"Yüzde 4'lük büyüme oranı son derece vasat"
TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Ali Kibar, Türkiye ekonomisinin son 20 yıldaki ortalama potansiyel büyüme oranının yüzde 4 olarak tespit edildiğini belirterek, "Bu büyüme gelişmekte olan ülkeler açısından son derece vasat bir performansa işaret etmektedir" dedi.
Merkez Bankası ile Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) tarafından hazırlanan "Türkiye Ekonomisinin Büyüme Dinamikleri" raporunun tanıtımında konuşan Kibar, cari açık konusunda da hükümeti bir kez daha uyardı.
Kibar, üretim kapasitesinin geliştirilememesinin cari açık, istihdam ve enflasyonla mücadeleyi olumsuz etkilediğini söyledi.
Kibar, raporda, Türkiye ekonomisinin son 20 yıllık performansının incelendiğini ve bu çerçevede hem Türkiye ekonomisinin potansiyel büyüme oranının tespitinin hem de sağlanan büyümenin hangi temel bileşenlerden kaynaklandığının ortaya konulduğunu kaydetti.
Türkiye ekonomisinin son 20 yıldaki ortalama potansiyel büyüme oranının yüzde 4 olarak tespit edildiğini belirten Kibar, güçlü bir ekonomik performansın sergilendiği ve yıllık ortalama yüzde 7'ye yakın büyümenin yakalandığı 2002-2007 döneminin potansiyel büyüme oranının yükselmesine önemli bir katkı sağladığını ifade etti.
Kibar, yıllık ortalama yüzde 4'lük büyümenin gelişmiş ülkeler için yüksek bir oran sayılırken, gelişmekte olan ülkeler açısından son derece vasat bir performansa işaret ettiğini kaydetti.
Kibar, "Bugün hem küresel pazarda hem de ulusal pazarımızda başlıca rakipler olarak gördüğümüz Güney Kore, Çin ve Hindistan gibi ülkelerin ulaştığı uzun dönemli büyüme, bu oranın çok üzerindedir. Dünya ekonomisinin birçok kez yüzde 4'ün üzerinde büyüdüğü dikkate alındığında Türkiye'deki refah düzeyinin gelişmiş ülkelere yakınsama hızının oldukça yetersiz olduğu daha açık bir biçimde görülmektedir" dedi.
"Büyümede temel sürükleyici faktör yatırımlar"
Çalışmada, 2002-2007 döneminde sağlanan yıllık ortalama yüzde 6.8 büyüme hızının 5 puanının kalıcı faktörlerden, 1.8 puanının ise geçici faktörlerden kaynaklandığına işaret eden Kibar, burada işgücünün ortalama çalışma saati ve kapasite kullanım oranında meydana gelen iyileşme sonucu ortaya çıkan milli gelir artışının geçici, istihdamın, sermaye birikimi düzeyinin, sermayenin yenilenme hızının ve verimlilik artışının dayandığı milli gelir artışının ise kalıcı büyüme olarak tanımlandığını söyledi.
Kibar, bu tespitlerin Türkiye ekonomisinde üretim kapasitesinin genişlemesine son yıllarda iyileşme gösterdiğini, ancak bu genişlemenin yıllık ortalama yüzde 5 düzeyinde olduğunu ortaya koyduğuna dikkati çekerek, söz konusu oranın önümüzdeki dönemde Türkiye ekonomisinin ulaşabileceği olası büyüme hızına ışık tuttuğunu kaydetti.
Ali Kibar, 2002-2007 döneminde Türkiye ekonomisinin potansiyel oranının üzerinde büyümesindeki temel sürükleyici faktörün yatırımlar olduğunun görüldüğünü ifade ederek, yatırım faaliyetlerinin 2000'li yıllarla birlikte iyileşme gösterdiğini söyledi.
Kibar, "Böylelikle Türkiye ekonomisinin gecikmeli de olsa hızlı bir yatırım faaliyeti kanalıyla görece yüksek bir büyüme hızına ulaşması mümkün olmuştur. Bu dönemde yapılan sermaye yatırımları büyüme oranına 0.8 puan katkı yapmıştır" dedi.
İşgücü ve verimlilik artışı yetersiz
Söz konusu dönemde toplam faktör verimliliğindeki artış yoluyla büyümeye yapılan katkıda da 1988-2001 dönemine göre artış olduğunu vurgulayan Kibar, 2002-2007 dönemindeki büyümenin yaklaşık yüzde 10'luk bölümünün toplam faktör verimliliği artışından kaynaklandığının tahmin edildiğini söyledi.
"Ancak, 2007 yılı içerisinde verimlilik artışının zayıflama gösterdiği görülmüştür" diyen Kibar, bu tespitin Türkiye ekonomisinin orta-uzun vadeli büyüme perspektifi açısından yapısal reform ihtiyacının devam ettiğini gösterdiğini ifade etti.
Kibar, büyümenin büyük bir ağırlıkla yatırımlar yoluyla sağlanmasının işgücü ve verimlilik artışının ise oldukça yetersiz olmasının uzun dönemli sürdürülebilir büyüme yapısına ulaşmada önemli bir engel teşkil ettiğini kaydetti.
Ali Kibar, bu kapsamda insan gücünün donanımının geliştirilmesine, istihdam imkanlarının artırılmasına ve teknoloji üretme, kullanma ve uyarlama yeteneğinin güçlendirilmesine olan ihtiyacın devam ettiğini anımsattı.
Cari açık
Kibar, gerek son 20 yıllık potansiyel büyüme oranının yüzde 4 dolayında bulunmasının gerekse önümüzdeki dönem için potansiyel büyüme oranının yüzde 5 civarında olmasının Türkiye ekonomisinin üretim kapasitesinin geliştirilmesinde bazı sorunlar olduğuna işaret ettiğini, aynı sorunun diğer bazı ekonomik göstergelerde de kendini teşhir ettiğini belirtti.
Kibar, şunları kaydetti:
"Genişleyici para ve maliye politikası uygulamaları, küresel likitide bolluğunun kredi mekanizmasını canlandırması, ithal malların fiyatlarının ucuzlaması gibi etkenler iç talebin uyarılmasına neden olmakta. Artan iç talep öncelikle ekonomideki mevcut atıl kapasitenin kullanılmasıyla karşılanmakta.
Atıl kapasitenin ortadan kalkmasına yönelik işaretlerin alınmasıyla birlikte yatırım faaliyeti ivme kazanmaktadır. Ancak ekonominin üretim kapasitesinin özellikle yatırım ve ara mallarında yetersiz olması nedeniyle canlanan iç talebin bir bölümü ithalat yoluyla karşılanmaya başlandı.
Artan ithalat ise beraberinde cari açık sorunu gündeme getirmektedir. Bu itibarla cari açık sorunu da genel olarak ekonominin üretim kapasitesindeki yetersizliğin bir yansıması olarak değerlendirilebilir."
Kibar, üretim kapasitesinin geliştirilmesinde yaşanan problemlerin cari açık oranının artması yanında istihdam yaratılması ve enflasyonla mücadeleye de sekte vurduğunu kaydetti.
Üretim kapasitesinin geliştirilememesinin talebin arttığı dönemlerde üretim açığının azalmasıyla enflasyonun aşağı seviyelere çekilmesini zorlaştırdığını kaydeden Kibar, "Diğer bir ifadeyle talebin arttığı dönemlerde üretim seviyelerinin kapasiteyi zorlamaya başlaması, fiyatlar üzerinde yukarı yönlü bir baskı oluşturmakta. Bu nedenle talepteki artışa paralel olarak üretim kapasitesinin de kalıcı olarak artırılması ve üretim açığının kontrol edilmesi enflasyonla mücadele açısından önem taşımaktadır" diye konuştu.
Kibar, raporda salt fiziki yatırım faaliyetiyle yüksek büyüme performansının sürdürülebilirliğinin mümkün olmadığının dile getirildiğini belirterek, bunun bireylerin, firmaların ve kamu kesiminin verimlilik artışına odaklanmasını sağlayacak davranış değişikliğini ortaya koyacak politikalarla sağlanabileceğini vurguladı.