Erdoğan, Atatürk'ten alıntı yaptı
Başbakan Erdoğan, "Atatürk'ün ifadesiyle hakimiyet-i milliyeye karşı çıkmak irticadır. Yani milli egemenliğe karşı çıkmak irticadır. İrticanın tarifini kimse başka yere saptırmasın, işin aslı budur" diye konuştu. Erdoğan, Kılıçdaroğlu'na yönelik göndermelerde de bulundu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, hiçbir demokrasinin antidemokratik yollarla inşa edilemeyeceğini, hiçbir hakkın ulufe olarak millete sunulamayacağını ifade ederek, "Darbe ile demokrasi olmaz, darbe ile demokrasi gelmez. Darbe anayasası ile Türkiye'nin daha yüksek demokrasi standartlarına erişmesi mümkün olamaz" dedi.
Erdoğan, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi'nde düzenlenen TOBB'un 65. Genel Kurulu'nun açılışında konuşma yaptı.
Başbakan Erdoğan, 28 yıldır Türkiye'nin anayasayı tartıştığını ifade ederek şunları söyledi:
"Sizlerin de her fırsatta her platformda bu anayasadan şikayet ettiğinizi, değişmesi gerektiğini ifade ettiğinizi biliyorum. Az önce de dinledik. Biz her türlü riski göze aldık ve 22 Temmuzda milletimizin bize verdiği emanetin hakkını yerine getirerek, anayasada 28 yılın en büyük, en kapsamlı değişikliğini gerçekleştirdik. Tüm toplumun ittifak ettiği maddelerde bile muhalefetin nasıl ön kestiğini, ön kesmek için nasıl ittifak halinde çalıştığını gördünüz. Hatta oy kullanma kabinine milletvekillerinin gönderilmediğini gördünüz. Milletvekili ne için var? Orada oy kullanmak için, ama milletvekiline güvenmeyen, onun iradesine saygı duymayan bir anlayış var. Gitsin kullansın oyunu. Ama biz risk aldık. Biz elimizi taşın altına koyduk. Bedenimizi koyduk. Milletin hayır dualarıyla bu işi belli bir noktaya getirdik. Şimdi söz millette. Son sözü millet söyleyecek. Son kararı millet verecek, siz vereceksiniz."
Siyaset, demokrasi ve tecrübe
Başbakan Erdoğan, TOBB üyelerinin siyaset ve demokrasi ile ekonomi arasındaki ilişkiyi yaşayarak tecrübe ettiklerini söyledi. Demokrasi ile ekonominin at başı gittiğini ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:
"Birisi ileri, birisi geri bu iş yürümez. Araştırdığınız zaman kalkınamayan ülkelerin altında bunu görürsünüz. Temel hak ve özgürlükler noktasında eğer bir ülkede durum gerçekten iyi değil ise o ülkede ekonominin de ileri gitmesi zaten mümkün değil. Ama her ikisi de at başı gidiyorsa orada süratle o başarı sağlanacaktır. Türkiye yıllar boyunca neden kalkınamadığını,
neden ilerleyemediğini, neden atılım yapamadığını tartıştı.
Gelişmiş ülkelerle kıyaslamalar yapıldı. Örnekler uygulandı ama bir türlü tatmin edici sonuç alınamadı. Gelişmiş ülkelere baktığımızda kaynaklarının petrol olmadığını, yer altı zenginlikleri olmadığını, en büyük hazinelerinin insan kaynağı olduğunu, demokrasi olduğunu görüyoruz. Oralarda düşünce ve ifade hürriyetinin, temel hak ve özgürlüklerin toplumsal yaşama yansıdığı kadar ekonomiye de yansıdığını, ekonomiye de yön verdiğini görüyorsunuz.
Dikkat ediniz bürokrasi, demokrasiye yön vermiyor, demokrasi, bürokrasiye yön veriyor. İdare halka değil, tam tersine halk idareye yön veriyor, mesele budur. Bunun sağlanmadığı, halk iradesinin, millet egemenliğinin tesis edilmediği, demokrasinin tüm kurallarıyla işlemediği bir ortamda elbette ekonomik bir kalkınmadan da söz edilemez. Siyasetle ekonomi arasında, demokrasiyle soframızdaki ekmek arasında, anayasa ile cebimizdeki gelir arasında bağlantı kuramayanlar, açık söylüyorum siyaset okur yazarı olmayanlardır.
"Türkiye bir yere varamadı"
Darbe anayasasıyla antidemokratik yasalarla bürokratik oligarşiyle üstünlerin hukukunu tercih edenlerle Türkiye bugüne kadar bir yere varamadı.
Bundan sonra da bir yere varamaz. Öyleyse yapmamız gereken üstünlerin hukukunu korumak değil, hukukun üstünlüğünü korumaktır. Bunun mücadelesini hep birlikte vermeye mecburuz. Tabii üzerlerinde hiçbir sorumluluk taşımayanlar, millete hesap verme gibi bir yükümlülüğü olmayanlar tamamen keyfe keder şekilde bu ülkenin ekmeği üzerinde tasarrufta bulunabiliyorlar. Şunu da kaydetmek durumundayım, hiçbir demokrasi antidemokratik yollarla inşa edilemez, hiçbir hak ulufe olarak millete sunulamaz. Darbe ile demokrasi olmaz, darbe ile demokrasi gelmez. Darbe anayasası ile Türkiye'nin daha yüksek demokrasi standartlarına erişmesi mümkün olamaz."
Başbakan Erdoğan, Anayasa değişikliğinin şahsi çıkarları, parti çıkarları için yapılmadığını belirterek, "Bu, ülkenin, milletin, bizim ortak çıkarlarımız içindir. Bir yanda dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer alan, küresel krizde son derece başarılı bir performans göstererek dünyanın takdirini toplayan bir Türkiye var, diğer yanda açık dış politikasıyla bölgesel ve küresel meselelere ağırlığını koyan bir Türkiye var. Ama öte yanda bakıyorsunuz statükoyu korumak için darbe anayasasına sarılan, 'istemezük' diyen, 'yaptırmayız' diyen içe kapanmacı, statükocu bir anlayışı savunanlar var" dedi.
Sanayiciye siyaset anlattı
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'de siyasetin en büyük hastalığının, "bol keseden atan, Kaf Dağı'nın ardındakini vaat eden, oy toplamak için ekonominin gerçeklerini görmezden gelen ama seçildikten sonra vaatlerini ve milleti unutan siyasetçi modeli" olduğunu söyledi.
Başbakan Erdoğan, 81 ilde ve ziyaret ettiği 81 ülkede Türk iş adamlarının yatırımlarıyla karşılaştığını belirterek, iş adamlarına "Ay yıldızlı bayrağın sadece büyükelçiliklerin kapısında değil, Türk iş adamlarının oralardaki yatırımlarında da dalgalandığını görmekten çok büyük bir gurur duydum. Ay yıldızı yüksek burçlara diktiğiniz için, Türkiye'nin gururu olduğunuz için Türkiye kalitesini dünyanın dört bir yanına taşıdığınız için sizlere şükranlarımı sunuyorum" diye seslendi.
Erdoğan, "Bu ülke adam olmaz, bu ülkenin sorunları çözülmez, değişmez. Böyle gelmiş, böyle gider" diyenlere inat, Türkiye'nin makus talihinin yenilebileceğini, umutların çoğaltılabileceğini, ufukların zorlanabileceğini hep birlikte gösterdiklerini kaydetti.
"Popülizme tevessül etmedik"
Erdoğan, mali disiplinden asla taviz vermediklerini ifade ederek, şunları kaydetti:
"Hiçbir hal ve şart altında hedeflerimizden şaşmadık ve popülizme asla tevessül etmedik. Referandum dolayısıyla önümüzdeki sene yapılacak seçimler dolayısıyla bütçe dengesinden şüphe duyanlar da gereksiz bir tedirginlik içerisindeler. Bizim dönemimizde yapılan ilk seçim 28 Mart 2004 mahalli seçimidir. Biz hükümet olarak 2004 yılı için hedeflenen bütçe harcamalarını 150 milyar lira olarak belirlemişiz. Peki gerçekleşen nedir? 141 milyar lira. İkinci seçim 22 Temmuz 2007 milletvekili seçimidir. Evet 2007 yılı için belirlenen hedef bütçe harcamaları 205 milyar lira iken gerçekleşen tutar 204 milyar liradır.
Üçüncü ve son seçim 29 Mart 2009 mahalli seçimidir. 2009 yılı için belirlenen hedef bütçe harcamaları 260 milyar iken gerçekleşen tutar küresel kriz yılı olmasına rağmen az bir farkla 267 milyar lira olmuştur. Popülizm bunun neresinde? Bu ülke bol keseden dağıtan siyasetçileri gördü, bu ülke Merkez Bankasına sınırsızca para bastırarak enflasyonu azdıran hükümetleri gördü, bu ülke 'kim ne veriyorsa iki katını veriyorum' derecesinde popülizmi, seçim döneminin sonuna kadar açılan muslukları gördü. Ama yine bu ülke, seçimlerin ardından yüksek enflasyonla yüksek bütçe açığıyla adeta kaşıkla verilenin kepçeyle geri alındığını da gördü. Böyle bir siyaset tarzı, böyle bir ekonomi yönetimi Türkiye'nin hakkı değil, dedik, tüm bu ağır faturalara son verdik."
Kemal Kılıçdaroğlu'na göndermeler
"Aynı söylemin bugünlerde bir kez daha siyasete egemen olmaya çalıştığını görüyoruz" diyen Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bazıları çıkıyor 'yoksulluğa son vereceğiz'. Arkadaşım biz göreve geldiğimizde Türkiye'de 17 milyon yoksul vardı, şimdi bu rakam geldi, geldi artık 13'ün altına düştü. Sağ olun, var olun peki bunu nasıl yapacaksınız, şunu bir söyleyin. Formülünüz ne, kaynağınız ne, gidip bir yoksulun kapısına vurdunuz mu, adımlarınızı bir yoksul haneden içeri attınız mı? Her türlü sosyal yardımın karşısında durdunuz, bugün çıkıp fukara edebiyatı yapıyorsunuz.
Tamam da planınız ne, programınız ne, projeniz ne, bunu nasıl başaracaksınız söyleyin. Bu millete acı çektirmeyelim biz gelmeden hemen bu işi yapmaya gayret edelim. Yapmazsak zaten milletim bunun faturasını bize keser. Türkiye'de siyasetin en büyük hastalığı maalesef budur. Bol keseden atan Kaf Dağı'nın ardındakini vaat eden, oy toplamak için ekonominin gerçeklerini görmezden gelen ama seçildikten sonra vaatlerini ve milleti unutan bir siyasetçi modeli.
Anayasa değişikliğine karşı çıkacaksın, millete gitmekten korkup Anayasa Mahkemesine gideceksin, sonra milletten, yoksulluktan bahsedeceksin. Türkiye bu modellerden çok gördü ve tamamını ıskartaya çıkardı. Bakın bir süredir erken seçim söylentileri dillendiriliyor. Anayasa değişikliği sürecinde tekrar tekrar bu söylem ifade edildi. 'Bu meclis Anayasa yapamaz seçime gidilsin, yeni bir Meclis teşekkül etsin' denildi. Hayır, bu ülke artık zamanında seçim yapmaya alışacak, alışmak zorundadır. Seçim yoluyla bu ülkenin istikrarını da kaynaklarını da heba etmeye tahammülümüz yok."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Türkiye'de ne yapılmak istendiğini, nasıl sinsice bir taktiğin uygulamaya konulduğunu da görüyoruz" dedi.
Erdoğan, TOBB Genel Kurulunun açılışında yaptığı konuşmada, Türkiye'de yapılmak istenen bazı şeylere dikkati çekerek şunları söyledi:
"Türkiye'de ne yapılmak istendiğini, nasıl sinsice bir taktiğin uygulamaya konulduğunu da görüyoruz. Sanki Türkiye'de ilk defa, örneğin, bir grizu patlaması oluyor. Sanki ilk defa bir maden kazası oluyor gibi bu meselenin nasıl abartıldığını gördük, gördünüz. Ajite edilerek mutlaka ve mutlaka Hükümetle de doğrudan ilişkisi kurularak yansıtıldığını nazarı dikkatimizden kaçırmıyoruz. Ülkenin farklı yerlerinde meydana gelen adi vakaların gereğinden fazla abartılıp gündemin ilk sıralarına taşındığını ilgili ya da ilgisiz her meselenin doğrudan Hükümetle ilişkili gösterildiğini ibretle izliyoruz. Daha önce üçüncü sayfalarda kalan haberlerin manşetlere nasıl çekildiğini dakikalarca, saatlerce ekranlarda döndürüldüğünü lokal olayların, menfi olayların adeta bir Türkiye manzarası gibi sunulduğunu da görüyoruz."
"Felaket tellallarına kulak asmayın"
Erdoğan, 7,5 yıl boyunca ekonomi için yapılan karamsarlık yazma taktiğinin ekonomide tutmayınca şimdi toplumsal yapı üzerinde denendiğini ifade ederek, şöyle devam etti:
"Şunu da rahatlıkla söylemek istiyorum. Bu ülkenin iş adamları, sanayicileri, yatırımcıları, tüccarları, girişimcileri 7,5 yıl boyunca o karamsar analizlere, kötümser yorumlara, felaket tellallarına kulak asmadılar ve onlar işlerini yaptılar. Aynı şekilde bugün de işimize bakacağız. Ve bu senaryolar inanıyorum ki toplumumuzda da karşılığını bulmayacak. Türkiye'de iyi şeyler oluyor."
Türkiye'de güzel gelişmeler yaşandığını dile getiren Erdoğan, şunları kaydetti:
" Başka reformlara kapı aralıyor. Bu motivasyonla bu birliktelik ruhu ile yolumuza devam edeceğiz. Elbette riskleri dikkate alacağız. Elbette uyarıları, yapıcı eleştirileri dikkate alacağız. Biz bu güne kadar TOBB başta olmak üzere tüm sivil toplum örgütlerimizle tam bir istişare içerisinde olmaya azami dikkat gösterdik. İşte en son mali kuralda onun öncesinde Anayasa değişikliğinde yine TOBB'un önerilerini dikkate aldık. Çalışmalarımıza yansıttık, bu şekilde devam edecek, bu şekilde Türkiye'ye daha fazlasını kazandıracağız.
Şu rakamlara özellikle dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Son yedi yılda ekonomimiz yılda yüzde 4,3 oranında büyüme kaydetti -ki buna 2009 kriz yılı dahildir-. Bizim dönemimizdeki yedi yılı, bizden önceki yedi yılla kıyaslıyorum. 1995'ten 2002 yılına kadar ekonomimiz yılda yüzde 2,9 oranında büyüme kaydetmiştir. Daha da öteye gidelim, iki önceki yedi yıla bakalım. Yani 1988-1995 döneminde de ekonomimiz yılda ortalama yüzde 3,6 oranında büyümüştür. Bizim dönemimizde ise yıllık ortalama büyüme yüzde 4,3. Kendimizi kendimizle kıyaslamak yetmez. Son yedi yılda diğer ülkelere baktığımda, Çek Cumhuriyeti ve Brezilya yılda ortalama yüzde 3,6 oranında büyümüşler. Aynı dönemde Meksika yılda ortalama yüzde 1 büyürken, Macaristan yüzde 1,6 büyümüş. Bu büyüme performansı bir tesadüfün eseri değildir.
Bunu bir tesadüf gibi görmek, bir konjonktüre bağlamak, açık söylüyorum, en başta sizin emeklerinizi inkar olur, sizin alın terinizi, sizin girişimlerinizi yok saymak olur ve girişimcilerimize haksızlık olur. Sadece geçmişe değil, geleceğe baktığınızda, tahminlere baktığınızda Türkiye için umut verici beklentiler görüyorsunuz. IMF'nin en son açıkladığı Dünya Ekonomik Görünümü Raporu'na göre 2010 yılında yüzde 5.2 büyüme oranı ile Avrupa'nın en hızlı büyüyen ekonomisi olacağız. Yine OECD'ye göre, 2011-2017 yıllarını kapsayan dönemde yıllık ortalama yüzde 6,7 büyüme oranı ile OECD ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ekonomi olmamız bekleniyor."
Başbakan Erdoğan, küresel ekonomik krize nereden bakıldığının da son derece önemli olduğuna işaret ederek, şunları söyledi:
"Ankara'nın dışına çıkamayan siyasetçilere, bürokratlara alışkınız. Ama Ankara'nın dışına çıkamayan, İstanbul'un dışına çıkamayan bir iş adamı profilini ben artık Türkiye'de hayal edemiyorum. Küresel kriz, adı üstünde küresel boyutlu bir krizdir. Dünyanın hemen her ülkesini az ya da çok etkilemiştir. Elbette Türkiye'yi de etkilemiştir. Ben, bunu hiçbir zaman reddetmedim. Ama şu gerçekleri de artık görmek durumundayız. 2009'un ilk çeyreğinde dip yaparak aynı yılın son çeyreğinde yüzde 6'lık bir büyüme kaydeden yegane ekonomi biz olduk. Türkiye, OECD ülkeleri arasında mali piyasalara müdahale etme gereği duymayan tek ülke."
IMF'siz yola devam etmek
Başbakan Erdoğan "(IMF'siz biz yola devam ederiz) dedik kimse bize inanmak istemedi. İşte bugün Türkiye ikinci seneyi aştık, IMF'siz yoluna devam ediyor. Kendi öz kaynaklarıyla, yöntemleriyle, krizi arkada bırakıyor" diye konuştu.
Cari açık konusunun yeniden gündeme taşındığını ifade eden Erdoğan, "Bu konuda da herkes rahat olsun daha önce nasıl yakından izledik ve gerektiğinde tedbirlerimizi aldıysak bugün de yakından izliyoruz" dedi.
İşsizliği kabul etti
İşsizliği düşürmek için yaptıkları çalışmalara da değinen Başbakan Erdoğan, şunu kaydetti:
"Bu sorun tek başına hükümetin gayretleriyle teşvikleriyle girişimleriyle çözülecek bir sorun değil. Kimse alınmasın, darılmasın küsmesin.
Bu, Türkiye'nin meselesidir. Bu bizim ortak meselemizdir. İşsizliğin neticesinde ortaya çıkan toplumsal sorunlar sadece beni, sadece bu milletin bir kesimini değil, hepimizi olumsuz etkiliyor. Biz bu meseleyi hep birlikte, dayanışma ile çözeriz. Hükümet ile iş ortamını iyileştirmek noktasında, vergiler, sigorta primleri, kanunlar noktasında üzerimize düşeni yaptık. İmkanlar elverdikçe yenilerini de yapıyoruz."
"Kafamızı kuma gömemeyiz"
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Biz, 'çözümsüzlük çözümdür' diyerek kafamızı kuma gömemeyiz. Güneydoğu meselesinde, terör meselesinde bu ülkenin neler kaybettiği çok açık ortada. Heba olan yüz milyarlarca dolar kaynak, bu milletin kaynağıdır" dedi.
Erdoğan, TOBB Genel Kurulunun açılışında yaptığı konuşmada, 1 trilyon doların üzerinde milli gelirin hayal olmadığını belirterek şunları söyledi:
"500 milyar dolarlık ihracat hayal değil. Bunları sağlayacağız, hedef Cumhuriyetimizin 100. Yıl dönümünde, Türkiye'yi dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi içine sokmaktır. Ve bunu başarmakta kararlıyız, el birliğiyle, beraber yapacağız. İnanırsak, gerçekleştireceğiz, inanıyoruz, gerçekleştireceğiz. Van'ın da Kocaeli kadar ürettiği, Iğdır'ın da, Gaziantep kadar ürettiği ihraç ettiği, Şanlıurfa'nın Ankara, İstanbul kadar istihdam kapısı, ekmek kapısı olacağı günler uzak değildir. Biz milletimize güveniyoruz. Biz işverenimizin, sanayicimizin, tüccarımızın dinamizmine inanıyoruz."
Erdoğan, Anayasa Değişiklik Paketi sürecinde her kesimin olduğu kadar, sivil toplum örgütlerinin de TOBB'un da görüş ve önerilerini, desteklerini aldıklarını ifade ederek, şöyle konuştu:
"Ama açıkçası neyin değiştiğini, nasıl değiştiğini, Türkiye'nin bundan sonra nasıl bir atılım gerçekleştireceğini anlatmak konusunda sizlerin de inisiyatif almasını beklemek hakkımızdır diye düşünüyorum. Aynı sıkıntıyı "Milli Birlik ve Kardeşlik Süreci"nde yaşadık. Türkiye'nin birliğini, bütünlüğünü, kardeşliğini pekiştirecek bu proje, aynı zamanda ekonomiyi de çok farklı bir boyuta taşıyacak. Kronik problemlerin ülkemizin gelişiminin önünde nasıl ayak bağı olduğu, ülkemizin ekonomisini de siyasetini de sosyal hayatını da ne kadar olumsuz etkilediği artık çok açık görülüyor.
Biz, "çözümsüzlük çözümdür" diyerek kafamızı kuma gömemeyiz. Güneydoğu meselesinde, terör meselesinde bu ülkenin neler kaybettiği çok açık ortada. Heba olan yüz milyarlarca dolar kaynak, bu milletin kaynağıdır. Ölen onbinlerce insan bu milletin ferdidir, bizim insanımızdır. Böyle bir sorunu görmezden gelmek mümkün mü? Gelen şehit cenazelerini, katlanılması gereken bir maliyet gibi görmek, çözümsüzlüğün faturasını bu milletin evlatlarına kesmek hangi vicdana sığar? Bu sorunlara karşı çözümsüzlüğü çözüm gibi görmek, statükoyu sürdürmek, maliyetlere katlanmak sürdürülebilir değildir değerli arkadaşlarım. Statükoyu sürdürmeye çalışmak mümkün de değildir, doğru da değildir, insani de değildir, vicdani de değildir."
Bu meseleye Türkiye'nin birlik ve bütünlüğü açısından ciddi bir risk olarak gördükleri, Türkiye'nin bekasını tehdit etmeye başlayan ciddi bir tehdit olarak algıladıkları için el attıklarını vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:
"Demokratik açılım sürecini, milli birlik ve kardeşlik projesiyle ülkemizin temel meselelerini demokratik zeminde tartışalım. Başta terör meselesi olmak üzere inanç sorunları, ekonomik sorunlar tüm bunları masaya yatıralım, birlik ve bütünlüğümüzü geliştirmek için artık neticeyi alalım istedik. Ve bunun için de çağrımızı yaptık. Tabii birçok yakıştırmalar oldu. Ama bu yakıştırmalara karşı bizler, aynı dille konuşmadık, bundan sonra da konuşmayacağız."
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
Hafta sonu plan yapanlar dikkat! Meteoroloji uyardı: Çok kuvvetli sağanak geliyor
Tarifsiz acı! Altay Toprak bebeğe veda: “Oğlumu öldürdüler”
HABER || Sağanak geliyor: Bu illerde yaşayanlar dikkat! Prof. Dr. Orhan Şen saat verip uyardı
SON DAKİKA HABERİ || Narin Güran cinayeti davasının seyrini değiştirebilir! 'Isırık izi' detayı ortaya çıktı
Gözler Beştepe'deydi! Erdoğan - Bahçeli görüşmesinin kodları neler?