"Bazı merkez bankaları faiz indiriminde saldırgan"
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren, merkez bankalarının faiz indirim süreçlerine bakıldığında, bazılarının çok saldırgan, bazılarının nötr davrandığını görebildiklerini söyledi.
Ekren, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği'nin (TÜSİAD) düzenlediği "Yurtdışı Finansal Piyasalardaki Gelişmeler Işığında Türk Bankacılık Sektörü: Eğilim ve Riskler" konulu konferansın açılışında konuşma yaptı.
Bakan Ekren, krizin, kendilerine verdiği sinyallerden bir tanesinin, en geniş anlamda fon kapsamı içinde değerlendirecek bütün nakit ve nakit benzeri kıymetlerin ekonomik faaliyetleri doğrudan etkileyen, azaltan ya da hızlandıran, gelir dağılımını şekillendiren ve en önemlisi de etkili bir nüfuz aracı olarak kullanabilme özelliğinin bu dönemde üzerinde durmaları gereken konulardan biri olduğunu vurguladı.
2007'nin sonundan itibaren günümüze kadar olan kritik bazı parametreleri de katılımcılarla paylaşmak istediğini ifade eden Ekren, "Özellikle merkez bankalarının faiz indirim süreçlerine bakıldığında, bazılarının çok saldırgan bazılarının oldukça nötr davrandığını görebiliriz. Bu çerçeve içinde FED'in 2007 yılında 4.25 olan referans faiz oranını nisan sonu itibarıyla 2'ye düşürdüğünü dikkate aldığımızda özellikle bu ülkeden kaynaklanan kriz veya türbülansın boyutunun da ne kadar derin olduğu ve arka planının sorgulanması gerektiğini ortaya koyacak önemli bir göstergedir" diye konuştu.
Ekren, Avrupa Merkez Bankası'nın istikrarlı bir trend göstermesi, İngiltere Merkez Bankası'nın az da olsa faizleri 5.50'den 5'e düşürmesi ve Japonya'nın da yine 0.50'de kalmasının da, ülkelerin geçmiş ekonomi ve finans tarihindeki tecrübeleri kadar gelecek olaylara bakma biçimini de kendilerine yansıttığı için üzerinde titizlikle durulması gerektiğini, hem finansal otoriteler hem de uygulamacılar bakımından gelişmeleri izlemede kendilerine önemli ipucu sağlayacağını kaydetti.
ABD'de hane halkının kullanılabilen gelirinin düşmesinin yanında servetlerindeki azalmanın kriz olarak adlandırdıkları sürecin sadece finansal piyasalarda değil, hane halkının davranış biçimlerine bağlı olarak reel sektöre de sıçradığını ve sıçrama potansiyeli taşıdığını bildiklerini ifade eden Ekren, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Küresel ekonomik entegrasyonda ülkelerin hem reel sektörleri hem de finansal sektörlerinin karşılıklı bağımlılığını dikkate aldığımızda Amerikan hane halkının her hareketinin sonuçlarının hem ABD için hem de ABD dışındaki bütün ekonomiler için çok farklı anlam ve mesajları olduğunu da gözden kaçırmamak gerekir.
Bu çerçevede, yükselen piyasalara bakış tarzı konusunda da ortak bir platform bulmamız gerekir. Herhangi bir tedbir, yaklaşım ya da değişiklik söz konusu olduğunda otoritelerin ya da bankaların, finansal kurumların üzerinde durması gereken en önemli konulardan bir tanesi de piyasadaki oyuncuların sadece göstergelere bakarak rasyonel davranmadığı veya davranmayacağı, ekonomi sosyolojisi dediğimiz kurumların ya da bireylerin kendi pozisyonlarının zorlandığı bir baskının da daha sonra sürü psikolojisine, diğerlerinin izleyebileceği ve ortaya çıkan sonucun beklediğimizden de farklı bir noktaya geleceğini gözden kaçırmamak gerekir."
"Yönetişim kalitesinin artırılması kaçınılmazdır"
Nazım Ekren, sorun dikkate alındığında, sadece düzenleme ve denetim değil, hem kurumların kendi içinde hem de ekonomi yönetimiyle olan yönetişim kalitesinin artırılmasının kaçınılmaz olduğunu, bu sürecin, Türkiye gibi ülkeleri etkileme yön ve şekline bakıldığında, reel ve finansal etki alanından bahsedebileceklerini ifade etti.
Ekren, "Önümüzdeki süreçte Türkiye'nin ve yükselen piyasaların muhtemelen karşılaşacağı en önemli konu, bu alanlarda ortaya çıkacak stres düzeylerinin ve baskı alanlarının doğru teşhisi ve tespitinden sonra ortak bir finansal ve ekonomik yönetişim çerçevesinde olayı değerlendirmek ve gerekli inisiyatifleri kullanmaktadır" dedi.
Bazı parasal büyüklüklerin gelişmiş ekonomilerde artık yeteri kadar açık ve şeffaf şekilde izlenmediğinin gözden kaçırılmaması gerektiğini vurgulayan Ekren, "Ulusal otoritelerin gelişmiş ya da gelişmekte olan otoritelerin küresel türbülansın ortaya çıkarttığı dezenflasyon ve enflasyon açmazıyla karşı karşıya kalması operasyonlarında ileriki dönemlerde alınacak kararları adeta zorlamaktadır" diye konuştu.