hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    "Yetersiz işgücü ve verimlilik' büyümeyi engelliyor"

    Yetersiz işgücü ve verimlilik büyümeyi engelliyor
    expand

    TÜSİAD ve MB'nin ortaklaşa hazırladığı rapora göre, büyümenin büyük ağırlıkla yatırımlar yoluyla sağlanması, işgücü ve verimlilik artışının ise oldukça yetersiz olması, uzun dönemli sürdürülebilir büyüme yapısına ulaşmada önemli bir engel teşkil ediyor.

    TÜSİAD, Merkez Bankası ortaklığında başlatılan, "Küresel Ekonomiye Entegrasyon Sürecinde Büyüme" başlıklı proje kapsamında hazırlanan rapor dizisinin 3'üncüsü olan, "Türkiye Ekonomisinin Büyüme Dinamikleri" raporu, Ankara'da düzenlenen seminerle açıklandı.

    TCMB Araştırma ve Para Politikası Genel Müdürlüğü Danışmanları Şeref Saygılı ile Cengiz Cihan'ın hazırladıkları raporda, son 20 yıllık dönemde Türkiye ekonomisinin uzun dönemli büyüme performansının yıllık yüzde 4 dolayında olduğunun görüldüğü kaydedildi.

    Raporda, dünya ekonomisinin birçok kez yüzde 4'ün üzerinde büyüdüğü dikkate alındığında, Türkiye'deki refah düzeyinin gelişmiş ülkelere yakınsama hızının oldukça yetersiz olduğunun daha açık bir biçimde ortaya çıktığı ifade edildi.

    Raporda, potansiyel ve uzun dönemli büyüme oranının yüzde 4 dolayında olmasının, Türkiye ekonomisinin üretim kapasitesinin geliştirilmesinde önemli sorunlar olduğuna işaret ettiği de belirtildi.

    Türkiye ekonomisinin üretim yapısı

    Türkiye ekonomisinin büyüme oranının kısa dönemli iç ve dış gelişmelere oldukça duyarlı olduğu kaydedilen raporda, şu görüşlere yer verildi:
     
    * Türkiye ekonomisi 2002-2007 yılları arasında, yılda ortalama yüzde 6.74, birikimli olarak ise yüzde 50 düzeyinde büyüdü.

    * Türkiye ekonomisinde yatırımlar, 1980'li yılların ilk yarısı ile 1990'lı yılların ikinci yarısında oldukça zayıf bir artış gösterdi. Toplam yatırımlar 2002-2007 döneminde, yıllık ortalama yüzde 15 oranında arttı. 2000'li yılların geride kalan bölümündeki yatırım performansı, Türkiye'nin uzun dönemli (1948-2007) performansının üzerinde gerçekleşti.

    * İstihdam edilen kişi başına yatırım düzeyi de 2002 yılıyla birlikte hızlı bir yükseliş sergiledi.

    * Sermaye stoku, 1980-2007 döneminde yıllık ortalama yüzde 4.5 oranında artış gösterdi. Türkiye'nin hızlı gelişme ihtiyacı dikkate alındığında, sermaye stokundaki artış oranının oldukça yetersiz olduğu ortaya çıkmaktadır.

    * Yüzde 4.5'lik yıllık ortalama sermaye birikim hızı, Türkiye'nin uygulamış olduğu politikaların gelişmiş ülkeleri yakalama ve kalkınma açılarından yetersiz olduğunu ortaya koydu.

    Kısa dönemde artırılması oldukça güç olan mevcut sermaye birikim hızı, önümüzdeki kısa ve orta dönemde Türkiye'nin çok yüksek birikim hızına ulaşmasının güç olduğunu göstermektedir.
     
    Bu nedenle, Türkiye'nin tasarruf oranını arttırıcı, firmaların verimlilik artışına odaklanmasını sağlayıcı ve iş gücünün niteliğini geliştirici yapısal nitelikteki reformları biran önce gerçekleştirmesi hayati önem taşımaktadır.

    * Sermaye stokunun yenilenme hızı 1987-1999 döneminde önemli bir gelişme göstermezken, takip eden 3 yılda gerileme göstermiş ve son 5 yılda ise önemli bir artış göstererek 2000 yılında ulaşılan oranın üzerine çıkmıştır.

    Bu rakamlar, genel olarak, Türkiye ekonomisinin, teknoloji alanında lider olan ülkelerde yaratılan teknolojilerin ülkeye aktarılmasında yeterince başarı sağlayamadığını göstermektedir.

    * 1987-2007 döneminde Türkiye ekonomisinde toplam istihdam yıllık ortalama yüzde 1.3 dolayında artış gösterdi. Ekonominin istihdam yaratma potansiyelinin 1980'li yıllarda görece güçlü olduğu, 1990'lı yıllarda zayıfladığı, 2000'li yıllarda ise hızlı ekonomik büyümeye rağmen, istihdamın beklenen ölçüde artmadığı görülmektedir.

    * Türkiye'de işgücü verimliliği son 19 yıllık dönemde yıllık ortalama yüzde 2.9 oranında artış gösterdi. Ortalama çalışma saati dikkate alındığında, bu oran yüzde 3'e yükseldi. İşgücü verimliliğinde 2002-2007 döneminde hızlı bir yükseliş yaşandı.

    Son 6 yıllık dönemde işgücü verimliliğindeki artış oranının, birikimli olarak yüzde 41, yıllık olarak ise yüzde 5.9 olduğu tespit edildi. İş gücünün ortalama çalışma saati dikkate alındığında, bu oranlar yüzde 38.6'ya ve yüzde 5.6'ya gerilemektedir. Bu itibarla, iş gücü verimliliğinde son dönemde yaşanan artışın yüzde 6'lık bölümü kısa dönemli konjonktürel gelişmelerden kaynaklandı.

    * Gelişmiş ülkelere kıyasla, Türkiye'de sermayenin verimi daha yüksek bir düzeyde bulunmaktadır. Bu durum, yurtiçi kaynaklar yanında, yurtdışından da doğrudan sermaye aktarımı yoluyla, Türkiye ekonomisinin yüksek bir büyüme potansiyeline sahip olduğunu göstermektedir.

    Türkiye ekonomisinde büyümenin kaynakları

    Türkiye ekonomisinin üretim kapasitesinin genişlemesinin büyük ölçüde sermaye birikimi hızı tarafından belirlendiği ve makine-teçhizat yoluyla yurtdışından teknoloji aktarımının büyüme sürecinde büyük önem taşıdığı söylenebilir.

    * Genç nüfus yapısının Türkiye'nin önemli bir avantajı olduğu sıklıkla dile getirilmesine rağmen, bu fırsatın büyüme oranına gereğince yansıtılamamış olması, üzerinde önemle durulması gereken bir husustur.

    * Tahmin sonuçlarımız, Türkiye ekonomisinde verimlilik artışının sınırlı düzeyde bulunduğunu göstermekle birlikte, 1988-2001 dönemine göre, son yıllarda bir iyileşmenin olduğuna işaret etmektedir.

    2002-2007 dönemindeki büyümenin yaklaşık yüzde 10'luk bölümünün toplam faktör verimliliği artışından kaynaklandığı tahmin edilmiştir.

    Son dönemde yaşanan olumlu gelişmelere karşın, gerek yıllık, gerekse de üç aylık verileri kullanarak yapılan analiz, 2007 yılı içerisinde verimlilik artışının zayıflama gösterdiğine işaret etmektedir. Bu tespit, Türkiye ekonomisinin orta-uzun vadeli büyüme perspektifi açısından, yapısal reform ihtiyacının devam ettiğini göstermektedir.

    * Büyümenin büyük bir ağıklıkla yatırımlar yoluyla sağlanması, işgücü ve verimlilik artışının ise oldukça yetersiz olması, uzun dönemli sürdürülebilir büyüme yapısına ulaşmada önemli bir engel teşkil etmektedir.

