuk babası olan Abdullah Yüce, 1995 yılında vefat etti.
     
    Abdullah Yüce'yi en iyi anlatanlardan biri felsefe profesörü Ahmet İnam'dır herhalde...
     
    Nurol Abdo, nurol!
     
    Emmim Abdullah Yüce, ince paltosu, fötr şapkasıyla duruyor garda. İncecik bıyıkları rakı kokuyor. Abdullah Yüce, sonraları arabeskin, ardından karmakarışık müzik ağdasının malzemesi olacak duygularını uzun hava olarak katıyor müziğe. Onlardaki yürek burkuntusu, plakçıların, kasetçilerin ticaret malzemesi yapılmamış daha. Cenin halinde arabesk. Türkü formunda şarkı, şarkı formunda türkü. Yarım bardak susuz rakıya, sünnet düğünlerinde, nişanlarda yüreğini açan adam. Emmim Abdullah.
     
    Emmim Abdullah'un parmağında elbette şovalye yüzüğü vardı. Ne köylüdür o, ne de kentli. İki yana da yakın, iki yana da uzak.
     
    Seherin vaktinde oturmuş yola
    Bahçede açan güllerin sola
    O ela gözlere yaşlar da dola... Bebek oy!
     
    Bebek, hangi bebektir? Hangi gelinin? Köylerden kentlere geçişin yeni yeni başladığı dönemlerdeki, göçün etkisini darbelerle duyanların figanı olan bebek. İkinci dünya savaşının yoksulluğunu çeken gelinin. Emmim Abdullah ne entelektüel meyhanelerine ne de Cumhuriyet balolarına katılmıştır. Bıyığındaki rakı kokusuyla mevlud okuyup okumadığı meçhuldür. Kimsesizdi emmim benim.
     
    Sevgili, engin bir deniz. Umudu emmimin. Umutsuz emmimin. Tavernalarda org çalmamış, konservatuvarlarda hocalık yapmamış emmimin. Yar hayaldir. Emmime vuslat haramdır. Vuslattan tedirgin olur. Dünya hep büyük gelmiştir ona. İçindeki eziklik, yâre kul olmaya götürmez onu. "Sevgilim seninim, beni parçala,ez, doğra" demez. Sevgili büyüktür. Emmimin kafa kağıdında Yüce yazar. Yüce olan sevgilidir. Abdo mahzundur. Sevgili deryâ, sevgili deniz: Konuşur, vurur yalnızlığını emmimin. Emmim içli sözlerle vurulduğu için yücedir.
     
    Üzerinde durulan aşk? Nedir o? Abdo'nun dünyası. Üzerinde yaşadığı dünya. Yârin bulunduğu diyar. Bu diyar sonsuz. Aşk sonsuz. Yârsız gerçek, yârsız evren yok. Yâr hava, su. Yâr nimet. Yaşamak mümkün değil emmim Abdo, yâr , bu zalim dünyada değil. Sevgilisini bir derya gibi görene, aşkını sonsuz bulana haramdır bu dünya. Sen rakını iç. Bavulunu al. Çık yollara. Bu diyar senin değil. Yârinin. Yâr senin değil.
     
    Kaçamıyorsun işte. Diyelim ki yari tuttun kaçırdın. Kim o yâr? Bakkal Mahmud'un kızı. Mahmud kızını sana verir mi, emmim? Bakkal Mahmud, teraziden, undan, şekerden saklayıp kaçırdıklarıyla vurgunu düşünür. Seni vurduracaktır. Ne ararsın Acı Pınar'ın düzünde? Sözün kurudu mu? Dünya dönüştü. Biz doldurup biz içiyoruz, kime ne zararımız var? Kime? Elliler gelmiş, Türkiye çok partili düzene girmiş. Amerika içimize giriyor. Komunistler avlanıyor. İnançlar, gözetim altında. Sen neler diyorsun, ey yüce Abdullah:
    Havuz başı pıtırak
    Yârim gelsin oturak
    Bir o desin bir de ben
    Bu sevdadan kurtulak
     
    Hangi sevdadan? Sevdadan kurtuluş yok. Dünyada sevda tükeniyor. Havuzbaşı mı kaldı? Pıtırak nerede? Habermas'ın "ideal iletişim durumu" dediği, yetkin iletişimi kurmaya çalışıyorsun yarinle. Öyle yar mi kaldı? Yâr çalçene. Başının etini yer. Sen bir söylersin. O bin. Sevdadan kurtulamazsın emmim Abdo. Yetim Abdo. Mecalsiz Abdo.
     
    Haydi trene, çok üşüdünüz. Tahta bavulunu al yârinin. Unut vefasızlığını. Sana geldi. Gözü yaşlı. Vişne çürüğü başörtüsü. Ver mendilini, silsin burnunu. Gariptir o da. Binin. Gidin. Gidin. Duldur o, tut elinden. Yüce Abdo ısıt onu şarkınla:
    Uzayıp giden o tren yolları
    Açılıp sarmıyor yârin kolları
    Uğurlar kızları, nazlı dulları
    Uzayıp giden o tren yolları
     
    Sarsın yârin kolları. Dünya değişmiştir. Nazlı dul yanındadır. Peki, tren değişmiş midir, yollar, dullar? Hepsi. Değiştiği için sararlar seni. Umutsuz bir sarılıştır bu. Çıkışı olmayan. Sonu olmayan. Hasret güzeldi. Birbirine kavuşmayan, hep birbirine paralel olmak zorunda kalan tren yolları güzeldi. Emmim vuslâtı ve ellilerden sonraki Türkiye'yi sevmedi.
    Bir balkon. Beşiktaş'ta bir yerlerde bir evde. Sonradan önüne evler yapıldı, denizi görmüyor, şimdi. Görürdü, eskiden. Masa kurulur, sazlar çalınırdı:
    Bu ne sevgi ah, bu ne ıstırap
    Zavallı kalbim ne kadar harap
    Nasibim olsun bir yudum şarap
    Sun da içeyim yarin elinden.
     
    Sevgi ile ıstırâb yan yana. Ayrılamaz birbirinden. Kalp harâb! Nasıl olmasın: Sevmek, acı çekmektir.Nâsibim acımdır. Yârim ıstırabımdır. İçelim hadi:
    Al şu kadehi, yaşla doldurma
    Düşürme yeter gönlümü gama
    Gurubun rengi varmadan cama
    Ver mezesini tatlı lebinden
     
    Sevgililerimiz yitmiştir. Arabeskin, falanın filanın feryadını boşver; onlar hasreti senin gibi yaşamıyorlar Abdo'cuğum. Hiçbiri yetim değil. Her birinin iş takipçileri, "manajer"leri var. Viski içiyorlar. Rakılar da bozulmuştur. Senin kibar ince bıyığın yok; genç ve Avrupalı görünmek için kestiler.
     
    Abdo emmim, ben seni duydum, dinledim:
    O pembe yanaklar o tatlı diller
    Çürüyüp aşkını buldu dediler
     
    O diyenler kim biliyor musun? Tarihçiler. Gerçekçiler. Köşe dönücüler. Sil oradaki "çürüyüp"ü. Üstüne "sevinip" yaz.
     
    Abdo emmimi sevgilileri buldular.
     
    Günün diğer önemli haberleri
     
    1526: Kanuni Sultan Süleyman, Avusturya seferine çıktı.
    1780: Divan Edebiyatının kadın şairi Fitnat Hanım İstanbul'da öldü.
    1895: Fransız romancı Alexandre Dumas, 71 yaşında öldü.
    1919: Bulgaristan, Müttefikler ile barış anlaşması imzaladı.
    1942: Alman orduları Toulon Limanı'na girerken, buradaki Fransız donanması kendini yok etti.
    1947: İstanbul İnönü Stadyumu açıldı.
    1950: Kore'de Kunuri Savaşı başladı.
    1967: ABD Başkanı Johnson'un Kıbrıs Özel Temsilcisi Cyrus Vance, üçüncü kez Ankara'ya gelerek Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil ile görüştükten sonra Türkiye'nin yeni önerilerini götürdü. Yunan cuntasından kesin cevabını vermesi istendi.
    1970: İstanbul Kültür Sarayı (şimdi AKM) yandı.
    1976: CHP, Sosyalist Enternasyonel'e üye olacağını açıkladı.
    1994: Bestekar, edebiyatçı, gazeteci, yazar ve 1983-1987 arasında Halkçı Parti'den milletvekili olan Rüştü Şardağ öldü.
    1995: Çevirmen, araştırmacı, denemeci ve tiyatro yazarı Aziz Çalışlar öldü.
     
    Tarihte bugün arşivi
     
    Ekim ayı arşivi
    1 kasım
    2 kasım
    3 kasım
    4 kasım
    5 kasım
    6 kasım
    7 kasım
    8 kasım
    9 kasım
    10 kasım
    11 kasım
    12 kasım
    13 kasım
    14 kasım
    15 kasım
    16 kasım
    17 kasım
    18 kasım
    19 kasım
    20 kasım
    21 kasım
    22 kasım
    23 kasım
    24 kasım
    25 kasım
    26 kasım

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow