hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    TÜSİAD: "Hane halkı tasarrufu bıraktı"

    TÜSİAD: Hane halkı tasarrufu bıraktı
    expand

    TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Ali Kibar, düşük gelir gruplarında özellikle son yıllarda negatif tasarruf eğiliminin olması ve yüksek gelir gruplarında tasarruf eğiliminin düşmekte olmasının Türkiye'nin cari işlemler açığının büyümesi anlamına geldiğini söyledi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    TÜSİAD'ın Merkez Bankası ile birlikte yürüttüğü, "Küresel Ekonomiye Entegrasyon Sürecinde Büyüme" başlıklı proje kapsamında tamamlanan "Türkiye'de Hanehalkı: İşgücü, Gelir, Harcama ve Yoksulluk Açısından İnceleme" raporu, Sheraton Oteli'nde düzenlenen seminerde açıklandı.

    Kibar, seminerde yaptığı konuşmada, Türkiye ekonomisinin 2001 yılında yaşanan krizden sonra önemli bir değişim sürecine girdiğini belirterek, 1987 yılı fiyatları baz alınarak bakıldığında 2001 yılında nominal olarak 2 bin 650 YTL civarındaki kişi başı milli gelirin 2006'da 7 bin 900 YTL'ye ulaştığının görüldüğünü söyledi.

    Yeni milli gelir ve nüfus verileriyle ise bu rakamın 10 bin 500 YTL'yi aştığını ifade eden Kibar, gelir seviyesinde yaşanan bu artışa ek olarak 2001 krizi sonrası dönemde gelir dağılımında da düzenli bir iyileşme görüldüğünü kaydetti.

    Hane halkının refah seviyesinde izlenen iyileşmenin temel belirleyicilerinden birinin işgücü piyasasında yaşanan gelişmeler olduğuna işaret eden Kibar, 2002-2006 yıllarını kapsayan dönemde genel işsizlik oranında çok sınırlı bir düşüş olmasına rağmen, incelenen dönemde istihdamın sektörel dağılımında ciddi bir değişimin gözlendiğini bildirdi.
     
    Kibar, tarım sektörünün istihdam içindeki payı 2002-2004 döneminde ortalama yüzde 34 iken 2005 ve 2006 yıllarında keskin bir çözülme yaşandığını ve bu oranın yüzde 27'ye gerilediğini söyledi.
     
    Ali Kibar, tarımsal istihdamda yaşanan çözülmeden açığa çıkan bu işçilerin bir bölümünün sanayi ve hizmetler sektöründe kendilerine yer bulabildiğini ifade etti.

    Kibar, tarımsal istihdamda yaşanan bu çözülme nedeniyle 2002-2006 döneminde ortalama genel istihdam artışının 244 bin kişi iken tarım dışı sektörlerde her yıl ortalama 587 bin civarında istihdam yaratılabildiğini belirtti.

    İstihdam içinde tarım dışı sektörlerin payının artmasının kişi başı gelir artışını da beraberinde getirdiğini anlatan Kibar, bunun nedeninin, tarım dışı sektörlerde çalışan başına elde edilen ortalama gelirin tarım sektöründekinin oldukça üzerinde olması olduğunu kaydetti.

    Türkiye'de kadınların konumu
     
    Kibar, Türkiye'de kadınların işgücü piyasası içindeki konumuna da değinerek, ülkede istihdamı ve kişi başı gelir seviyesini artırmanın başlıca yollarından birinin kadınların işgücüne katılımlarını artırmak olacağını söyledi.

    İşgücü arzının yarısını kadınların oluşturmasına karşın kadınların istihdam içindeki payının 2006'da yüzde 26 civarında olduğuna dikkati çeken Kibar, AB'de ise kadın istihdam oranının 2006 itibariyle yüzde 55 ile Türkiye'nin çok üzerinde olduğunu ifade etti.
     
    İstihdam edilen erkeklerle kadınların ücret hakları arasındaki farkın ise daha vahim bir tablo çizdiğine işaret eden Kibar, AB'de bu fark yüzde 15 oranında iken Türkiye'de yüzde 35'i aştığını söyledi.
     
    Kibar, son yıllarda iş aramayan, ancak çalışmaya istekli olan kadın sayısında hızlı bir artış görüldüğünü de belirtti ancak, toplumsal ve sosyal faktörlerin etkisiyle kadınların işgücüne katılımının sınırlı kaldığını kaydetti.

    "Hane halkı tüketim harcamaları değişti"
     
    Kibar, gelir artışı ve dağılımında son yıllarda yaşanan iyileşmeye paralel olarak hane halkı tüketim harcamalarının yapısı ve kalıplarında da önemli değişiklikler olduğuna dikkati çekerek, hane halkının gelir düzeyi arttıkça başta gıda olmak üzere giyim, konut gibi zorunlu harcamaların payının düzenli bir şekilde azaldığını vurguladı.
     
