hourSON DAKİKA
left-arrowright-arrow
weather
İstanbul
down-arrowup-arrow

    Poyrazköy duruşması: 'Savcının imzası eylem planında'

    Poyrazköy duruşması: Savcının imzası eylem planında
    expand

    "Ergenekon" soruşturması kapsamında Poyrazköy'de yapılan kazılarda ele geçirilen mühimmata ilişkin 17 kişinin yargılandığı davanın duruşmasında, Levent Bektaş'ın avukatları tarafından imza taklit makinesiyle Cumhuriyet Savcısı Ercan Şafak'ın imzasının "Kafes Eylem Planı" başlıklı belgeye atılmasına ilişkin bir video izlettirildi.

    Haberin Devamıadv-arrow
    Haberin Devamıadv-arrow

    "Ergenekon" soruşturması kapsamında Poyrazköy'de yapılan kazılarda ele geçirilen mühimmata ilişkin haklarında dava açılan 5'i tutuklu 17 sanığın yargılandığı davanın üçüncü duruşması yapıldı.

    Poyrazköy davasında tutuklu sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verildi. Duruşma 14-15-16 Temmuz tarihlerine ertelendi.

    İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi Heyeti Başkanı Vedat Yılmazabdurrahmanoğlu, savunmasını yapmak üzere tutuklu sanık Ercan Kireçtepe'ye söz vermek istedi. Buna karşı çıkan Levent Bektaş'ın avukatı Celal Ülgen, savunmanın tek ve bütün olduğunu, sanık savunma yaptıktan sonra avukatına söz verilmesi gerektiğini, bunun kesintiye uğratılamayacağını söyledi.

    Üye hakim Mehmet Karababa'nın, Kireçtepe'nin savunmasına geçilmesi konusunda Yılmazabdurrahmanoğlu'na destek vermesi üzerine Ülgen, "Sayın üye müdahale ediyor. Mahkemeyi kim yönetiyor?" diye konuştu.

    Bunun üzerine Yılmazabdurrahmanoğlu, savunma yapması için Bektaş'ın avukatlarına söz verdi. Bektaş'ın avukatlarından Celal Ülgen, "Yargılamada silahların denkliğinin eşit olmadığını, savcıların hakimlerle aynı seviyede, avukatların ise daha aşağıda oturduğunu, bunun da adliye binası yapılırken savcıların marangozlara olan yakınlığından kaynaklandığını" söyledi.

    "Marangozlar vatan haini değil"

    Savcı Nuri Ahmet Saraç ise "Marangozlar vatan haini değil, bu ülkenin evladı. Biz tüm meslek gruplarına eşit mesafedeyiz" dedi. Mahkeme heyetinden izin isteyerek savunmasını oturduğu yerden yapan Ülgen, dün müvekkiline yapılan çapraz sorgu sırasında "Neden siz? Sizi özel kılan bir husus var mı?" diye soruların yöneltildiğini hatırlattı.

    Bunun sadece Bektaş'a yönelik bir tuzak olmadığını söyleyen Ülgen, "Bu askerler ülkemizin kahraman askerleridir, kahramanlarıdır. Olayın bütününe baktığımızda görevi sırasında üç altın madalya alan bir subayın, Suriye'den Apo'yu getiren komutanın Ergenekon'da sanık olduğunu görürüz. Demek ki burada birçok subay hedef alınıyor. Aslında hedef alınan TSK'dır. Aslında hedef alınan Türkiye'dir. Aslında hedef alınan çağdaşlıktır. Aslında hedef alınan Mustafa Kemal'dir. Bunu ne kamuoyu, ne sayın savcılar, ne de biz görmezden gelebiliriz" dedi.

    Avukat Ülgen, adil bir yargılama için mahkemeden bazı bilgi ve belgeler istediklerini, ancak sonuç alamadan savunma yapmak durumunda kaldıklarını vurguladı.

    Müvekkilinden ele geçirilen ve delil olarak iddianamede geçen CD'lerin gerçek olup olmadığının bilinmediğini ifade eden Ülgen, sanık telefonlarının dinlenmesine ilişkin mahkeme kararının da dava dosyasında bulunmadığını belirtti.

    Sanık avukatlarından belge ve bilgilerin kaçırıldığını, bu nedenle karanlık odada savunma yaptıklarını söyleyen Ülgen, bunun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hükümlerine aykırı olduğunu söyledi.

    "Müvekkilimin yakalanması ve gözaltına alınması sırasında birçok hukuksuzluk gerçekleşmiştir" diyen Ülgen, arama ve el koyma işlemleri sırasında da birçok yasa dışılık yapıldığını, arama kararlarında Ceza Muhakemesi Kanunu'nu 117. maddesinin uygulanmasını da anlayamadığını ifade etti.

    "Barkovizyona neden bakmıyorsunuz'' tartışması

    Ülgen, barkovizyonu kullanarak bir şeyler anlattığı sırada hakim ve savcıların önlerine bakmasına tepki göstererek, "Niçin ekrana bakmıyorsunuz? Bakmayacaksanız neden görsel savunma yapıyoruz? Anlamıyorum" dedi.

    Bunun üzerine Yılmazabdurrahmanoğlu da barkovizyona bakmak zorunda olmadıklarını söyledi. Müvekkilinin ev ve iş yerinin aranması kararı ile bu kararı talep eden yazının aynı bilgisayardan çıktığını öne süren Ülgen, iddia makamı ile kararı verecek olan hakimin bu yakınlığını anlayamadığını söyledi.

    Ülgen, "Arama kararı varsa önce bu yapılacak. Kararda 'bilgisayarları al gel' demiyor. Burada hukuksuzluk vardır. Müzekkerede mevcut delillerle birlikte yeni delillerin bulunması durumunda yakala diyor. Ancak arama kararıyla yeni delil bulunamıyor, ancak yakalama yapılıyor. Oysa müzekkerede bir suç unsuru bulabilirsen yakala deniyor. Ayrıca arama sırasında el konulan CD ve DVD'lerin seri numarası alınmamış ve torbaya konulmamış. Sadece son aramada el konulan şeyler torbaya konulmuştur. Bunların tamamı yasa dışıdır" dedi.

    Bektaş'ın ofisinden ele geçirilen CD'lerin birinci incelemesinin 22 Nisan, ikinci incelemesinin ise 9 Mayıs 2009'da yapıldığını hatırlatan Ülgen, soruşturma savcısı Ercan Şafak'ın 27 Nisan 2009'da ifadesini aldığı davanın sanıklarından Eren Günay'a, henüz kendisine ulaşmamış ve tespit edilmemiş olan 'Kafes Eylem Planı"nı sorduğunu öne sürdü.

    Ülgen, savcının kendisine 11 Mayıs 2009'da ulaşacak planı 27 Nisan'da Günay'a sormasının bir komplo tezgahının hazırlandığının kanıtı olduğunu savunurken, duruşmayı izleyenler tarafından alkışlandı. Mahkeme Heyeti Başkanı Vedat Yılmazabdurrahmanoğlu ise alkışlayanları uyararak, dinleyicilerin sessiz olmasını istedi.

    Ek gözaltı süresi

    Müvekkili hakkındaki gözaltı süresinin bitiminden yaklaşık bir saat sonra ek bir kararla uzatıldığını, gözaltı süresinin bitmesinin hemen ardından şüphelinin serbest bırakılması gerektiğini, ancak bunun yapılmadığını anlatan Ülgen, savcıların gözaltı süresi konusunda bir hata yapıldığını anlamaları üzerine el yazısıyla belgeye "İki saat yol hariç" notunu düştüklerini kaydetti. Bektaş'ın diğer avukatı Hüseyin Ersöz ise, bir dijital verinin delil olarak nitelendirilebilmesi için olayı temsil ediyor, akla, mantığa ve hukuka uyuyor olması gerektiğini dile getirdi.

    Suçlulardan elde edilen dijital verilerin bilirkişilerce incelemesi gerektiğini anlatan Ersöz, ancak müvekkilinden elde edilen dijitallerin Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nde görevli polislerce incelendiğini savundu. Bunun hukuka aykırı olduğunu ifade eden Ersöz, dijital verilerdeki bir dokümanda yapılacak en ufak değişikliğin, o dosyanın "hash" değerinde değişikliğe neden olacağını söyledi.

    Avukat Ersöz, "Aramada el konulan dijitallerin delil sayılabilinmesi için kopyalarının ve dokümanların hash değerinin alınması gerekir. Alınmamışsa bunlar delil sayılmaz. Müvekkilimin evinde ve iş yerinde yapılan aramada el konulan dokümanlar için bunlar yapılmamıştır. Eğer kopyalama ve hash değer alınmamışsa dokümanda sonradan kolaylıkla değişiklik yapılır. Dokümanlarda değişiklik yapılıp yapılmadığını sadece hash değerle anlarız" diye konuştu.

    Video izlettirildi

    Hüseyin Ersöz, mahkeme heyeti ve duruşmadakilere barkovizyondan ıslak imzanın taklit edilmesi ve belgelerde kullanılan imzaların başka belgelere kopyalanarak kullanılmasıyla ilgili iki video izletti.

    Bu videolarda Cumhuriyet Savcısı Ercan Şafak'ın "Kafes Eylem Planı" iddianamesindeki imzaları, imza makinesi tarafından okunmasının ardından "Kafes Eylem Planı" olduğu iddia edilen belgeye atıldı.

    İmzaların kopya edilmesinin mümkün olduğunu belirterek, bu videolarla ilgili teknik açıklamalarda bulunan avukat Ersöz, imza taklit makinelerinin 800 dolar ile 4 bin dolar arasında değişen fiyatlarla alınabileceğini de ifade etti.

    Bunun üzerine üye hakim Mehmet Karababa, avukat Celal Ülgen'e, "Makineyle atılan imzaların, makineyle atıldığını tespit edebilecek bir bilim kurulu var mı? İmza taklitleri bilimsel kurullar ve adli tıp tarafından tespit edilebilir mi?" diye sordu. Avukat Ülgen de "taklit imza" konusundaki başka bir davasından örnek vererek, sahte imzanın bilimsel kurullar tarafından tespit edilebileceğini, ama bunu mahkemelere anlatamadıklarını sözlerine ekledi.

    Söz alan Cumhuriyet Savcısı Nuri Ahmet Saraç ise mahkeme salonunun kutsal olduğunu ve bir arena sayılmaması gerektiğini belirterek, avukat Celal Ülgen'in "yargılamada savcıların hakimlerle aynı seviyede oturmaması gerektiği ve savcıların marangozlara yakınlığı" ile ilgili sözleri nedeniyle duruşma adabına aykırı hareket etmekten ikaz edilmesini istedi.

    "Datastash" programı hakkında bilgi

    İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde barkovizyon sunumuna devam eden tutuklu sanık Levent Bektaş'ın avukatı Hüseyin Ersöz, "Kafes eylem planı"nın bir görüntü CD'sine gizlenmesini sağladığı iddia edilen "Datastash" programı hakkında mahkeme heyetine bilgi verdi.

    Söz konusu Singapur menşeili programın aslında bir sıkıştırma programı olduğunu ve ultra gizlilik taşıyan bir program olarak kabul edilemeyeceğini anlatan Ersöz, bu programla belgenin görüntüye gizlenmesi sonucu görüntü boyutunun arttığını ve buradan görüntüye belge eklendiğinin anlaşılabileceğini ifade etti.

    Barkovizyon sunumunda "datastash" programıyla dört tane jpeg formatlı belgeyi bir müzik klibine ekleyen Ersöz, daha sonra bu belgeleri programdan çıkararak masa üstüne kaydetti. Programın demosunun internetten indirilebileceğini ve herkes tarafından kullanılabileceğini öne süren Ersöz, programdan çıkarılan belgelerde, oluşturma tarihi olarak "datastash" programının kullanıldığı günün yazıldığını ve bu programın kullanılması nedeniyle "oluşturma tarihine" başka bir tarihi eklemenin mümkün olamayacağını kaydetti.

    Ersöz, "datastash" programıyla gizlendiği iddia edilen söz konusu "Kafes eylem planı"nda, belgelerin oluşturulma tarihinin ise çelişkili olduğu için hukuka aykırı nitelik taşıdığını iddia etti.

    Bektaş için tahliye talebi


    Duruşmada söz alan Bektaş'ın avukatlarından Celal Ülgen, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK) yanlış uygulanarak müvekkili Bektaş'ın yaklaşık bir yıldır tutuklu kalmasına neden olunduğunu ve tutuklamanın özgürlüğün kısıtlanmasıyla ilgili bir karar olduğunu belirterek, bütün yargılananların aksi kanıtlanıncaya kadar masum kabul edilmesi gerektiğini söyledi.

    Müvekkili Bektaş için tutuklama tedbirlerinin uygulanmasına gerek olmadığını ve Bektaş'ın tutuksuz da yargılanabileceğini savunan Ülgen, daha fazla mağdur olmaması için Bektaş'ın tahliye edilmesini talep etti. Celal Ülgen, mahkeme heyeti ile Cumhuriyet Savcısı'na Levent Bektaş'ın savunması ile savunmaya ilişkin çeşitli belgelerin bulunduğu bir dosya dağıttı.

    Kireçtepe: "Kardak krizinde ödüllendirildim"

    Duruşmada savunmasını yapması için söz verilen tutuklu sanıklardan Yarbay Ercan Kireçtepe, 1990 yılında SAT kursuna gönüllü başvurduğunu ve 1991'de bu kurstan mezun olduğunu belirterek, 1996 yılında Avrasya Feribotu'ndaki vatandaşların kurtarılması operasyonu ile aynı yıl Yunanistan ve Türkiye arasında baş gösteren "Kardak krizi"nde görev aldığını söyledi. Kireçtepe, Kardak Adası'na çıkıp Türk bayrağını dikenlerden biri olduğunu ve bu nedenle devlet tarafından üstün cesaret ve feragat ödülüyle ödüllendirildiğini aktardı.

    Önemli başka operasyonlarda da görev aldığını anlatan Kireçtepe, bir bütünün parçası olduğunu, görev yaptığı zamanlarda tek ceza bile almadığını, 2009 yılında "silahlı terör örgütü üyesi" olarak suçlanarak gözaltına alınıp tutuklandığını ve yaklaşık 12 aydır suçsuzluğunu kanıtlayamadığını ifade etti. Kendisine iftira atanların hak ettikleri cezayı çekeceğini umduğunu belirten Kireçtepe, SAT grubunda görev alan personelin, Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) başka hiçbir biriminde görülmeyecek şekilde bir arada ve uzun zaman aralıklarıyla çalıştığını kaydetti.

    SAT'tan arkadaşlarıyla yaptığı telefon görüşmelerinin doğal bir şey olduğunu ve konuşmamalarının mantıksızlık sayılması gerektiğini kaydeden Kireçtepe, arkadaşlarıyla konuşmalarının iddianamede "örgüt bağlantısı" olarak gösterildiğini dile getirdi. TSK'nın, personelin önemli konuları telefonda görüşmemesi konusunda duyarlı olduğunu ve önemli konuları telefonda görüşmemeleri kadar doğal bir şeyin olamayacağını savunan Kireçtepe, iddianamede arkadaşlarıyla yaptıkları telefon görüşmelerinde "sonra görüşelim" gibi sözlerinin örgütsel çalışma gibi gösterildiğini öne sürdü.

    "İhbar mektubundan 20 gün önce haberdardım"

    Sanık Ercan Kireçtepe, 16 Nisan 2009'da güvenlik güçlerine ulaşan ihbar mektubundan, bu tarihten 20 gün önce haberi olduğunu söyledi.

    Kireçtepe, Levent Bektaş'ın Mustafa Levent Göktaş'ı telefonla aradığını, Bektaş'ın numarasının kendi telefonunda kayıtlı olmasından dolayı suçlandığını öne sürdü. Bektaş'la olan arkadaşlığının sonsuza kadar devam edeceğini kaydeden Kireçtepe, arkadaşlarıyla yaptığı ve suç unsuru taşımayan telefon görüşmelerinin iddianamede delil olarak sunulduğunu savundu.

    Kireçtepe, iddianamede hakkında hiçbir somut suçlamanın da yapılamadığını ifade ederek, diğer sanıkların kendi aralarında yaptığı görüşmelerde adının geçmesinden dolayı da suçlandığını kaydetti. Suçlamaları "asılsız" olarak değerlendiren Kireçtepe, "Hakkımda yazılan, mühimmatın gömülmesine ilişkin ihbar mektubundan 20 gün önce haberim vardı. 1 Nisanda haberim oldu. Bu mühimmatı ben gömmüş olsam, 21 Nisana kadar geçen üç haftalık süreç içerisinde suç unsurlarını ve mühimmatı bulunduğu yerden çıkarır ve yok ederdim. Ama ben bunları bir iftira olarak nitelendirdim, üzerinde bile durmadım" diye konuştu.

    Kireçtepe, ihbar mektubundan, şu anda mahkeme salonunda bulunan Mustafa Turhan Ecevit dışında hiç kimseye, aralarında örgüt bağlantısı olduğu öne sürülen sanıklara da bahsetmediğini vurguladı. "Asılsız" olarak nitelendirdiği ihbar mektuplarına çok fazla güvenilerek, kendilerinin suçlandığını savunan Kireçtepe, 23 Şubattaki ihbar mektubunu gönderen kişi ya da kişilerin "Hüseyin Vatansever", 16 Nisandaki ihbar mektubunu gönderenlerin ise "Lütfü Demir" müstear isimlerini kullandıklarını kaydetti.

    İlk ihbar mektubunun iddia makamınca fazla ciddiye alınmadığını ancak ikinci ihbar mektubunun ardından müebbet hapis cezası istemiyle haklarında dava açıldığını ifade eden Kireçtepe, "Her ihbar mektubunda adını değiştiren bir insana, buna insan demek de istemiyorum yaratıktır, nasıl bu kadar güvenilir?" dedi.

    "Mühimmatın içerisinden 3 adet kıl çıktı"


    Kireçtepe, 16 Nisan'daki ihbar mektubunun, kendilerinin suçlanmasında ana dayanak noktası olduğunu kaydederek, Poyrazköy'deki kazılarda ele geçirilen mühimmatın içerisinden uzunlukları 5.5, 9 ve 14 santimetre olan üç adet kıl çıktığını dile getirdi.

    Saçları dökük olan Kireçtepe'nin bu sözleri salonda gülüşmelere neden oldu. Sanıklarda bu uzunlukta ve renkte bir saç bulunmadığını anlatan Kireçtepe, Poyrazköy'deki kazılarda silah olmadığını, sadece mühimmat bulunduğunu söyledi. Bulunan mühimmatın TSK'ya ait olmadığının Genelkurmay Başkanı tarafından açıklandığını ifade eden Kireçtepe, Kuzey Deniz Saha Komutanlığından savcılığa gönderilen yazıda da silah ve mühimmat envanterinde bir eksik olmadığının kaydedildiğini anlattı. Kireçtepe, 23 Mayıs 2009'da gönderilen ihbar mektubunda ise öncekilerden farklı isimlerin geçtiğini, bu mektupta mühimmatı Ali Türkşen, Ferudun Arslan ve Halil Cura'nın gömdüğünün anlatıldığını söyledi.

    SAT Grup Komutanlığında İtalyan menşeli fişekler kullanıldığını, Poyrazköy'de ise MKE yapımı mermiler bulunduğunu belirten Kireçtepe, "Lav silahlarını neden boş gömelim, boş gömülen lav silahıyla eğitim yapılır mı?" diye sordu.

    Kireçtepe, bulunan lav silahlarının 1990'da üretildiğini, 2010'da ise bu silahların imha edilmesi gerektiğini anlattı. Bulunan diğer mühimmatın da büyük ihtimalle kullanılamadığını ifade eden Kireçtepe, "Bu mühimmat, eylemlerde kullanılmak için değil, bulunmak için gömülmüştür" ifadesini kullandı. Levent Bektaş'a ait olduğu öne sürülen DVD'den çıkan "Kafes Eylem Planı"nı kendisinin yazdığının iddia edildiğini aktaran Kireçtepe, "Bu evrakta o kadar önemli hatalar var ki bunu yarbay rütbesindeki biri değil ancak bir teğmen yapabilir. Bu planı hazırlayan komutanın isminin baş harflerinin evrakta olması gerekir. Benim hazırladığım öne sürülüyor. Ancak dokümanda ismimin baş harfleri yok" şeklinde konuştu.

    "Planın içeriğinde mantıksızlar var"

    Kireçtepe, planda askeri literatürde kullanılan bazı ifadelerin geçtiğini de iddia ederek, planın içeriğinde mantıksızlıklar bulunduğunu kaydetti. Evinde ve bilgisayarlarında yapılan incelemede hiçbir suç unsuru bulunamadığını söyleyen Kireçtepe, "Kafes Eylem Planı"ndaki imzanın da kendisine ait olduğunun öne sürüldüğünü anlattı.

    Kireçtepe, "Plandaki imza bilgisayarda oluşturulmuştur. Polis raporlarında imzanın benim olduğu net bir şekilde ifade edilmiyor ancak iddianamede sanki kesinmiş gibi yazıldı" diye konuştu. Kireçtepe, avukat Kemal Saraçoğlu'nun, "İddianamenin 106'ncı sayfasında, 'Amerikalılardan silah alınıp gömüldüğü' ifadeleri yer alıyor. Böyle bir şey oldu mu?" sorusu üzerine, böyle bir şeyden haberi olmadığını, 2002'deki tezkere krizinden sonra Amerikalıların birliklerine gelmediğini söyledi. Savunmasını tamamlayan Kireçtepe, tahliyesini talep etti.

    Binbaşı Eren Günay'ın savunması

    Davanın tutuklu sanıklarından Binbaşı Eren Günay da, "Ben oğluma 'baban terörist' dedirtmem, dedirtmeyeceğim. Kendimi aklamak boynumun borcu olsun" dedi.

    Duruşmada savunmasını yapan Günay, komutanlarının ihbar mektuplarından kendilerini haberdar ettiğini söyledi. İhbar mektubunu bildikleri halde normal yaşamlarına devam ettiklerini belirten Günay, "Bunun bir komplo olduğunun en büyük kanıtı da budur" dedi. En az 15 yıl birlikte görev yaptıkları arkadaşlarıyla olan ilişkilerinde örgütsel bir bağlantı bulunmadığını anlatan Günay, "Can çekişiyoruz. Lehimizde olan delilleri ortaya çıkarmak için can çekişiyoruz. Yaklaşık bir yıldır maalesef tutukluyuz ve şimdi huzurunuzdayız" diye konuştu.

    23 Mayıs 2009 tarihinde gönderilen ihbar mektubunda kendisinin adının bulunmadığını kaydeden Günay, "Sanıyorum ihbar mektubunu yazan kişi beni unuttu. Bunu böyle değerlendiriyorum" ifadelerini kullandı.

    Poyrazköy'de bulunan silahların SAT envanterinde yer almadığını da anlatan Günay, ayrıca "Kafes Eylem Planı"nda imzası olduğunun iddia edildiğini ancak iddianamedeki 17 adet imzasıyla söz konusu plandaki imzanın farklı olduğunu kaydetti. Devlete, millete zarar verecek hiçbir eylemde bulunmayacaklarını ifade eden Günay, bulunan mühimmatta SAT'taki hiçbir personelin parmak izinin de olmadığını savundu. El konulan bilgisayarlarında da suç unsurlarının olmadığını dile getiren Günay, "Kafes Eylem Planı"ndaki imzaların da bilgisayarda oluşturulduğunu öne sürdü.

    "Komutan olacak bir subaydım. Mesleki hayatımız mahvedildi. Şerefimiz bizden alındı. Şerefimi, onurumu geri istiyorum" diyen Günay, "Bu iftira mektuplarını yazanları Allah'a havale ediyorum. Ben oğluma 'baban terörist' dedirtmem, dedirtmeyeceğim. Kendimi aklamak boynumun borcu olsun. Yüce heyetinize emanetiz. Vatan anamız, devlet babamız. Bizi asın ama devleti yıkmakla yargılamayın" şeklinde konuştu.

    Bu sözler üzerinde salonda bulunan tutuklu sanıkların yakınlarının gözyaşlarına hakim olamadığı görüldü. Kendisi de duygulanan Günay, tahliyesini talep ederek savunmasını tamamladı. Bu sırada söz alarak ayağa kalkan Eren Günay'ın avukatı ve babası Ali Nurdoğan Günay, konuşamayarak tekrar yerine oturdu.

    Eren Günay ayrıca, 1992'de Deniz Harp Okulundan mezun olduğunu, 1997'de başladığı SAT kursunu birincilikle bitirdiğini ve İzmir'de resmi olarak görevdeyken arandığını duyar duymaz izin alarak ifade vermeye İstanbul'a geldiğini söyledi.

    Günay, kendi rızasıyla ifadeye gelen bir subay olarak emniyette 72 saat gözetim altında tutulduğunu, makul yargılama süresinin aşıldığını savunarak, "23 yıldır TSK'ya muhabbet ile hizmet etmekteyim. Üç madalya ve cesaret ödülü aldım. Keşke şehit olsaydım da kendi ülkemde bu iftiralara maruz kalmasaydım" diye konuştu.

    Binbaşı Erme Onat'ın savunması

    Binbaşı Erme Onat, "Ben devlete hizmeti hayatımın ilk sırasına koymuş bir askerim" dedi.

    Duruşmada savunmasını yapan Onat, 1993'te Deniz Harp Okulundan teğmen olarak mezun olduğunu ve 1995'te SAT Özel İhtisas Kursuna başladığını belirterek, 2009 yılına kadar SAT Grup Komutanlığında çeşitli görevler yaptığını ve tertemiz bir sicili olduğunu ifade etti.

    "Ben devlete hizmeti hayatımın ilk sırasına koymuş bir askerim" diyen Onat, suçlamalardan hiçbirini kabul etmediğini, terör örgütüne üye olmadığı gibi Poyrazköy'de bulunan mühimmatlarla da hiçbir ilgisi bulunmadığını ve bir yıldır haksız yere cezaevinde yattığını söyledi.

    Evindeki aramalarda herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığını, DNA ve parmak izi incelemelerinde kendisiyle ilgili herhangi bir sonuca ulaşılmadığını savunan Onat, görgü tanıklarının ifadesine göre eşkali belirlenen Poyrazköy'e mühimmatları gömen esmer, bıyıklı insanlara benzemediğini kaydetti.

    Onat, Genelkurmay Başkanlığının, mühimmatlarla ilgili "Envanterimizde eksik yoktur" açıklaması yaptığını ve mühimmatların SAT Grup Komutanlığına ait olmadığının tespit edildiğini dile getirdi.

    Erme Onat, mühimmatları Grup Komutanlığından azar azar çıkararak dere yatağına gömmelerinin söz konusu olmayacağını, bunun mantık dışı olduğunu belirterek, kendisi ve ihbarlarda adı geçenlerin gömülen mühimmatla ilgileri olduğuna dair herhangi bir tanık ifadesi veya delil bulunmadığını savundu.

    "Özel yetiştirilmiş bir personelim. SAT'ta görev yapmaktan her zaman iftihar ediyorum" diyen Onat, devlet memuru olduğunu ve komutanının izni olmadan değil yurt dışına, garnizon dışına çıkmasının dahi söz konusu olamayacağını söyledi. Onat, ailesiyle Bulgaristan'a gittiğini ve bunun için bir ay öncesinden izin aldığını hatırlatarak, kendileri hakkında yapılan ihbarların yalan ve asılsız olduğunu ifade etti.

    "1 Şubat'ta yurtdışına çıkmıştım"


    İhbar mektuplarında 2 Şubat 2009'da patlayıcıları Poyrazköy'deki yere gömerken görüldüğünün iddia edildiğini anlatan Onat, "Oysa ben 1 Şubat 2009'da yurt dışına çıkmıştım. Pasaportumda da yazar bu tarih. Ama lehime olan bu delilin, iddianame ve eklerinde yer almamasını da mahkemenin dikkatine sunuyorum" dedi. Erme Onat, 16 kişiyi kapsayan ihbarları yapan kişinin, ayrı görev yerlerinde oldukları için birbirlerini bile tanımayan kişileri tanımasının mümkün olmayacağının değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.

    "1'inci hücre lideri" olarak değerlendirildiği "Kafes Eylem Planı" ile hiçbir ilgisi bulunmadığını ifade eden Onat, duruşmada, bu plana ekleme yapılabileceğinin avukatlarca anlatıldığını dile getirdi. Planın askeri yazım kurallarına ve askeri hiyerarşiye uymadığını söyleyen Onat, el konulan DVD'lerin içeriğinin hukuki delil sayılamayacağını ve savcılığın kanaatlere yönelik delil yaratmaya çalıştığını öne sürdü.

    "Mesai arkadaşlarımın birbirleriyle telefon görüşmesi yapması ve yemek yemelerinin örgütsel bağ olarak algılanmasını bir binbaşı olarak algılayamıyorum" diyen Onat, "25 yıllık Atatürk milliyetçisi bir asker olduğunu, askerlerin şerefleri için yaşadıklarını ve kendisine verilecek en büyük cezanın terörist olarak gösterilmek olduğunu" anlattı. Devletin subayının kaçma şüphesi olmayacağını ve bu şüphe nedeniyle tutuklu olmasının ağrına gittiğini belirten Onat, "Bu lekeyi temizlemem boynumun borcudur. Benim için bu leke ölümden daha ağırdır. Bu lekeyle kimselerin yüzüne bakamam" dedi.

    Savcının talebi

    Bu arada, davada Cumhuriyet Savcısı Nuri Ahmet Saraç, "Poyrazköy Keçilik bölgesindeki kazılarda alınan dört ayrı toprak numunesinde kimyasal ve jeolojik rapor için çalışma yapılıp yapılmadığının" İstanbul Emniyet Müdürlüğünden sorulmasını talep etti.

    Duruşmada, bazı tutuksuz sanıkların avukatı Şeref Dede, müvekkilleri hakkındaki adli kontrol uygulamasının kaldırılmasını talep etti. Dede, "Adli kontrol, askeri kontrolden daha mı kuvvetli? Kıdemli albay buraya gelmek için birliğinden izin kağıdı alıyor. Bu insanlar füze yüklü gemileri komuta ediyor. Adli kontrol uygulaması olabilir mi?" diye sordu.

    Tutuksuz sanık Halil Cura'nın avukatı da mahkeme heyetinden adli kontrol uygulamasının kaldırılmasını talep etti. Duruşmada, avukatların talepleriyle ilgili görüşü sorulan Cumhuriyet Savcısı Saraç ise "21 ve 24 Nisan 2009 tarihlerinde Poyrazköy Keçilik mevkisinde yapılan kazılarda alınan 4 ayrı toprak numunesinde kimyasal ve jeolojik rapor için çalışma yapılıp yapılmadığının" İstanbul Emniyet Müdürlüğünden sorulmasını talep etti.

    Saraç, Levent Bektaş'ın ofisinde yapılan aramada ele geçirilen 1 nolu CD ile "Kafes Eylem Planı"nın da içerisinde yer aldığı iddia edilen 3 nolu DVD'nin içindeki belgelerin oluşturulma tarihi ve sonradan değişiklik yapılıp yapılmadığının tespiti için bu CD ve DVD'lerin TÜBİTAK'a gönderilmesini istedi. Sanıkların savunmalarına diyeceği bir şey olmadığını belirten Saraç, adli kontrol uygulamasının kaldırılması ve tahliye yönündeki taleplerin ise reddedilmesini istedi.

    Mahkeme heyeti, ara kararını açıkladı

    Davada, dava konusu 1 no'lu CD ile 3 no'lu DVD'nin inceleme için TÜBİTAK'a gönderilmesine karar verildi.

    Buna göre heyet, dava konusu 1 no'lu CD ile 3 no'lu DVD'nin inceleme için TÜBİTAK'a gönderilerek, 1 no'lu CD'deki gizleme programı ile 3 no'lu DVD'deki "Kafes Eylem Planı"nın hazırlanma tarihi ve özellikleri, hazırlandıkları bilgisayar, CD ve DVD'ye arama-el koyma tarihinden sonra ekleme ve müdahale yapılıp yapılmadığı hususlarında rapor yazılmasının istenmesine karar verdi.

    Kurula gönderilecek CD ve DVD'ye emniyet raporu, ek rapor ile el koyma tutanaklarının da eklenmesine hükmedildi. İstanbul Emniyet Müdürlüğünden, suça konu mühimmatla ilgili, Poyrazköy'de kazı yapıldığı sırada toprak numunesinin alınıp alınmadığı, alındıysa ne gibi bir işlem yapıldığı, toprak numunesine dayalı olarak gömü tarihi hususunda araştırma yapılıp yapılmadığı ve numunelerin halen ellerinde bulunup bulunmadığı hususlarının sorulması için yazı yazılmasını öngören heyet, buradan gelecek cevap yazısına göre numune hakkında bilirkişi incelemesi yaptırılıp yaptırılmamasının, mahkemede duruşma yapılmaksızın değerlendirilmesini kararlaştırdı.

    Özellikle tutuksuz sanıkların savunmalarının alınmamış olduğunu göz önünde bulunduran heyet, bir kısım sanık avukatlarının müvekkilleriyle ilgili adli kontrol talebinin kaldırılmasına yönelik taleplerinin reddine hükmetti. Suçun vasfı, mevcut delil durumu, atılı eylemlerin CMK'nın 100/3 ve devamı maddelerinde sayılan suçlardan olması nedeniyle sanıkların tahliye edilmesi yönündeki talepleri reddeden mahkeme heyeti, sanıkların tutukluluk hallerinin devamını kararlaştırdı.

    Mahkeme heyeti, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden "Ergenekon" dava dosyalarının iddianameleri ile dosyalara Emniyet Genel Müdürlüğü ve Genelkurmay Başkanlığından örgütle ilgili gelen yazı suretlerinin gelecek duruşmada savunmaları alınacak tüm sanıklara okunması ve buna karşı diyeceklerinin sorulmasının düşünülmesine de karar verdi.

    "Amirallere suikast" ile "Kafes Eylem Planı" iddialarına ilişkin dava dosyalarının, bu dosyayla birleştirilmesi hususunun söz konusu davaların duruşmalarında değerlendirilmesine karar veren heyet, bir sonraki duruşmanın üç gün süreyle 14, 15 ve 16 Temmuz 2010'da yapılmasına hükmetti.

    **

    Duruşmaya, tutuklu sanıklar emekli Deniz Binbaşı Levent Bektaş, Deniz Kuvvetleri Komutanlığında görevli Yarbay Ercan Kireçtepe, Binbaşı Erme Onat, Binbaşı Eren Günay ve Ergin Geldikaya ile tutuksuz sanıklar Tuğamiral Levent Görgeç, Yarbay Mustafa Turhan Ecevit, Ali Türkşen, Halil Cura, Ferudun Arslan, Sadettin Doğan, İbrahim Koray Özyurt, Muharrem Nuri Alacalı, Şafak Yürekli, Dora Sungunay, Tayfun Duman ve Mert Yanık katıldı. Duruşmaya, Levent Bektaş'ın avukatlarının savunmalarını yapmalarıyla devam ediliyor.

    Ceza istemleri

    İstanbul Cumhuriyet Savcıları Ercan Şafak ve Murat Yönder tarafından hazırlanan iddianamede, tutuklu sanıklar emekli Deniz Binbaşı Levent Bektaş, Deniz Kuvvetleri Komutanlığında görevli Yarbay Ercan Kireçtepe, Binbaşı Erme Onat ve Binbaşı Eren Günay ile tutuksuz sanık Yarbay Mustafa Turhan Ecevit'in, "Cebir ve şiddet kullanarak TBMM'yi ortadan kaldırmaya, kısmen veya tamamen görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek", "Cebir ve şiddet kullanarak yürütme organını ortadan kaldırmaya, kısmen veya tamamen görevlerini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek" iddialarından ikişer kez ağırlaştırılmış müebbet hapis ile "Ergenekon silahlı terör örgütü üyesi olmak", "Patlayıcı madde bulundurmak", "6136 sayılı Ateşli Silahlar Kanunu'na muhalefet etmek" gerekçeleriyle de 29,5 ile 57'şer yıl arasında hapis cezalarına çarptırılmaları isteniyor.

    Tutuklu sanık Ergin Geldikaya'nın "Ergenekon silahlı terör örgütü üyesi olmak", "Patlayıcı madde bulundurmak" ve "6136 sayılı Ateşli Silahlar Kanunu'na muhalefet etmek" iddialarından 17,5 ile 39 yıl arasında hapis cezasına çarptırılması isteminde bulunulan iddianamede, tutuksuz sanıklar Tuğamiral Levent Görgeç ile Ali Türkşen, Halil Cura, Ferudun Arslan, Sadettin Doğan, İbrahim Koray Özyurt, Muharrem Nuri Alacalı, Şafak Yürekli, Dora Sungunay, Tayfun Duman ve Mert Yanık'ın da "Ergenekon silahlı terör örgütü üyesi oldukları" gerekçesiyle, 7,5 ile 15'er yıl arasında hapis cezasına çarptırılması talep ediliyor.

    Sıradaki Haberadv-arrow
    Sıradaki Haberadv-arrow