Depresyonda kişi kendini umutsuz ve mutsuz hissedebiliyor. Veya da bu tükenmişlik sendromunda enerjisiz hissedebiliyor ama Languishing sendromunda öyle bir şey yok. Öğrenciyse ders çalışmak istemiyor, ev hanımıysa yemek yapmak istemiyor, arkadaşlarıyla buluşmak istemiyor. Yeni bir kitap okumak, dizi ve film izlemek istemiyor. Bu isteksizlik, durgunluk, tatsızlık. Languishing sendromu olarak karşımıza çıkıyor” dedi.
“Kişiler yalnızlaştı, sıkıntılı ruh haline büründü”
Sokağa çıkma kısıtlamalarının insanlar üzerinde olumsuz bir etki bıraktığına vurgu yapan Özkaya, “Pandemi döneminde insanları yasaklar geldi. Eve kapandılar, kısıtlamalar geldi. Kişiler yalnızlaştı. Yalnızlaştığı için de kendi içlerinde atamadığı böyle bir durgunluk, sessizlik, sıkıntılı ruh haline bürünmüş oldular. Pandemiyle birlikte biz aslında savaş ya da kaç yaşam biçimini öğrendik. Savaş ya da kaç yaşam biçimi; kişilerin tehlikeli olduğu zamanlarda verdikleri bir tepki. Fizyolojik bir tepkidir. Tehlikeli anlarda ya biz savaşırız ya da kaçarız. Onun için pandemide de biz neyi gördük? Hastalıkla mücadele etmeyi ya da hastalığa yakalanmamak için kaçmayı öğrendik. Bu da yaşadığımız ruh hali içinde psikolojide bize bu sendromu derinden etkiledi ve açığa çıkardı. Bunu yaşayan kişiler neler oluyor? Durgun oluyorlar, tatsız hissediyorlar, canı hiçbir şey yapmak istemiyor. Günlük rutin hayatında yaptıkları şeyleri bile yerine getirmek istemiyorlar. Mutsuzluk, şu bir boşlukta olma hissi, durgunluk hali, insanlar görüşmeme isteği, sık sık uyuma isteği. Bunlar karşımıza çıkıyor” ifadelerine yer verdi.