    Kibar, raporda da değinildiği gibi 2002-2006 döneminde hane halkının mal ağırlıklı tüketimleri azalırken hizmet ağırlıklı harcamalarının arttığını söyledi.
     
    Söz konusu dönemde düşük gelir gruplarında hanelerin tüketim harcamalarını giderek daha fazla borçlanma yoluyla finanse ettiklerinin görüldüğünü de belirten Kibar, gelir ve harcama eğilimleriyle ilgili bu gelişmelerin ekonomi politikalarını etkileyecek önemli sonuçlar doğurduğunu ifade etti.
     
    Kibar, zorunlu harcamaların toplam harcamalar içindeki payının azalmasının ya da tüketim harcamalarının giderek daha fazla borçlanma yoluyla finanse edilmesinin para politikasının belirlenmesinde mutlaka dikkate alınması gerektiğine işaret etti.
     
    Ali Kibar, hane halkının tüketim kalıplarındaki değişim dikkate alınmadan Türkiye'nin cari işlemler açığını kalıcı olarak kapatmasının zor olacağını belirterek, düşük gelir gruplarında özellikle son yıllarda negatif tasarruf eğiliminin olması ve yüksek gelir gruplarında tasarruf eğiliminin düşmekte olmasının Türkiye'nin cari işlemler açığının büyümesi anlamına geldiğini söyledi.
     
    Hane halklarının bu davranış değişimlerini dikkate almadan salt kur seviyeleri ya da sanayi politikası üzerinden oluşturulacak bir politikanın Türkiye'yi küresel ekonomiye entegrasyon sürecinde arzu ettiği rekabetçi konuma taşıyamayacağını anlatan Kibar, "Üstelik uluslararası ekonomik ve finansal görünümün bulanıklaştığı içinde bulunduğumuz dönemde, ekonomi politikalarının bu şekilde tasarlanması ülkemize daha fazla manevra kabiliyeti sunacaktır" dedi.

    "Yüksek büyüme performansı devam etmeli"
     
    Raporun tanıtım seminerinde konuşan Merkez Bankası Araştırma ve Para Politikası Birimi Başkanı Cahit Özcet de, Türkiye ekonomisinin gelişmiş ülkeler grubuna dahil olabilmesinin, ancak son dönemde göstermiş olduğu, yüksek büyüme performansının devamıyla sağlanacağını söyledi.
     
    Özcet, fiyat istikrarının kalıcı biçimde sağlanmasının, ekonomideki kaynakların etkin dağılımında ve ekonomik birimlerin uzun vadeli yatırımlara kaynak aktarmasında, dolayısıyla yüksek oranlı sürdürülebilir büyümenin gerçekleşmesinde önemli rol oynadığını belirtti.
     
    Özcet, bu itibarla kalıcı fiyat istikrarının, Türk firmalarının verimli çalışmasını ve yüksek rekabet gücüne sahip olmasını sağlayıcı çok önemli bir işlevi olduğunu ifade etti.
     
    Fiyat istikrarının kalıcı olarak sağlanmasının Merkez Bankası'nın temel görev ve sorumluluğu olduğunu vurgulayan Özcet, Merkez Bankası'nın bu görevini teminen ekonominin tüm kesimleriyle güçlü bir iletişim ve koordinasyon kurulmasını, amaçladığı etkin iletişim politikasının önemli bir parçası olarak gördüğünü söyledi.
     
    Fiyat istikrarının Türkiye'nin yüksek oranlı bir sürdürülebilir büyüme performansı yakalaması için gerekli, ancak yeterli bir koşul olmadığını ifade eden Özcet, şunları kaydetti:
     
    "Dolayısıyla ülkemizde rekabet ortamının iyileştirilmesi, istihdamın, verimliliğin ve teknolojik gelişimin artırılması gibi diğer önemli hususlarda da ilerleme kaydedilmesi gerekmektir.
     
    Bu alanlarda gösterilecek başarılar ülkemizin nitelikli büyüme yapısına geçmesine büyük katkı sağlayacaktır, bu çerçevede uygulamaya konulan yapısal reformların kararlılıkla sürdürülmesi ve hayata geçirilmesi makro ekonomik politikaların başarılı olmasında büyük pay sahibi olacaktır."
     
    Özcet, fiyat istikrarı temel hedefine odaklı olan Merkez Bankası'nın istihdam, maliye, dış ticaret, rekabet gücü gibi farklı alanlarda araştırmalar yaptığını ve kamuoyuyla paylaştığını bildirdi.

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow