"IMF ile ilişkiler açıklığa kavuşturulmalı"

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, IMF ile ilişkilerin nasıl devam edeceğinin bir an önce açıklığa kavuşturulmasına ihtiyaç olduğunu belirtti.
Yalçındağ, PriceWaterHouseCoopers tarafından düzenlenen "Davos'tan İstanbul'a" konulu toplantıda konuştu.
Yalçındağ, dış ticaret ve finansal akımlar sayesinde ülkelerin karşılıklı artan etkileşiminin, dünya ekonomisi büyüme devam ettiği sürece, gelişen ülkeler için olumlu olurken, dünya ekonomisinin yavaşlamaya başlamasıyla önemli bir huzursuzluk kaynağı haline dönüştüğünü söyledi.
Yalçındağ, konuşmasında, küresel ekonomi ve euro bölgesindeki büyüme ve enflasyondaki beklentilere de değindi.
Dünya ekonomisi yavaşlarken yükselen ekonomilerdeki talebin nasıl seyredeceği üzerinde durulmasında fayda olduğunu ifade eden Yalçındağ, "Geçmiş küresel ekonomi döngülerinde, ABD ekonomisinin yavaşlaması, petrol ve diğer ham madde fiyatlarını da aşağı çekmiş ve dünya ekonomisini yavaşlatmıştı. Ancak son yıllarda gelişmekte olan ülkeler arasında, bölgesel olarak ekonomik ilişkilerin büyük ölçüde yoğunlaşmış olması, bu son ekonomik döngüyü bundan öncekilerden ayırıyor" dedi.
Yalçındağ, günümüzde gelişmekte olan ülkelerin ihracatının yaklaşık yarısının diğer gelişmekte olan ülkelere yapıldığına dikkat çekerek, bu değişimin, bugün gelişmekte olan ülkelerdeki büyüme üzerinde ABD ekonomisinin etkisini azalttığını, bu durumu özellikle Asya genelinde daha net görmenin mümkün olduğunu aktardı.
Küreselleşmenin ulaşmış olduğu boyutun, dünya GSYİH'nın yüzde 25'ini oluşturan ABD ekonomisindeki bir yavaşlamanın diğer ülkeleri de etkilemesinin kaçınılmaz olduğu sonucuna varıldığını belirten Yalçındağ, ABD ekonomisine ilişkin son açıklanan verilerin beklenen de kötü gelmiş olmasının, dünya ekonomisi ve gelişen ekonomiler açısından bir dizi riske işaret ettiğini söyledi.
IMF'nin yeni Başkanı Strauss-Kahn'ın sözleri
Arzuhan Doğan Yalçındağ, dünya ekonomisinin yavaşlayacağının anlaşılmasıyla beraber, gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkelerin ne gibi önlemlerin alınacağı konusunda tartışma içine girdiğine değinirken, "Bu tartışmalarda para ve maliye politikalarının ne ölçüde etkili olacağı, yükselen enflasyon tehdidi karşısında, merkez bankalarının faiz oranlarını düşürerek ekonomiyi canlandırıp canlandıramayacakları da geniş yer buldu" diye konuştu.
Davos toplantıları sırasında, dikkatleri fazlasıyla çeken bir değerlendirmenin, IMF'nin yeni başkanı Dominique Strauss-Kahn'dan geldiğini anlatan Yalçındağ, şöyle devam etti:
"Dominique Strauss-Kahn, ekonomik yavaşlamanın daha da derinleşmesini önlemek için hükümetleri maliye politikalarını gevşetmeye çağırdı. Ancak, maliye politikası, bu dönemde, sadece bütçe açıklarını tamamen kontrol altına alabilmiş ülkeler için bir opsiyon olabilecek. Tabii ABD'yi bir istisna olarak değerlendirmeliyiz.
Dünyada devam eden bu tartışma, Türkiye açısından da önemli. Burada, önce maliye politikalarının büyüme aracı olarak kullanılması konusunu Türkiye açısından değerlendirip, ardından da küresel ekonomilerde ki son dalgalanmanın Türkiye'ye muhtemel olumsuz yansımalarını önlemek için alınabilecek önlemleri sizlerle paylaşmak istiyorum."
Yalçındağ, Türkiye'nin geçtiğimiz yıllarda sağladığı yüksek ekonomik performansta, kamu maliyesindeki iyileşmenin önemli rol oynadığını, merkezi hükümet bütçe açığının GSYİH'ya oranının 2003'te yüzde 14.6 seviyesinden 2006 yılında yüzde 0.8 seviyesine inerek son 30 yılın en düşük oranına geldiğini hatırlatırken, ancak seçim atmosferinin etkili olduğu 2007 yılında bu oranın artığını ifade etti.
Yalçındağ, "Bu artış, 2008 yılı için bizi maalesef büyümeyi etkileyecek önemli bir enstrümanı kullanmaktan mahrum bıraktı. Kaldı ki, yerel seçimlerin yaklaşmakta olduğunu bilmemize rağmen, maliye politikasında disiplinin korunacağı varsayımı altında bile, 2008 yılında büyümenin yavaşlaması, vergi gelirlerini azaltacak. Diğer taraftan, Türkiye'nin uluslararası piyasalardaki kredi notunun yükseltilebilmesi için bozulan bütçe disiplinin yeniden düzeltilmesi gerekecek" şeklinde konuştu.
Bu bağlamda faiz dışı fazla vermeye devam edilmesinin, özelleştirme sürecinin hızlandırılmasının ve kayıtdışı ekonomiyle mücadelede kararlılığın gösterilmesinin çok önemli olduğunu vurgulayan Yalçındağ, "Özellikle, özelleştirme uygulamaları kapsamında elde edilebilecek gelirlerin 2008 yılından sonra giderek azalacak olması, kalıcı vergi gelirlerinin devamını sağlayacak kayıtdışı ekonomiyle mücadele konusunda hızlı adımlar atılmasını gerektirmektedir. Vergi tahsilatının daha geniş bir tabana yayılmasıyla, hem vergi gelirlerinde kalıcı bir artış sağlanacak, hem de vergi yükü daha adaletli bir şekilde dağıtılmış olacaktır" dedi.
"Merkez bankalarının tüm maharetlerini göstermeleri gerekecek"
Küresel yavaşlamanın, makro ekonomik politikalar açısından önem kazanacağını, tüm dünyada yavaşlayan büyüme ve artan enflasyonist baskılar nedeniyle, enflasyonla mücadelede merkez bankalarının tüm maharetlerini göstermesinin gerekeceğini kaydeden Yalçındağ, bu dönemde, 2008 yılında hem öngörüldüğü gibi yüzde 5 büyüme hızı elde edip, yatırımları, istihdamı canlı tutmaya devam etmek hem de enflasyonu hedeflenen yüzde 4 seviyesine çekmenin, Türkiye için hiç de kolay olmayacağını söyledi.
Yalçındağ, öncelikle, 2008 yılında dünya ekonomisindeki gelişmelerin çok yakından izlenmesi ve para politikasının buna göre şekillendirilmesi gerektiğini belirterek, gelişmiş ülkelerde düşen faiz oranlarına rağmen, gelişmekte olan piyasalarda fonlardan pay kapma yarışı ve enflasyonla mücadele kaygısının, faiz oranlarında artışlara yol açacağını, Türkiye'nin faiz politikasının, bu hassas dengeler içerisinde belirlenmesi gerektiğini ifade etti.
Geçmiş dönemde, ekonomi politikalarına duyulan güvenin belirleyici hususları arasında yer alan Merkez Bankası'nın ve bağımsız kurumların kredibilitesinin öneminin altını çizen Yalçındağ, "Bu kurumların bağımsız, özerk bir yapıda, yüksek bir performansla çalışıyor olduğunun bilinmesi, Türkiye'nin enflasyonla mücadelesinde önemli bir unsur olacaktır. Öte yandan daha genel anlamda dünya ekonomisindeki gelişmelerin bize birkaç kanaldan olumsuz etkisi olacak" diye konuştu.
Bu durumda yurtdışı borçlanma imkanlarının eskisi kadar elverişli olmaması ve borç stokunun çevrilmesinde bir maliyet artışı ile karşı karşıya kalınmasının muhtemel olduğuna işaret eden Yalçındağ, uluslararası fonlarda daralma ve yatırım kararlarında uygulanacak bir takım ilave risk değerlendirme süreçlerinin, yurtdışı fonlama maliyetlerinin artması anlamına geleceğini belitti.
Yalçındağ, bu durumda, reel sektörün yurtiçi finansal piyasalardan daha fazla yararlanabilmesi için, sermaye piyasalarının derinleştirilmesi, halka açılmanın özendirilmesi ve aracılık maliyetlerinin aşağı çekilmesi gerektiğini vurguladı.
"IMF ile yola devam edilmesi ek güvence oluşturacak"
Makroekonomik politikalar açısından Türkiye'nin IMF ile ilişkilerine de işaret eden Yalçındağ, şöyle konuştu:
"IMF ile ilişkilerin nasıl devam edeceğinin bir an önce açıklığa kavuşturulması ihtiyacı var. IMF anlaşması 2008 Mayıs ayında dolacaktır. Bu tarih, dünya ekonomisindeki belirsizliğin ve istikrarsızlığın muhtemelen zirveye tırmanacağı bir döneme denk gelmektedir.
Artan belirsizlik ve risk altında, Türkiye'nin IMF anlaşması ile yoluna devam etmesi, ülke açısından ek bir güvence oluşturacaktır. Belirsizliği en kısa sürede azaltmak için, IMF anlaşmasının bir an önce açıklanmasının yararlı olacağını düşünüyoruz."
Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecine de değinen Yalçındağ, "2008 senesinde dünyada hüküm sürecek olan tüm karmaşa ve dalgalanmaların arasında, Türkiye'nin sağlam ve öngörülebilen bir rotada ilerlediğinin en önemli göstergesi, AB sürecinin ivmelenerek devam etmesi olacaktır. AB üyelik yolunda hızla ilerleyen bir Türkiye, yurtdışı piyasalara verilecek en temel mesaj olacaktır. Kaldı ki, AB üyelik süreci, Türkiye ekonomisinin çok ihtiyaç duyduğu mikro ekonomik reformlar açısından da en uygun çerçeveyi oluşturmaktadır" diye konuştu.
Küresel ekonomide büyümenin yavaşlamakta buna karşılık enflasyonun artmakta olmasının, tüm ülkeleri bu süreçten en az yara alarak çıkmalarına imkan sağlayacak önlemleri almaya zorladığına dikkati çeken Yalçındağ, "Türkiye için alınması gereken önlemler belli. Vakit geçirmeden bu önlemleri almalı ve Türkiye ekonomisini yeniden düşük enflasyon hızlı büyüme patikasına sokacak politikaları benimsemeliyiz" dedi.