"Ümraniye'deki bombalar Yıldırım'a ait"
"Ergenekon" davasının 13'üncü duruşması başladı. Duruşmada savunma yapan Ali Yiğit, Ümraniye'deki gecekonduda ele geçirilen el bombalarının tutuklu sanık Oktay Yıldırım'a ait olduğunu savunarak, kendisini tehdit eden kişilerin bu konudaki ifadesini değiştirmesini istediklerini ileri sürdü. Dava yarına ertelendi.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada mahkeme heyeti, taleplerin yarın değerlendirilerek karara bağlanmasına ve sanıkların tutukluluk hallerinin devamına hükmederek, duruşmayı yarın saat 09.30'a erteledi.
Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'ndeki salonda görülen davanın öğleden sonraki oturumu 13.30'da başladı.
Duruşmada, Ümraniye'de el bombalarının ele geçirildiği gecekonduda bir süre oturan tutuksuz sanık Ali Yiğit'in dayısı olan sanık Mehmet Demirtaş, savunmasını yapmak üzere kürsüye çağrıldı.
Duruşmaya, Demirtaş'ın savunmasının alınmasıyla devam ediliyor.
Yiğit: "Daha önceki ifadelerim doğru"
Duruşmanın sabahki oturumunda da savunma yapan Yiğit, daha önceki ifadelerinin doğru olduğunu söyledi.
Yiğit, sanıklardan emekli astsubay Oktay Yıldırım'ı, 4 yıl önce dayısı Mehmet Demirtaş'ın LPG istasyonunda tanıdığını ifade ederek, "Yıldırım beni tanımadığını iddia ediyor. Beni tanıdığını ispatlayabilirim" dedi.
2005'de askerden geldikten sonra dayısı Demirtaş'ın söylemesi üzerine Ocak 2006'da bir manav dükkanı açarak işlettiğini anlatan Yiğit, Yıldırım'ın bu manav dükkanına da gelip gittiğini savundu.
Yiğit, LPG istasyonuna da gelen Yıldırım'ın, burada çalışan insanlara karıştığını, kendine emir vermeye çalıştığını öne sürerek, "Yıldırım beni göz aşinalığı ile değil, çok iyi tanıyor" diye konuştu.
"Manava gelen Muzaffer Tekin değildi"
Oktay Yıldırım'ın bu manav dükkanına 1.5 yılda ayda 3 kez gelip gittiğini, sanıklardan Mahmut Öztürk'ün de bir kez alış veriş yaptığını belirten Yiğit, "Önceki ifademde siyah bir otomobil ile gelen ve manavda 5 dakika kalıp ayrılan kişinin Muzaffer Tekin olduğunu söylemiştim. Tekirdağ Cezaevi'nde kalırken bu kişinin Tekin olmadığını, simasını görünce hatırladım. Tekin manava gelmemiştir" dedi.
Ümraniye'de ele geçirilen el bombaları
Sanık Ali Yiğit, Ümraniye'de oturduğu gecekonduda el bombaları bulunmadan 3 ay önce babasının çatıda askeri sandık gördüğünü, bunu da dayısı Mehmet Demirtaş'a söylediklerini anlatan Yiğit, "Dayım bunların Oktay Yıldırım'a ait olduğunu ve kimseye bir şey söylemememizi istedi. Bir şey olursa içeriden çıkamayacağımızı da söyledi. Babamın da memlekete gitmeden önce el bombalarını ihbar ettiğini bilmiyordum" diye konuştu.
Manavdan ayrıldıktan sonra taksicilik yapmaya başladığını, el bombaları bulunmadan 20 gün önce gecekonduyu boşalttığını anlatan Yiğit, "Taksi ile bu gecekondunun önünden geçerken polisleri gördüm. 'Bu evde ben duruyordum' diyerek ne olduğunu sordum. Bana ihbar olduğunu arama yapacaklarını söylediler. Evin anahtarını dayım bana güvenmediği için ağabeyime vermişti. Polislerin arabasına binerek ağabeyimden anahtarı almak için yanına gittik. Daha sonra eve geldik, polisler arama yaptı. Bu sırada ben de yanlarında idim. 'Eve zarar verilmediği ve bombaların bulunduğu' şeklindeki tutanağı imzaladım. Karakolda da bütün bildiklerimi, dayımın bana söylediklerini
anlattım" dedi.
Tehdit edildiğini iddia etti
Ali Yiğit, yargılandığı bu mahkemeye gelip giderken de polisin kendisini koruduğu yönündeki iddiaların tamamen yalan olduğunu belirterek, 2 hafta öncede Trabzon'da bulunan evine tehdit telefonu eden kişilerin, "15 yıl sonra Ali ile görüşeceğiz" dediğini bildirdi.
Bu kişilerin ailesini değil, kendisini tehdit etmelerini isteyen Yiğit, cezaevinde kaldığı dönemde de bazı tehditlere maruz kaldığını öne sürdü.
Yiğit, cezaevinde kendisine yazılan tehdit mektuplarının fotokopilerini çektiğini belirterek, bunların dava dosyasında bulunduğunu söyledi.
Tekirdağ Cezaevi'nde, Oktay Yıldırım'ın aracılığıyla Mehmet Anıt adlı bir avukatın kendisi ile görüştüğünü kaydeden Yiğit, "Beni tehdit ederek avukatımı reddetmemi istedi. Ben ona 'tamam' dedim, ama kabul etmedim. Oktay Yıldırım ile Mehmet Demirtaş'a da bu avukatı kabul ettiğimi söyledim. Aslında onlar ne diyorsa 'evet', 'siz haklısınız' diyordum. Sadece yüzlerine diyordum. Bunlar dilekçelerimde de mevcuttur" diye konuştu.
Bayrampaşa Cezaevi'nde bulunduğu sırada da üstü kapalı şekilde, "Bu el bombalarını polis koydu diyeceksin" şeklinde tehditlere maruz kaldığını iddia eden Ali Yiğit, yine davanın tutuklu sanığı avukat Kemal Kerinçsiz'in kendisini cep telefonu ile arayarak, görüşmek istediğini belirtti.
Yiğit, kendisinden ifadesini değiştirmesinin istendiğini kaydederek, "Devamlı çağrılınca İstanbul'a geldim. Ümraniye'deki gecekondunun yanındaki Kardak balıkçısında buluştuk. 6-7 kişi idik. Kemal Kerinçsiz, Mahmut Öztürk'ün ağabeyi, kayınpederim ve kardeşim Murat Yiğit vardı. Benden ifademi değiştirmemi istediler. Babam silah kaçakçılığı yapıyordu. 'Bunlar (el bombaları) babamındır. Oktay Yıldırım'ın değil' diyeceksin dediler. Onlara 'tamam' dedim" dedi.
Ali Yiğit daha sonra mahkeme başkanı tarafından okunan emniyette verdiği ifadeyi de kabul ettiğini bildirdi.
Bugünkü duruşmaya, Selim Akkurt, Erkut Ersoy ve Abdullah Arapoğulları dışındaki 43 tutuklu sanık getirildi.
Tutuksuz sanıklardan Ali Yiğit, Ali Yasak, Güler Kömürcü Öztürk, Ferudun Refik Nuhoğlu, Rafet Arslan, Yusuf Görüm, Raif Görüm, Emin Caner Yiğit, Murat Özkan, İsmail Eksik, Zeki Yurdakul Çağman, Yusuf Beşirik, Yaşar Arslanköylü, Mehmet Murat Yücel, Fuat Ermiş ve Kemal Şahin de duruşmaya geldi.
Tutuklu sanıklardan avukat Kemal Kerinçsiz'in eşi Gönül Kerinçsiz ve emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün kızı ve avukatı Zeynep Küçük'ün de aralarında bulunduğu bazı sanık avukatları da duruşmada hazır bulundu.
Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, tutuksuz sanıklardan Ali Yiğit'i heyetin huzuruna alarak Ceza Muhakemesi Kanunu'ndaki haklarını hatırlatıp, açıklamada bulunmak zorunda olmadığını hatırlattı.
Şengün, daha sonra Yiğit'e, "Açıklamada bulunmaya hazır mısın?" diye sordu. Yiğit, "Hazırım" dedi.
Mahkeme heyeti önüne kurulan kürsüye alınan Yiğit'in sorgu ve savunmasına geçildi.
Yiğit'e çapraz sorgu
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, çapraz sorguya tutulan Yiğit, Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün tarafından okunan savcılık ifadesinin doğru olduğunu söyledi.
Başkan Şengün'ün ifadesinde bazı tekrarlar bulunduğunu hatırlatması üzerine Yiğit, Oktay Yıldırım ile dayısı Mehmet Demirtaş'ı kastederek "Benden bir şey sakladıklarını hissediyordum" dedi.
Şengün, Yiğit'in, baskı altında kalmadığını ve polisin kendisini yönlendirmediğini belirttiğini kaydederek, Muzaffer Tekin'i daha önce tanıyıp tanımadığını sordu.
Ali Yiğit, Tekin'i basından tanıdığını belirterek, Mahmut Öztürk'ün de işlettiği manava bazen siyah, bazen de sarı renkli 2 ayrı otomobille geldiğini anlattı.
"Ümraniye'deki gecekonduda ele geçirilen patlayıcıların, çatıya, kendisi bu gecekonduya taşınmadan 1.5 yıl önce konulduğunu duyduğunu söylediğinin" hatırlatılması üzerine Yiğit, bunların, "bu adrese taşınmadan 1,5 yıl önce Oktay Yıldırım tarafından getirildiğini kendisine dayısı Mehmet Demirtaş'ın söylediğini" anlattı.
Ardından hakimlikteki ifadesi okunarak ekleyeceği bir şey olup olmadığı sorulan Yiğit, ifadenin doğru olduğunu ve ekleyeceği bir şey bulunmadığını bildirdi.
Mahkeme heyeti üyesi hakim Hasan Hüseyin Özese, Yiğit'e, el bombalarının bulunduğu gecekonduda ne kadar kaldığını sordu. Yiğit, "8 ya da 10 ay" olduğunu kaydetti.
Bu süre içinde çatıya çıkıp çıkmadığı sorulan Yiğit, "Bahçe için kazma almak amacıyla daha önce bir kez çıktım" dedi.
Hakim Özese'nin çatıya herkesin çıkıp çıkamayacağını sorması üzerine Ali Yiğit, çatıya evin dışından bir çıkış olduğunu bildirdi.
Yiğit, ifadesinde, çatıdaki sandığın içinde gördüğü ve eline alıp salladığını belirtiği kutunun içine bakıp bakmadığının sorulması üzerine, "Hayır sadece elime alıp salladım. Tekrar yerine koydum" diye konuştu.
Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün'ün, "Evde oturanlar dışında, ev sahibi bilmeden oraya çıkılabilir mi?" şeklinde soru yönelttiği Yiğit, "Çıkılamaz, illaki biri görür" dedi.
Yiğit, Başkan Şengün'ün, "Taksi ile geçerken tesadüfen polisleri gördüm, durdum diyorsun, az çok beni alırlar korkusu olur insanda" sözlerine karşılık, "Hiç kaçmaya gerek duymadım efendim" diye konuştu. Şengün de bunun biraz doğaya aykırı bir şey olduğunu dile getirdi.
Köksal Şengün'ün, "Gecekonduya polisle birlikte mi gittin?" sorusu üzerine Yiğit, "Tamamen tesadüf, oradan geçiyordum, durdum. İhbar var, sen kimsin dediler. Kapıyı kırmanıza gerek yok, anahtar var dedim. Sonra polislerle birlikte anahtarı aldım geldim" dedi.
Daha sonra dayısı Mehmet Demirtaş'ın olay yerine telefonla çağrıldığını anlatan Yiğit, Hakim Şengün'ün, "Polisler dayını biliyorlar mı ki telefonla aradılar?" şeklindeki sorusu üzerine, dayısının telefon numarasını polislere kendisinin verdiğini kaydetti. Şengün'ün, "İşlem bitmiş miydi? Bombalar bulunmuş muydu, o sırada" sorusuna Yiğit, "Evet" yanıtını verdi.
Savcı Pekgüzel'in soruları
Sanık Ali Yiğit, Cumhuriyet savcısı Mehmet Ali Pekgüzel'in sorusu üzerine, çatının çok karanlık ve buradaki kasanın üstünün büyük siyah naylon poşetle kapalı olduğunu söyledi.
Pekgüzel, ayrıca sanık Oktay Yıldırım'ın daha önce çatıyla ilgili ayrıntılı anlatımda bulunduğunu ifade ederek, Yıldırım'ın bunu nereden bildiğini ve çatıya çıkıp çıkmadığının kendisine sorulmasını istedi.
Oktay Yıldırım da 18 aydır hapiste olduğunu, ayrıca Mehmet Demirtaş ile aynı koğuşta kaldığını belirterek, bu nedenle bunu bilmesinin doğal olduğunu öne sürdü.
Cezaevinde birlikte bir süre kaldığı Muzaffer Tekin'in, kendisine herhangi bir şey söyleyip söylemediğinin sorulması üzerine Ali Yiğit, "Tekin, 'ne biliyorsan doğruları söyle, suçlu ben dahi olsam benim adımı ver' dedi" ifadesini kullandı.
Tutuklu sanık Muzaffer Tekin söz alarak, Yiğit'in, "kendisinin Beykoz Çavuşbaşı'nda villası olduğu ve bu villada daha önce silahların saklandığı şeklindeki" ifadesine atıfta bulunarak, "Çavuşbaşı'nda bir metrekare yerim varsa bunu kabul edeceğim. Benim birkızım var. Ona 'yalanın ilki vardır, sonu yoktur' diye öğrettim. Yiğit benim bulunduğum koğuşta yattıktan sonra 'siz bana babalık yaptınız' dedi. Ağlayarak ayrıldı" dedi.
Ali Yiğit bunun üzerine Çavuşbaşı'ndaki villa konusunu kendisine dayısı Mehmet Demirtaş'ın anlatığını ifade etti. Söz alan Demirtaş ise Tekin'i daha önceden tanımadığını ileri sürdü.
Sanıklardan Yiğit'e sorular
Daha sonra Mehmet Demirtaş, kendisinin ne iş yaptığının Ali Yiğit'e sorulmasını istedi. Yiğit, Demirtaş'ın öz dayısı olduğunu anlatarak, cezaevine girmeden önce 1500 YTL maaşla amcasının oğlunun yanında çalıştığını söyledi.
Söz alan Oktay Yıldırım da Yiğit'e, bahsettiği manav ve LPG istasyonundaki toplantılara kaç kişinin katıldığını sordu. Yiğit, genelde dayısı ve Yıldırım'ın da bulunduğu 3-4 kişinin katıldığını kaydetti.
Ali Yiğit, Yıldırım'ın, 2007 Nisan ve Haziran ayları arasında nerede kaldığını sorması üzerine, "Aynı yılın Nisan ayında gecekonduyu boşaltıp bir süre ağabeyimin yanında kaldım" dedi.
Oktay Yıldırım'ın, "Kuvayı Milliye'yi bana sormak nereden aklına geldi?" sorusuna karşılık Yiğit, Yıldırım'ın elinde kağıt, takvimler gördüğünü, bunun için sorduğunu anlattı.
Yıldırım bunun üzerine, savcılık ifadelerinin farklı olduğunu, Yiğit'in ifadesinin çelişkili olduğunu ileri sürerek mahkeme heyetinden bunun kayda geçirilmesini istedi. Başkan Şengün de "kayda geçiyor hepsi" dedi.
Gecekonduda polisin yaptığı aramada Demirtaş'ın da orada olup olmadığı sorulan Yiğit, "Hayır" yanıtını verdi. Yıldırım bunun üzerine, bu ifadenin de polis tutanağıyla çeliştiğini savundu.
Tutuklu sanık Oktay Yıldırım, ayrıca Ali Yiğit'e, Muzaffer Tekin ismini nereden bildiğini sordu. Yiğit, "Danıştay saldırısı olduğunda televizyonda görmüştüm" diye cevap verdi. Oktay Yıldırım bunun üzerine, "Danıştay nedir, orada ne oldu?" diye sordu. Yiğit de "Ben edebiyat falan yapamadığım için bileyemeyeceğim. Danıştay'a saldırı yapılmıştı. Televizyonda ne duyduysam odur" dedi.
Mektuplar
Ali Yiğit, kendisine zorla yazdırıldığını iddia ettiği mektuba ilişkin Oktay Yıldırım'ın sorusu üzerine, mektubun ilk birkaç satırındaki yazının kendisine ait olduğunu, Yıldırım'ın dolma kalemle elini karalayıp kendisine bir kağıda parmak bastırdığını ileri sürdü.
Kendisini ziyaret eden avukatın hangi cezaevine geldiği sorulan Yiğit, "Önce Tekirdağ'da, sonra Bayrampaşa'da cezaevinde kaldım. Tam olarak hatırlayamadım. Bunu avukatım bilebilir" dedi.
Mahkeme heyeti başkanı Köksal Şengün de "Adam bilmez mi nerede görüştüğünü?" diye sorunca Yiğit, emin olmadığını söyledi.
Oktay Yıldırım bunun üzerine söz alarak, Tekirdağ'da Yiğit ile ayrı cezaevlerinde kaldıklarını, Bayrampaşa Cezaevi kayıtlarının da incelenmesini istedi.
Yiğit, Yıldırım'ın, "Gözaltında iken polislerle restoranda yemek yemiş mi? sorusu üzerine, "Tatbikat için gittiğinde acıktığını söyleyince yemek yediğini ve bu sırada ellerinin kelepçeli olmadığını" bildirdi. Yıldırım'ın, gecekondudaki sandıkta C-4 türü patlayıcı da bulunduğu yönündeki iddiaları hatırlatması üzerine Yiğit, "Ben C-4 diye iddia etmedim" diye konuştu.
Kerinçsiz ile görüştüğü iddiası
Tutuklu sanık Kemal Kerinçsiz de söz alarak, ifadesinde kendisi ile telefonda görüştüğünü ileri süren Ali Yiğit'e, kendisini hangi tarihte cep telefonundan aradığının sorulmasını talep etti. Yiğit de, tutuklanmadan 3-4 ay kadar önce Kerinçsiz'in kendisini aradığını anlattı.
Kerinçsiz, "Aradığımda benim numaram çıktı mı?" diye sorunca Yiğit "Bilgim yok" dedi. Ali Yiğit, bu arada Mehmet Öztürk'ün ağabeyi ya da kardeşinin de kendisini aradığını bildirdi.
Kerinçsiz'in, "Ben değil, onlar aramış olabilir mi?" sorusu üzerine Ali Yiğit, "Olabilir ama sizinle de konuştuğumu hatırlıyorum, sesinizi hatırlıyorum" dedi.
Duruşmada bazı sanık ve avukatların sorularını cevaplandıran Yiğit, Kerinçsiz'in, balıkçıda yaptıkları görüşmenin ayrıntılarına ilişkin sorularını da yanıtladı.
Balıkçıda yaptıkları görüşmeye "kendi ifadesi yüzünden Mahmut Öztürk ve Muzaffer Tekin'in cezaevinde yattığının söylenmesi nedeniyle vicdanen rahatsız olduğu için" gittiğini belirten Yiğit, tahliye olduktan sonra da Tekin'in ailesini arayarak durumlarının iyi olduğunu bildirdiğini söyledi.
Yiğit, bu görüşmede tehdit edilmediğini, sadece ifadesinin bazı yerlerinin değiştirilmesinin istendiğini kaydederek, "Onlarla birlikte savcıya giderek ifademi değiştirmedim. Beni başka avukatla götürmek istediler. Ben kendi avukatımı istedim. Çünkü bana yollanan avukattan yeteri kadar baskı görmüştüm" diye konuştu.
"Baskı görmemek için 'evet' dedim"
Sanık Ali Yiğit, mahkeme heyeti hakiminin, "Bu görüşmede size vaat yapıldı mı?" şeklindeki sorusuna da hayatını rahat yaşayabileceği, kimseden baskı görmeyeceğinin söylendiğini bildirdi.
Yiğit "İfademi değiştirerek, bütün her şeyi babama yüklemem gerekiyordu. Babamın içeri girmesi gerekiyordu. Biz dışarda rahat rahat gezecektik. Onlara babam silah kaçakçılığı yapıyor demedim" şeklinde konuştu.
Ali Yiğit, balıkçıdaki görüşmede ileride baskı görmemek için her şeye "evet" dediğini söyledi. Yiğit, bazı soruları cevaplandırırken bir kısım ifadelerini hatırlamadığını belirtti. Avukatların ısrarlı soruları üzerine Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel, araya girerek, birçok ifadenin bulunduğunu, sanığın hepsini hatırlamasının mümkün olmadığını belirtti. Bunun üzerine duruşma salonundaki avukatlar ve sanıklar savcıya tepki gösterdi.
Polis muhbiri iddiası
Oktay Yıldırım ve Mehmet Demirtaş'ın koğuşunda bir hafta kaldığını anlatan Ali Yiğit, çocuğu olduğu için birçok şeyi sineye çektiğini dile getirdi.
Duruşmada tutuklu sanık Hayrettin Ertekin de Yiğit'in "polis muhbiri" olduğunu, kullandığı ticari taksinin de istihbarat şubeye ait olduğunu iddia etti.
Bunun doğru olmadığını belirten Yiğit, 40 bin YTL'ye aldığı arabasının, 20 bin YTL'sini babasından temin ettiğini, geriye kalanı da bankadan kredi çekerek ve eşinin bileziklerini bozdurarak toparladığını anlattı.
Mehmet Demirtaş: "Oktay Yıldırım yasa dışı bir şey teklif etmedi"
"Ergenekon" davasının tutuklu sanığı Mehmet Demirtaş, "Oktay Yıldırım, iddia edildiği gibi bana hiçbir zaman, değil saklamam için el bombası vermek, yasa dışı hiçbir şey teklif etmemiştir" dedi.
Sorgusu yapılan ve savunması alınan Demirtaş, yeğeni Ali Yiğit'in öne sürdüğü, Ümraniye'de bir gecekonduda ele geçirilen el bombalarının kendisi tarafından saklandığı yönündeki iddianın tamamen "iftira ve yalan" olduğunu savundu.
Demirtaş, "Olay tarihinden yaklaşık 1,5 yıl önce taşındığım, ben taşındıktan sonra bir müddet boş kalan, her yerden kolayca girilip çıkılabilen, tamamen kontrolüm dışında ve üstelik ben orada ikamet ederken bile en az 3-4 kez soygun teşebbüsünde bulunulan, sırf bu yüzden taşındığım bir eve böyle bir şey saklamam son derece mantıksız ve saçma sapan bir iddiadır" diye konuştu.
Tutarsız ve güvenilmez olduğunu ileri sürdüğü Yiğit'e de böyle bir şeyi teslim etmesinin ve onun yaşadığı yerde böyle bir şeyi bırakmasının da "saçma" bir iddia olduğunu savunan Demirtaş, iddianamede ihbarcı olarak adı geçen Ali Yiğit'in babasıyla da aralarında 5 yılı aşkın bir süredir devam eden ciddi bir husumet olduğunu belirterek, Yiğit'in babasının kendilerini tehdit ettiği iddiasında bulundu.
"Taşındığım her evde benden sonra bulunabilecek her yasa dışı şeyin, bir kişinin iddiasına dayanarak bana atfedilmesinin ne kadar hukuki ve ne kadar mantıklı olduğunu takdirlerinize sunuyorum" diyen Demirtaş, yazılı olarak hazırladığı ve mahkemede okuduğu savunmasında şunları ifade etti:
"Daha önce benim, gözaltına alındıktan sonra da avukatımın hiç görmediği bombaların Oktay Yıldırım'a ait olduğunu görevlilere şifahen bildirdiğim iddiasına ilişkin cevabım; bu da son derece gerçek dışı bir iddiadır. Zira, gelen görevlilerin bana ibraz ettiği belgede, Yıldırım'ın adı zaten yazıyordu. Ben bunu orada okudum. Kaldı ki ben herhangi bir yerde gözaltına alınmadım. Bana büfeden telefon edildi. Polislerin olduğu, arama yapacakları söylendi. Ve ben bahse konu yere böyle geldim. Çünkü yeğenim Ali Yiğit acaba başını nasıl bir derde soktu diye düşünüyordum."
Demirtaş, maddi durumu ve imkanları elverdikçe tüm akrabalarına iş sağlamaya çalışan bir insan olduğunu anlattı.
Arama tutanağındaki imzanın kendisine ait değil taklit olduğunu savunan ve incelenmesini isteyen Demirtaş, Ümraniye'deki gecekonduda yapılan arama sırasında kendisinin bulunmadığını söyledi.
Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü: "Yine Ali Yiğit'in iddialarında, sandığı çatıda babasının bulduğunu, sonra kendisinin benim ağzımı aradığını, çatıyı düzelttiğini beyan etmesi üzerine benim ona, çatıda bir şey görüp görmediğini sorduğumu, görmediği cevabını aldıktan sonra birkaç gün hiçbir şey söylemediğimi, ancak birkaç gün sonra bu el bombalarının Oktay Yıldırım'a ait olduğunu söylediğim yer almaktadır. Bu saçma sapan iddia da bütünüyle yalan olup, bu cümlenin Ali Yiğit'e ait olma ihtimali yoktur. Yiğit benim elimde doğmuştur, bu kadar uzun cümleler kuramaz. Eğer gerçekten böyle bir şey olsaydı, hem ben hem Oktay Yıldırım neden bu malzemeleri orada tutalım?"
Demirtaş, yine iddianamede anlatılanın aksine Oktay Yıldırım ve Mahmut Öztürk'ün kendisine ait istasyona sürekli gelmediğini ve burada gizli toplantılar yapılmadığını belirterek, "İstasyon denilen yer bir konteyner olup, bir müdüriyet odası ve diğer bölümü şoförlerin oturduğu ve bir köşesinde çay yapılan bir mekandır" dedi.
Muzaffer Tekin'i ilk defa Bayrampaşa Cezaevinde gördüğünü söyleyen Demirtaş, "Hatta Ali Yiğit'e, 'Bu adamı tanıyor musun? Daha önce gördün mü?' diye sordum. O da bana, 'Hayır, sadece Emniyetteyken fotoğraflarını gösterdiler' dedi"
şeklinde konuştu.
Ali Yiğit'e kendi işini kurması için maddi ve manevi anlamda yardımcı olduğunu söyleyen Demirtaş, şunları anlattı: "Yine Ali Yiğit'in babası Şevki Yiğit'in ifadesinde, Oktay Yıldırım adını basından öğrendiği yer almaktadır. Halbuki gözaltına alındığım gece bana gösterilen yazıda Yıldırım'ın adı vardı. İhbarcı Şevki Yiğit olduğuna göre, nasıl oluyor da adını basından öğrendiğini iddia ediyor. Bir kişi, adını bilmediği insanı ihbar edebilir mi? Bu bile bu olayın bir kurmaca olduğunun göstergesidir."
Oktay Yıldırım ile arasında "saygın bir arkadaşlık ilişkisi" olduğunu söyleyen Demirtaş, savunmasını şöyle sürdürdü: "Yine Ali Yiğit ifadesinde kendisinin bana menfur Danıştay saldırısı olduğu günlerde Muzaffer Tekin'e ait villa basıldıktan sonra, televizyonda Oktay Yıldırım ve Mahmut Öztürk'ü gördüğünü söylediğini iddia etmektedir. Benim de kendisine, 'Onlar devlet için çalışan astsubaylar. Tekin'in Çavuşbaşı'ndaki evinde arama olmuş. Evde gizli zulalarda silahlar varmış. Ancak aramada bulamamışlar' dediğimi, bahse konu kişilerin baskından önceden haberleri olduğunu, devletin her yerinde adamları olduğunu söylediğimi iddia etmiştir. Öncelikle bu adam, gazete bile okumayan, asla bu gündemden haberi olmayan ve bu tür olayları merak edecek birisi değildir. Ve böyle bir soru asla sorulmamıştır."
"El bombaları ile ilgim yok"
Polisteki ifadesinde de susma hakkını kullanmadığını öne süren Demirtaş, şunları söyledi: "Tüm ifadem boyunca yinelediğim gibi ne bahse konu bombalarla bir ilişkim vardır, ne de Ali Yiğit ve ailesine bu zamana kadar iyilik dışında yaptığım bir şey vardır. Ben ona ne cezaevinde, ne de başka bir yerde en ufak bir baskı yapmadım. Burada önemli kişi ne Ali Yiğit, ne benim. Burada asıl hedef; Ali Yiğit'i bir piyon olarak kullanıp benim üzerimden Oktay Yıldırım'a ulaşmak ve bu
vesileyle Muzaffer Tekin gibi birçok insanı, hiç hak etmedikleri bir suçlamayla itibar infazına uğratmaktır."
İş adamı olduğunu söyleyen Demirtaş, "(Hem iş adamısın hem de neden gecekondu gibi bir yerde oturdun) çelişkisi aklınıza gelirse eğer, bende olmayan bir cevap yoktur. Buna da cevap vereyim. Bunun cevabı 17 Ağustos depremidir. Şu anda yine benzer bir yer bulsam orada oturmak isterim" dedi.
Demirtaş, adalete güvendiğini ifade ederek, "18 aydan beri her gazete sayfasında idam edilmesine rağmen tek kelime savunması alınmayan bir insan olarak beni dinlediğiniz için teşekkür ederim" diyerek savunmasını bitirdi.
Kemal Alemdaroğlu
Bu arada duruşma devam ederken salona gelen ve söz alan tutuksuz sanıklardan eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kemal Yalçın Alemdaroğlu, 25 yıldır Adli Tıp Genel Kurulu'nda hekim ve cerrah olarak görev yaptığını söyledi.
Bu sürede çok sayıda psikiyatri hastası görme fırsatı bulduğunu anlatan Alemdaroğlu, "Ergenekon kurgusu, hukuki ve ceza ehliyeti tartışılır Tuncay Güney sayesinde oldu" iddiasında bulundu.
Alemdaroğlu, "Şimdi Ali Yiğit de ifade veriyor. Onun da hukuki ceza ehliyeti tartışılır. Çünkü başından beri emniyet ve savcılıkta çelişkili ifadeler veriyor. Ben emniyette saygıyla karşılandım. Savcılıkta ise saygıyla karşılanmadım. Nasıl oluyor da hukuki ve cezai ehliyeti tartışılan bu kişiyle polisler İstanbul'da arabayla dolaşıyor. Lokantada yemek yeniyor. Ben bu sanıkların bu şekildeki ifadeleriyle örgüt yöneticisi olarak suçlanıyorum" dedi.
Bu arada, duruşma salonunun genişletilmesi için bu salonun bulunduğu binanın önündeki bahçede yapılan ek bölümdeki çalışmaların sürdüğü ve çatısının yapıldığı görüldü.
Muzaffer Tekin: "Gurur duyuyorum"
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmanın öğleden sonraki oturumunda savunma yapan emekli yüzbaşı Muzaffer Tekin, yüce Türk adaletine olan sonsuz güvenini tekrarladığını söyledi.
Yaşadığı "haksızlıklar" karşısında kendisine destek olanlara teşekkür eden Tekin, eşi Müge Tekin hakkında da "(Kan içip kızılcık şerbeti içtim) diyen, babasının ölümünü benden gizleyen 34 yıllık eşim, en büyük yaşam nedenlerimden biri" ifadelerini kullandı.
Tekin, "Deniz Feneri Davası'nın sanığı olmadım. Ergenekon soruşturmasının bir ferdi olduğum için gurur duyuyorum. Dışarıda beyni kelepçeli olmaktansa, burada beynin hür olması huzur veriyor. Önümüze getirilen bu dava dosyası, bilinmeyen bir denklem gibi gözükse de çözümü çok kolay. Bu dava sizin adalet kılıcınızın bir darbesini bekliyor" diye konuştu.
Tutuksuz sanık Ali Yiğit'i dinlerken "Asrın Davası" denilen iddianamenin "ne kadar trajikomik olduğunu gördüğünü" iddia eden Tekin, bu iddianamede "kin, öfke, para, iftira, porno, biraz darbe, biraz da cinayet söylentilerinin" olduğunu öne sürdü.
Tekin, 23 yıl önce askeri mahkemede yargılanıp aklanarak görevine iade edildiğini ve bir onursuzluk yapmadığını anlatarak, o günden sonra da etrafındaki sevgi halkalarının genişlediğini anlattı.
O dönemde teğmen rütbesindeki öğrencilerinin yanında olduğunu, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde görev yaptığı ne kadar ast ve üst varsa hepsinin sevgi, saygı ve iltifatlarıyla karşılaştığını belirten Tekin, yaşamı boyunca şerefli kalabilmekten hiç ödün vermediğini kaydetti.
Tekin, "Lakin, 2 yıl önce Danıştay saldırısının kilit ismi oldum. Türkiye'de bu zamana kadar kimseye böyle bir iftira atılmamıştır. 'Siyasi' diyorum, çünkü kanıtları çok açıktır. Danıştay olayında, emekli olsam da asker kimliğim gündeme getirildi. Bu nedenle canıma kıymaya karar verdim. Bunu sorgudan kurtulmak için 'kaçış' olarak niteleyenlere, 'onurlu insanların davranışlarını onursuzlar anlayamaz' diye cevap veriyorum" dedi.
"El bombaları ile alakam yok"
Danıştay saldırısının ardından ve "Ergenekon" soruşturması sürecinde "hukuk yok sayılarak" kendisiyle ilgili "taraflı" yayınların yapıldığını ileri süren Tekin, "Ümraniye'de ele geçirilen el bombalarıyla hiç alakam yok. Bombalarla aynı evde aylarca yaşayan Ali Yiğit'in aleyhime ifade vermeye zorlanmasıyla gözaltına alındım, tutuklandım. Yiğit'i ilk kez Bayrampaşa Cezaevi'nde gördüm. İfadesini polisin hazırladığını bana defalarca söyledi" diye konuştu.
Tekin, avukat Mehmet Sami Selçuk hakkında da "polisin muhbirleri olduğu gibi, acaba polisin avukatı mı?" şeklinde yorumda bulundu. "Danıştay saldırısının içine ismim karıştırılmamış olsaydı, bugün burada olmayacaktım" diyen Tekin, Alparslan Aslan ile bu olaydan 1,5 yıl önce 3-4 kez telefonla görüştüğünü dile getirdi.
"Ergenekon" örgütünün adını da Danıştay saldırısının ardından duyduğunu anlatan Tekin, bu örgüt ile anılmanın kendisini hayrete düşürdüğünü belirtti.
Gerek Danıştay saldırısının, gerekse de Ümraniye'deki el bombalarının "üzerine yamanmaya çalışılmasının", kendisinin bu konuda seçilmiş olduğunu ortaya koyduğunu öne süren Tekin, buradaki amacın, "kendisi üzerinden ulus devleti savunan güçleri sindirmek ve yok etmek olduğunu" iddia etti.
Muzaffer Tekin'in ifadesi alındığı sırada saatin 16.35 olduğunu belirten Mahkeme Başkanı Köksal Şengün, Tekin'e savunmasının uzun olup olmadığını sordu. Tekin'in, savunmasının uzun olduğunu belirtmesi üzerine Şengün, Tekin'in savunmasına ara verdi.
Ergenekoncuların portresini çizdi
Duruşmanın öğleden sonraki oturumunda savunmasının alınmasına başlanan Tekin, tutuklu bulunduğu süreçte yaşadıklarını anlatmak ve "gözlemleriyle algıladığı asıl Ergenekoncuların portresini" çizmek istediğini söyledi.
Savunmasında, "av" ve "tuzak" gibi sözcüklere yer veren Tekin, "Onurlu bir mücadelede namertlik yoktur. Düşmanınız da olsa mertçe mücadele etmeyi yeğlersiniz" dedi. Kendilerine iftira atılabileceğini, hazırlatılmış CD'lerin bir şekilde teknoloji kullanılarak bilgisayarlara iletilebileceğini söyleyen Tekin, "yapılan servislerle haber yapan bir kısım medya" olduğunu ileri sürerek, şöyle konuştu:
"Soruşturma gizliliği onlar için geçerli değildir. Sizi henüz gizli belge olup olmadığı kanıtlanmamış evrak ile tutuklatanlar, tetikçilerine gerçek gizlilik içeren belgeleri sızdırırlar ve onlar da bu belgeleri yazmış oldukları kitaplarda yayımlarlar. Bazen de 'bu tarif ettikleri insan ben miyim?' ikilemine düştüğünüz olur."
Bir kitaba atıfta bulunan Tekin, bu kitapta yer alan bazı ifadelerle ilgili olarak, bugüne kadar Cumhuriyet Gazetesine gitmediğini, sadece binasının Şişli'de olduğunu tutukluluk döneminde televizyondan öğrendiğini, İlhan Selçuk ve Deniz Som ile de yaşantısının hiçbir döneminde karşılaşmadığını söyledi.
"Küçük ile karşılıklı konuşma olmamıştır"
Tekin, "Veli Küçük ile 5 veya 6 kez açık hava toplantılarında bir araya geldim. 5 dakika karşılıklı konuşmam olmamıştır. Çok sevdiğim bir albay arkadaşım, kendisinden çok sitayişkar bahsettiği için, 'nerede görürsem, ilk gördüğümde elini öpeceğim' demişimdir. Yaklaşık 2 senedir sanki bir tecavüz sahnesi gibi döndüre döndüre gösterilen o kare, sadece bir saygı nişanesidir" şeklinde konuştu.
Ergenekon örgütüne ilişkin başka bir kitaptan da bahseden Tekin, Muzaffer Şenocak ve Fikret Emek'i hayatında hiç görmediğini ve tanımadığını ifade ederek, "Ne evimde, ne bilgisayarımda ne de büromda 'Sarıkız', 'Ay Işığı' darbe planları diye bir belge bulundu" dedi.
"Ergenekon'un psikolojik savaş elemanları" olarak nitelediği çok sayıda gazeteci ve yazarın isimlerini söyleyen Tekin, Türkiye üzerinde çok sayıda oyun oynandığını ileri sürdü.
Savunmasında, "Kurtuluş Savaşı" ve "mütareke basını" konularına da değinen Tekin, bugün Türkiye'de yayınlanan bazı gazetelerin isimlerini de vererek, "Mütareke basınından geri kalmadıkları gibi, bazen de açık ara önde olduklarını görmemek mümkün değil" şeklinde konuştu.
Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi'nin çok önemli bir üyesi olmak dahil, Kuvay-ı Milliye ve daha birçok sivil toplum kuruluşu ile isminin anıldığını söyleyen Tekin, "Bugüne kadar illegal yapılanma içinde olmam mümkün olmadığı gibi, yasal bir dernek, parti, sendika, sivil toplum örgütü üyesi de olmadım" şeklinde konuştu.
Muzaffer Tekin, inandığı doğrular peşinde yürüdüğünü söyleyerek, "Simit çalıyor, 'hırsız' diyoruz. Bir diğerine 'kapkaççı' diyoruz. Ellerindeki kirli kalemleri ile insan onurlarını çalmaya çalışanlar bence hırsızların en aşağılık olanlarıdır" dedi.
Suç isnat etme gayreti içinde olan ve suçlu yaratmak isteyenler olduğunu da ileri süren Tekin, "Zaman, bir dizi cinayetlerin zorla yapıştırılmak istenenler tarafından asla ve kata yapılamayacağını ve gerçek faillerin, yapıştırma gayreti içinde olanlar olduğunu ortaya çıkartacaktır" dedi.
Muzaffer Tekin, basında kendisini başka bazı sanıklar ile gösteren bir fotoğrafın yayımlandığını ve bunun "suç örgütü Antalya'da karargah kurmuş" şeklinde lanse edildiğini belirterek, söz konusu fotoğrafın Şile'de bir piknik alanında çekildiğini savundu.
Tekin'in savunması sırasında Mahkeme Heyeti Başkanı Köksal Şengün, Tekin'e "Savunmanız uzun sürecekse yarın devam edilim" dedi. Tekin'un "uzun" demesi üzerine Şengün, sanığın savunmasına ara vererek, diğer sanıklar ve avukatlardan taleplerini sordu.
Doğu Perinçek
Söz alan Doğu Perinçek, 2 Temmuz 2008'de, Başbakanlık Müsteşarlığı'nın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na yazdığı yazı ekinde, MİT'in yaptığı ve Ergenekon şeması olarak tarif edilen bir şema bulunduğunu söyledi.
Şemadaki isimlerin savcılarca kapatılarak dava dosyasına konulduğunu söyleyen Perinçek, şemanın, içindeki isimlerin okunabileceği bir örneğinin dava dosyasına konulmasını istediğini kaydetti.
Elindeki şemayı mahkeme heyetine gösteren Perinçek, bunun, 2001 yılına ait bir şema olduğunu, içinde 69 isim bulunduğu ifade edilen bu şemadaki isimlerden 6'sı dışında neredeyse tamamının kapatıldığını anlatarak, "Bu 69 isim olmadan ve bu şema görülmeden savunma yapmamız mümkün değil. Bizim örgüt olduğumuz iddiası var ve şema dava dosyasına konulmak için talep edilmiş, ama konulmamıştır. Biz kimle bu örgütü kurmuşuz" dedi.
Tutuklu sanık Hüseyin Görüm, bazı isimler verip, bunların tanık olarak duruşmaya getirtilmesini isteyerek, "Tanık olarak getirtebilirseniz, yakın Türk tarihinin hepsini çözecektir" şeklinde konuştu.
Başkan Şengün, "Bunları bize dilekçe ile detaylı yazarak bildir" dedi. "Yazmayı bilmiyorum" diyen Görüm, "sayayım bari" diyerek, söz konusu isimleri söyledi.
Görüm, "Ben burada savunma falan yapmayacağım. Yaşadıklarımı anlatacağım. Bunun sözünü aldım sizden" deyince, Başkan Şengün "Ben de verdim sözü" dedi. Kemal Kerinçsiz, iddia edilenin aksine Ali Yiğit ile aralarında telefon görüşmesi olmadığını söyledi. Kerinçsiz'in avukatı Tolga Akalın da tahliye talebinde bulundu.
Ali Yiğit'e tutuklama telebi
Sanık avukatlarından Murat İlhan, Yiğit'in ifadelerinde çelişkiler bulunduğunu söyleyerek, tutuksuz yargılanan bu sanığın tutuklanmasını talep etti. Tutuklu sanık Gazi Güder'in avukatı Özbay Demirer, müvekkilinin tahliyesini istedi.
Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk'ün avukatı Yaşar Ağsu, tüm sanıklar bakımından iddianame ekine konulmamış telefon iletişim tutanaklarının ilgililere verilmesini talep etti.
Yiğit'in soruşturma sürecinde yapılan tatbikat sırasında dışarıda arabada rahat oturduğunu, diğer 3 kişinin ise eve girdiğini söylediğini ifade eden Ağsu, konuyla ilgili zabtı hazırlayan görevlilerin dinlenilmesini talep etti.
Tutuksuz sanık Fuat Turgut'un avukatı Zeynep Avcı, barolar ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun da mahkemeye "gözlemci" olarak katılmasını istediğini anlattı. Başkan Şengün, bunun üzerine "mahkemenin herkese açık olduğunu"
bildirdi.
Avcı, mahkemenin tüm gayretine rağmen mekanın yetersizliği nedeniyle adil yargılanma ilkesinin yerine getirilemediğini düşündüğünü de ifade etti.
Hayrettin Ertekin
Tutuklu sanıklardan Hayrettin Ertekin, sağlık sorunu bulunduğunu, 13 gün sonra ameliyat olacağını ve kalp kapakçığının değişeceğini anlattı. 30 yıldır Beşiktaş'ta kuyumculuk yaptığını anlatan Ertekin, ayrıca cezaevinde 3 ay önce evlendiğini ve henüz evine gidemediğini belirterek, tahliyesini talep etti.
Ayrıca, ameliyatın ardından geri dönemeyebileceğini anlatan Ertekin, bir an önce ifadesinin alınmasını istedi.
Ertekin, telefon görüşmeleriyle ilgili olarak da sanıkların birbirleriyle çok yüksek sayılarda telefon görüşmesi yaptığının ifade edildiğini hatırlattı.
Seyahat halinde iken, yolda konuşurken aktarma istasyonları değiştikçe bunun ayrı arama olarak kaydedilebileceğini, bu konuda doktora yaptığını anlatan Ertekin, aksi halde sanıkların kendi aralarında yaptıkları ifade edilen telefon görüşmelerine ilişkin faturaların ödenmesine, ortalama bir hesap yapıldığında Türkiye'nin bütçesinin yetmeyeceğini ileri sürdü.
Tutuksuz sanık İbrahim Benli, kendisine sorgu sırası geldiğinde, mahkemeye bir görüntü sunacağını söyledi. Benli, örgüt toplantısını evinde yaptığının iddia edildiğini belirterek, "Bu görüntüleri sorgum sırasında göstermek istiyorum, mümkün mü? diye sordu.
Mahkeme Heyeti Başkanı Şengün de DVD formatında olduğu belirtilen görüntülerin duruşmada gösterilmesinin mümkün olduğunu söyledi. Tutuksuz sanık Ali Yiğit'in avukatı da müvekkili hakkında "suçu bildirmeme" suçundan dava açıldığını anımsatarak, hakkındaki evrakın ayrılarak Ümraniye Sulh Ceza Mahkemesine gönderilmesi talebinde bulundu.
Yiğit, koruma telebinde bulundu
Duruşma çıkışında, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi önünde gazetecilere açıklama yapan Yiğit, sürekli tehdit ve baskılara maruz kaldığını iddia etti.
35 bin YTL değerinde bir araba aldığını kaydeden Yiğit, "Araba almak için çektiğim kredi belgelerinin hepsini pazartesi günü mahkemeye sunacağım" dedi.
Yiğit, gazetecilerin, "duruşmada çelişkili ifadeler verdiğini, önce tehdit edildiğini sonra da tehdit edilmediğini söylediğini" hatırlatması üzerine, "Terörle Mücadele'de baskı altında kalmadan ifade verdim" dedi.
Gazetecilerin, Oktay Yıldırım tarafından imzalatıldığı öne sürülen mektubu sorması üzerine de Yiğit, Yıldırım tarafından kendisine imza niyetine parmak bastırılarak yazdırılan mektupta, bu bombaların babasına ait olduğunun yer aldığını
söyledi.
Yiğit, 10 gün önce aldığı arabayla yola çıktığını belirterek, "Arabamın sağ ve sol bijonları gevşedi. Benim hiçbir hatam yoktu. Lastikçiye de gitmedim. Kesinlikle bunda başka bir şey vardır. Bu olaydan rahatsız oluyorum. Sürekli tehdit ediliyorum. Devletin bana koruma vermesini istiyorum" dedi.
Davanın tutuklu sanığı olan dayısı Mehmet Demirtaş'tan sadece doğruları söylemesini istediğini ifade eden Yiğit, "Dayım, bombaların kime ait olduğunu bana söyledi. Bunları çıkıp mahkemede de söylemesini istedim" diye konuştu.
Yiğit, Bayrampaşa Cezaevinde kendisine özel muamele yapıldığı iddialarının doğru olmadığını da dile getirdi.
SON DAKİKA
EN ÇOK OKUNANLAR
Karabük'te kartpostallık görüntü! Sarıçiçek Yaylası beyaza büründü
Ankara'da korkunç kaza! Önüne gelene çarptı
KABİNE TOPLANTISI GÜNDEM MADDELERİ | Kabine Toplantısı ne zaman, YARIN MI? Asgari ücret, Suriye’deki gelişmeler...
Kayak Merkezlerinde Yılbaşı Yoğunluğu
100 Binde 1 Görülüyor: Doktorlara Ameliyatta 'Mide' Şoku!