    * Sermaye stokunun yenilenme hızının büyüme oranına önemli katkı yaptığı hesaplanırken, bu katkı, 1988-2007 döneminin genelinde yüzde 3.6 olmasına rağmen 2002 yılı sonrasında yüzde 11.5'e ulaşmıştır. Sermaye
    stokunun düzeyi yanında, yenilenme hızının yaptığı etki de dikkate alındığında, Türkiye ekonomisinin büyümesindeki temel sürükleyici faktörün yatırımlar olduğu görülmektedir.

    * 2002-2007 döneminde yeni yatırımların sermaye stoku içindeki payı yüzde 20.3'den yüzde 28.5'e yükselmiş, bu iyileşme ise büyüme oranına 0.78 puan (yüzde 11.5) katkı yapmıştır.

    * İşgücünün ortalama çalışma saati ve kapasite kullanım oranında meydana gelen iyileşme sonucu ortaya çıkan milli gelir artışı "geçici", istihdamın, sermaye birikimi düzeyinin, sermayenin yenilenme hızının ve verimlilik artışının dayandığı milli gelir artışı "kalıcı" büyüme olarak tanımlandı.

    Büyümenin kalıcı bölümü, ekonominin orta-uzun vadeli üretim kapasitesinin gelişimine yönelik önemli bir gösterge olarak ele alındı.

    * 2002-2007 dönemindeki görece yüksek büyüme oranında hem kalıcı, hem de geçici faktörlerin etkisi olduğu görülmektedir. Bu dönemde sağlanan yıllık ortalama büyüme hızı olan yüzde 6.8'in 5 puanı kalıcı faktörlerden, 1.8 puanı ise geçici faktörlerden kaynaklandı.

    Türkiye ekonomisinde üretim kapasitesinin genişlemesinin son yıllarda iyileşme gösterdiği, ancak bu genişlemenin yıllık ortalama yüzde 5 düzeyinde olduğunu ortaya koymaktadır. Söz konusu bu oran, önümüzdeki dönemde Türkiye ekonomisinin ulaşabileceği olası büyüme hızına ışık tutmaktadır.

    Türkiye ekonomisinin potansiyel büyüme oranı ve üretim açığı

    * Türkiye'de 1988-2007 döneminde yıllık ortalama potansiyel büyüme oranının yüzde 4 olduğu tahmin edilmektedir. Ancak 2002-2007 dönemine yönelik tahminler potansiyel büyüme oranının yüzde 5.3 olduğunu göstermiştir.

    * 1988-2007 döneminin genelinde üretim açığının potansiyel milli gelir düzeyine oranı, ortalama yüzde -3.6 iken, 1988-2001 döneminde yüzde -4.4, 2002-2007 döneminde yüzde -1.9 olmuştur.

    Bu itibarla geçmiş dönemde Türkiye ekonomisinin mevcut üretim kapasitesini yeterince etkin kullanamadığı ve önemli refah kayıplarının (israfın) oluştuğu söylenebilir. Kabaca bir hesapla son 20 yıllık dönemdeki refah kaybı bu dönemdeki (ortalama) 1 yıllık milli gelir düzeyine eşittir.

    * 2001 yılı öncesinde oldukça dalgalı bir seyir izleyen üretim açığı, 2004 yılı ile birlikte önemli ölçüde kapanmış, izleyen dönemde ise istikrarlı bir seyir izlemiştir.

    * 1988-2007 döneminin genelinde tahmin ettiğimiz üretim açığı göstergesi ile enflasyon oranı beklenen yönde bir eğilim sergilemiştir.

    * 2001 yılında yüzde -10 dolayına ulaşan üretim açığının, 2002-2004 döneminde yaşanan hızlı dezenflasyon sürecinde önem taşıdığı düşünülmektedir. İzleyen dönemde ise üretim açığı ve enflasyon oranı görece istikrarlı bir görünüm sergilemiştir.

    Bu itibarla, üretim açığının mevcut düzeyi dikkate alındığında, enflasyon oranının daha düşük seviyelere çekilmesinde, arz ve talep dengesini sağlayıcı kısa dönemli politikaların yanında, mikro reformlar başta olmak üzere orta-uzun vadeli amaçlar taşıyan daha geniş bir politika demetinin uygulanmasının önem taşıyacağı söylenebilir.
    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow