Tekin: "İddianame Kurtlar Vadisi'yle örtüşüyor"
"Ergenekon" davasının 14. duruşmasında tutuklu sanık emekli Yüzbaşı Muzaffer Tekin'in sorgusuyyla devam edildi. Tekin, 46 sayfalık savunmasında, Ergenekon iddianamesinin Kurtlar Vadisi dizisi ile örtüştüğünü söyledi: "Bizleri sizlerin önüne oradan buradan toplayarak getiren, suçu ve delilleri masa başında yaratan, ülkenin rejimini ve anayasal düzenini tasfiye eden esas bu büyük çetedir."
Ergenekon davasının bir sonraki duruşmasının 18 Kasım Salı günü yapılmasına karar verildi.
Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün'ün duruşma gününü açıklamasının ardından salondaki sanık ve avukatları, bir sonraki duruşmanın neden 17 Kasım Pazartesi günü yapılmadığını sordu. Başkan Şengün de "Malum maaş günü" yanıtını verdi.
Duruşmadan...
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce görülen bugünkü duruşmanın öğleden önceki oturumunda, savunmasına devam eden Muzaffer Tekin, "iddianamede yer alan hakkındaki suçlamaları gördüğünde hayret ve dehşete düştüğünü" söyledi.
"Zira, bırakın gayri yasal bir yapılanma içinde olmayı, hayatımın hiçbir döneminde yasal bir yapılanma içinde prensip olarak yer almadım" savunmasını yapan Tekin, "hayatında ilk kez Danıştay saldırısından sonra duyduğu bir örgüt ile anılmanın kendisini son derece üzdüğünü" belirtti.
Tekin, savcıların tek taraflı değerlendirmeler yaptığını, lehe olan hiçbir delili dikkate almadığını savunarak, savcının, kendisini "şüpheli" olarak değil "hasım" olarak gördüğünü iddia etti. Muzaffer Tekin, "İddianamenin aylar önce içeriğini birtakım tetikçi tarifesinden öğrendiğimiz gibi, Kurtlar Vadisi dizisi de birebir savcının iddianamesi ile ne gariptir ki örtüşüyordu" diye konuştu.
Soruşturma sürecinde iyiniyetle savcı Zekeriya Öz'e yardımcı olmaya çalıştığını ve çeşitli mektuplar yazdığını anlatan Tekin, "Savcının şahsına gönderdiğim mektupların, üstelik soruşturma gizliliği olmasına rağmen bizzat savcının eli ile yandaş medyaya servis edildiğini ve tahrif edilerek yayımlandığını gördükten sonra yazmaktan vazgeçtim. Daha önce gönderdiğim mektuplar için de büyük bir pişmanlık yaşadım" diye konuştu.
Tekin, Danıştay saldırısı ile ilgili yargılamayı yapan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin, "Ergenekon'a ilişkin soruşturmayla, saldırıyla ilgili dava arasında irtibat bulunmadığı yönünde görüşünün olduğunu belirterek, bunun dikkate alınmayışını" eleştirdi.
Sanık Tekin, "Hukuk pozitif bir bilimdir, varsayımlar veya olsa olsa metodu ile yürütülemez. İddianamelerinde şüpheli ve sanıklar için 3 bin yıl ceza istenen davalarda, 3-3,5 ayda aklanan insanların olması düşündürücüdür. Lakin kurumlar baki, kişiler fanidir. Köklü Türk hukuk sistemi, çarkta aksayan dişlileri en kısa zamanda onarmasını bilir" dedi.
İddianameyi eleştirdi
İddianamede, "ele geçirilen bombaların örgüt silahı olduğuna dair hiçbir delil bulunmadığını" savunan Tekin, "savcının, örgütlenme biçimi, amaç ve faaliyetleri açısından bilinen terör örgütlerinden önemli farklılıklar gösterdiğine ilişkin beyanının, aslında sözde Ergenekon terör örgütünün olmadığını açıkça ikrar ettiğini" öne sürdü.
Tekin savunmasını şöyle sürdürdü:
"Bir yandan rahip Santora, Hrant Dink ve Zirve Yayınevi cinayetlerini iddianameye alıp; Ergenekon sanıkları ile birtakım bağlantılar kurmaya çalışıp, ayrıntılı açıklamalar yapacaksınız ve bu suçlamaların arasına psikolojik etki yaratmak amacıyla gazetenin bombalanması ve Danıştay saldırısını koyacaksınız, arkasından da bu suçlar için yeterli delil bulamadım, o yüzden dava açamıyorum diyeceksiniz. Bu tavır CMK'nın 160. ve 170'inci maddelerine aykırıdır. İddianamede iddia çok ama suç yoktur. Ancak suçlamalar kabına sığmayacak derecede ölçüsüz ve hesapsızdır"
"Esas çeteler mahkeme değil"
"İddianamede yasama organının ortadan kaldırılmasından bahsedildiğini, ancak TCK'nın 311. maddesinden cezalandırma istenmediğini" ifade eten Tekin, şöyle devam etti:
"Ya savcıların dalgınlığına gelmiş unutmuşlar ya da iddianameyi yazanlar ne yazdıklarının farkında değiller. Esas çeteler mahkemenin huzurunda bulunanlardan oluşmamaktadır. Ergenekon soruşturması ve davası, toplumun gözlerine indirilmiş bir perdedir.
Esas çeteler perdenin arkasında cirit atan devleti yönetiminde ve bütün kurumlarında kadrolaşmış, küreselci, tarikatçı kadrolardır. Bizleri, sizlerin önüne oradan, buradan toplayarak getiren suçu ve delilleri masa başında yaratan ülkenin rejimini ve anayasal düzenini tasfiye eden esas bu büyük çetedir.
Türkiye'nin bu akıl tutulmasından bir an önce çıkıp Ergenekon oyununu sona erdirmesi gerekmektedir. Bunu yapacak olan siz değerli yargı mensuplarısınız. Eğer hukuksuzluk aranıyorsa, bunu iktidarın icatlarında ve yine iktidarın telkin, tavsiye ve teşvikleri ile çalışan iş bu soruşturmayı yürüten savcıların işlemlerinde aramak gerekir."
Danıştay saldırısı
Bu davanın tanıkları arasında yer alan, Danıştay saldırısı davasının sanıklarından Osman Yıldırım'ın ifadelerinde, "1993 ve 2000 tarihlerinin fazlasıyla geçtiğini" belirten Tekin, "23 yılı cezaevlerinde geçen bu kişinin askerlik süresi de dikkate alınarak verdiği tarihlerin teyit edilmesi gerektiğini" söyledi.
Tekin, "Ergenekon" iddianamesini hazırlayan savcıların, Danıştay cinayeti faillerinin siyasi yapılarını aktarırken "son derece taraflı davrandığını, sadece iddiasını destekleyebilecek kısımları bölerek aldığını, diğer bilgileri ise görmezlikten geldiğini" öne sürerek, Danıştay saldırısı davası sanıklarından Alparslan Arslan ve Danıştay saldırısı nedeniyle ifadesine başvurulan bazı kişilerin, savcılık hakimlik ve emniyet ifadelerini okudu.
Arslan'a bomba ve silah temini
Muzaffer Tekin, bu ifadeler dikkate alındığında, "Alparslan Arslan'ın, kendisine el bombaları ile silahların temininde aracılık yapan kişiyi iyi tanıdığının ve sıkı bir ilişki içinde olduğunun görüldüğünü" savunarak, Teoman Ekşioğlu'nun ifadesine göre bu kişinin Süleyman Esen olduğunu öne sürdü.
Salih Kunter ve Esen'in ifadelerinin de aslında Arslan'ın ifadelerini dolaylı yoldan doğruladığını savunan Tekin, bu 3 kişinin son derece sıkı ilişkiler içinde olduğunu, haftanın birçok gününü birlikte geçirdiklerini, radikal anlamda sohbetler yaptıklarını söyledi. Kunter'in bu sohbetler ile 2 avukatı da etki altına aldığı görüşünü dile getiren Tekin, bu toplantılardan sonra Arslan'ın yaşam şeklinin değiştiğini, yoğun dini düşünce içine girdiğini iddia etti.
Tekin, iddianameyi düzenleyen savcıların Arslan'ın ayrıntılı ifadelerine ve anlatımlarına yer vermekten kaçındığını savunarak, "Çünkü Arslan'ın ifadeleri savcıların anlatımlarını tamamen yalanlamakta ve bir senaryo yazıldığını açıkça ifade etmektedir. Savcılar ilgisiz beyanlardan cımbızla çektikleri sözcükleri bir araya getirerek kağıttan bir şato yoluna gitmişlerdir" dedi.
Esen'in hakimlik sorgusundaki ifadelerini de okuya Muzaffer Tekin, şunları söyledi:
"Birçok avukatın, cami cemaatinin bir evde haftanın hemen her günü dini sohbetler yapması elbette ki fikri aşamanın da yaşanmasını sağlayabilecektir. Avukatların ve toplumun muhtelif kesimlerinin bu şekilde toplantıları, Salih Kunter'in bir tarikat oluşumu içinde olduğunu ve bu kişilere öğütler ve talimatlar verdiği anlaşılmaktadır.
Bu ortamda Arslan'ın, gerek Cumhuriyet gazetesinin bombalanmasından, gerekse Danıştay baskından önce nasıl bir etkileşim içinde bulunduğu ortaya çıkmaktadır. Gazetenin bombalanmasıyla Danıştay baskını arasında sadece 6 gün vardır. Bu 6 gün içinde Kunter'in ve Arslan'ın beyanlarından, Arslan'ın hemen her gün Kunter'in evinde olduğu, türban meselesini yaşamının önemli bir parçası haline getirdiği ve bunu savunmayı dini kurtarma derecesinde gördüğü, dini duygu ve düşünceleri için canını verebilecek bir yapıda olduğu anlaşılmaktadır.
Kendisini cihat için bayrak açan bir mücahit olarak görmektedir. Oysa dosyada gazetenin bombalanmasından ya da Danıştay baskınından önce, sözde Ergenekon örgütü yöneticileri ile telefonda ya da yüz yüze bir görüşme içinde olduklarını gösteren ciddi hiçbir delil yoktur. Osman Yıldırım'ın atfı cürümleri inandırıcı olmaktan uzaktır."
Arslan'ın yakın çevresindeki kişilerin ifadelerinden, "her iki olayın da dini motifli olarak işlendiğinin anlaşıldığını" öne süren Tekin, "Arslan'ın bulunduğu ortamın ulusalcı yapıdaki kişilerden oluşmadığını" iddia etti.
Kalem koymak için kullandığı içi boşaltılmış 2 el bombasının iddianamede örgüt silahı olarak gösterildiğini savunan Tekin, bu durumu eleştirdi.
"Arslan ile aramda bağ kurulmaya çalışıldı"
Osman Yıldırım'ın gerek gizli tanık, gerekse açık tanık olarak verdiği 5 ifadenin hiçbirinin gerçeği yansıtmadığını savunan Tekin, şöyle konuştu:
"Böyle bir tanığın ifadeleri üzerine gazetenin bombalanması olayını ve Danıştay cinayetini sözde azmettiriciler üzerine yıkmaya çalışmak, bir hukuk cinayeti işlemekten başka bir şey değildir. Savcılar burada hukukçu kimliğinden uzaklaşmışlar çirkin siyasetin bir parçası haline gelmişlerdir.
Bu ifadelerden anlaşılacağı üzere iddianame Alparslan Arslan ile şahsım arasında olmayan suç bağı zorla yaratılmaya çalışılmıştır."
Tekin, "tanık Osman Yıldırım'ın bütün amacının Danıştay cinayetinin bütün sorumluluğunu üzerinden atıp, Etkin Pişmanlık ve Tanık Koruma Yasası'ndan yararlanarak cezaevinden kurtulmak olduğunu" öne sürdü.
Yıldırım'ın tanık olarak verdiği ifadelerin çelişkilerle dolu olduğunu ve inandırıcılığı bulunmadığını ileri süren Tekin, hakkında bu kişinin beyanlarından başka da ciddi bir delilin yer almadığını savundu.
"Ümraniye'de bulunan MKE 169-5-85 kafile numaralı bomba ile Cumhuriyet gazetesine atılan ve patlamayan 173-9-85 numaralı el bombasının, benzer olduğunun tespit edildiğini" anlatan Tekin, "iki kafile numarası arasında hiçbir bağlantı olmadığını" söyledi.
Muzaffer Tekin, bu bombaların üretim tarihlerinin de farklı olduğunu belirterek, sözlerine şöyle devam etti:
"Kaldı ki, kafile numaraları aynı olsa bile aynı kafileden bombaların kullanıldığı olayların aynı fail veya faillerce işlendiği anlamına gelmez. Çünkü aynı kafileden binlerce bomba üretilmekte ve çeşitli kurumlara MKE tarafından dağıtılmaktadır.
Aynı kafileden olan bombalar, ülkenin birçok yerine ve kuruma dağıtılmış olmasından dolayı, farklı kişi ya da kişilerce temin edilebilmektedir. Özetle burada şu tespiti net olarak yapabiliriz ki, Ümraniye'de ele geçirilen 27 adet el bombası ile Cumhuriyet gazetesine atılan bombalar arasında hiçbir maddi bağlantı bulunmamaktadır. "
İddianamede Cumhuriyet gazetesine atılan iki bomba ile Eskişehir'de, Fikret Emek'ten elde edilen bir bombanın kafile numarasının aynı olduğunun belirtildiğini de ifade eden Tekin, savcının ikinci bir irtibatlandırma kurmasının açmaza düştüğünü gösterdiğini savundu. Tekin, "Türk hukuk tarihinin bu kadar çelişkiyi bünyesinde barındıran bir iddianameyi bugüne kadar örmediği
kanaatinde olduğunu" kaydederek, soyut iddialarla ciddi suçlamalar yapılamayacağını söyledi.
Ciddi bir hukuk belgesi olan iddianamenin siyasi hesapların aracı olarak da kullanılamayacağını da anlatan Tekin, "Gün olur siyasi ikbal hesabı yapanlar, bu belgelerde, bu sefer şahsımın yer aldığı gibi senaryolar yazılarak değil, ciddi bir şekilde yer alırlar" dedi.
Peker ve Gülaltay
Tekin, davanın sanıklarından Semih Tufan Gülaltay ile ilişkilerinin beşeri düzeyde olduğunu ve 2004'ten beri görüşmediklerini anlatarak, Ertuğrul Yılmaz'ın cenazesine katılmasıyla ilgili olarak da, "Kişilerin komşulukları ya da uzak veya yakın dostlukları nedeniyle cenazelerine katılmak, dini vazifelerini yerine getirmek, örgütsel ilişkinin varlığı olarak kabul edilemez. Söz konusu cenazeye Sedat Peker'in yakınlarının gelmesi de, Peker ile benim aramda örgüt ilişkisinin olduğunu göstermez" dedi.
"Doğuş Faktoring ile tamamen şekil ortaklığı yaptığını" ifade eden Tekin, "Veli Küçük ile de 5-6 kez bir araya geldiklerini" söyledi. Küçük'ün kendisine "Süleyman" demesinin nedenini de açıklayan Tekin, "ilk görüşmemizde bana 'Süleyman' dedi. Ben de adımın Muzaffer olduğunu söyledim. 'Seni çok sevdiğim Süleyman adında şehit askerime benzetiyorum' dedi" diye konuştu.
"Danıştay davası sanıklarından Alparslan Arslan'ın, Fethullah Gülen'in yeğeni olarak ortaya çıkan Kemalettin Gülen ile yakın arkadaş olduğunu" öne süren Tekin, "mahkemenin Gülen'in fikirlerine müracaat ederek Arslan ile ilişkilerini araştırmasını" istedi.
Duruşmanın öğleden sonraki oturumu, Muzaffer Tekin'in ifadesinin alınmasıyla devam ediyor.
Binbaşı Güven'e dair davanın birleştirilme talebine ret
Bu arada, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, emekli binbaşı İhsan Güven ve eşinin Tuzla öldürülmesine ilişkin 7 sanığın yargılandığı davanın, "Ergenekon" davasıyla birleştirilmesi talebini reddetti.
"Ergenekon" davasının bugünkü duruşmasında, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Heyeti, dosyaya gönderilen bazı evrakları okudu.
Mahkeme heyeti başkanı Köksal Şengün, bu sırada İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nce, emekli binbaşı İhsan Güven ile eşi Sibel Güven'in öldürülmesine ilişkin "dost tarikatı" olarak bilinen davanın birleştirilmesi yönünde, kendi mahkemelerinden görüş istendiğini bildirdi.
Başkan Şengün, söz konusu dava ile "Ergenekon" davasının birleştirilmesinin, kendi mahkemeleri tarafından kabul edilmediğini kaydetti.
İstanbul 14 Ağır Ceza Mahkemesi, daha önce "Ergenekon" davasının iddianamesinde, emekli binbaşı İhsan Güven ile eşi Sibel Güven'in öldürülmesinden bahsedildiğine dikkati çekerek, "Ergenekon" davasının soruşturmasına esas olan Güven çiftinin öldürülmesiyle ilgili tüm bilgi, belge ve dokümanların mahkemeye istenmesi için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yazı gönderilmesini kararlaştırmıştı.
Heyet, ayrıca İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinden de "Ergenekon" davası ile kendi mahkemelerinde görülmekte olan dava arasında fiili ve hukuki irtibat bulunduğu göz önüne alınarak, dosyaların birleştirilmesi için muvafakat verilmesini istemişti.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nce, Silivri Ceza İnfaz Kurumu Yerleşkesi'nde görülen duruşmaya, 46 tutuklu sanık ile başka suçtan tutuklu olan Semih Tufan Gülaltay getirildi.
Duruşmada, tutuksuz sanıklardan Güler Kömürcü Öztürk, Kemal Yalçın Alemdaroğlu, Murat Özkan, Emin Caner Yiğit, İsmail Eksik, Yaşar Arslanköylü, Tuncay Hacıbektaşoğlu, Ali Yasak, Feridun Refik Nuhoğlu, Kemal Şahin, Mehmet Murat Yücel ve İbrahim Benli hazır bulundu.
Tartışma çıktı
Bu arada Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, taleplerin alınması sırasında tutuklu sanıklar arasında, cezaevinde suların akıp akmadığı konusunda tartışma çıkınca salonu boşalttı.
Tutuklu sanıklardan emekli yüzbaşı Muzaffer Tekin'in savunma yapmasının ardından, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi Heyeti Başkanı Şengün, mahkemeye gönderilen bazı evrakı açıkladı.
Başkan Şengün, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nce, "Ergenekon" davası ile birleştirilmesi için mahkemelerine gönderilen ve kamuoyunda "Dost Tarikatı" davası olarak bilinen dosyanın birleştirilmesi talebinin kabul edilmediğini belirterek, söz konusu dosyanın geri gönderildiğini anımsattı.
9 No'lu gizli tanığın ifadelerinin tümünün de mahkemeye ulaştırıldığını bildiren Şengün, tutuklu sanık Sami Hoştan'ın adli sicil kaydının da dosyaya geldiğini belirtti.
Hoştan'ın, "cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak" suçunu düzenleyen eski TCK'nın 313'üncü maddesinden sabıkası bulunduğunun bildirildiğini ifade eden Başkan Şengün, Almanya'da öldürüldüğü bildirilen Ertuğrul Yılmaz'ın cenaze törenine ilişkin fotoğrafların da dosyaya gönderildiğini kaydetti.
Başkan Şengün, bir soru üzerine, Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) gönderdiği cevabi yazıda da "aloihbar.org" adlı bir internet sitesinde, 12 Temmuz 2006'dan itibaren "Ergenekon Lobi" belgesinin de yayımlandığının bildirildiğini ifade etti.
Daha sonra söz alan başka suçtan tutuklu, bu davanın tutuksuz sanığı Semih Tufan Gülaltay, Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nde bulunduğunu ve Silivri Cezaevi'ne naklinin henüz gerçekleşmediğini belirterek, duruşmanın başladığı 20 Ekim'den itibaren banyo ihtiyacını gideremediğini, ziyaretçileriyle de görüşemediğini savundu.
Tutuklu sanıklardan Behiç Gürcihan, Danıştay saldırısı sanıklarından Osman Yıldırım'ın cezaevine girişi ile ifadesinin alındığı saat arasında dikkat çekici bir fark olup olmadığının tespiti için jandarmaya yazı yazılmasını talep etti.
Gürcihan, bu talebinin cevabını savcı Zekeriya Öz'e açacağı tazminat davasına dayanak yapacağını belirterek, ifadesi sırasında savcı Öz'ün de duruşmada bulunmasını istedi.
Tutuklu Sanık Kemal Kerinçsiz, soruşturma sırasında yaptırılan bilirkişi incelemelerinde, bilirkişilerin "adli komisyon listesi" dışından seçildiğini ve bir kısımının da yeminlerinin yaptırılmadığını savundu.
Emniyet ve Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünün bu davada taraf olduğunu ileri süren Kerinçsiz, dosyada yaptırılan bilirkişi incelemelerinin yüzde 90'ına yakının bu şube elemanlarınca yapıldığını savunarak, bu durumun da yasaya aykırı olduğunu kaydetti.
Bu bilirkişi incelemelerinin geçersiz sayılması gerektiğini öne süren Kerinçsiz, yeniden bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini savundu. Söz alan tutuklu sanık Hayrettin Ertekin, cezaevinde bilgisayarda çalışmak için kendisine yaklaşık 24 dakikalık bir süre düştüğünü belirterek, bu
nedenle davaya ilişkin CD'leri inceleyemediğini ve savunmasını hazırlayamadığını anlattı.
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
'Turuncu' uyarı verilmişti: Sağanak yağış olumsuz etkiledi... İşyerleri sular altında!
SON DAKİKA... 18 gün sonra cansız bedeni bulunmuştu! Rojin Kabaiş'in babası: Otopsi raporunda 'suda boğulma' yok!
Biberona tiner, çorbaya çamaşır suyu! İNSAN BEBEĞİNE NASIL KIYAR? | En Son Haberler...
22 Kasım 2024 cuma namazı vakti saat kaçta? Diyanet İstanbul, Ankara, İzmir cuma saati, öğle ezanı vakti
Besicinin 90 koyununu 1 dakikada çaldılar